Dergiciliğin Sonu

Birincil sekmeler

'ta çıkan bir soruşturmanın başlığında dergilerin sonunu ilan etmişler. Soruşturmaya cevap veren Murat Yalçın'ın, günümüz edebiyat dergilerinin kalitesindeki düşüşle ilgili söylediklerine büyük ölçüde katılıyorum. "Güncelin sığlığını, yozluğunu benimseyenler çoğaldı. Sapla saman birbirine karıştı, derme çatmalara paha biçildi... Özgür, eleştirel düşüncenin yerini duygusallıklar, kişisellikler aldı. Dergiler iyi kötü edebiyat ortamına çekidüzen verirlerdi, ama bugün bakıyoruz “yıkama-yağlama servisi” olmuşlar." diyor Yalçın.

Bu açıdan bakıldığında, hem dergilerin varlıklarını sürdürebilmek kaygısıyla popüler olana karşı birtakım refleksler geliştirmeye mecbur kaldıklarını, hem de yozluğu, kötü beğeniyi öne çıkaran bir edebiyat ortamının, bugünün edebiyat dergilerini olumsuz yönde etkilediğini söyleyebiliriz. Taraf'taki cevap veren Behçet Çelik'in, "Yayıncılığın sektör halini almasıyla birlikte, edebiyat yayıncıları da reklam mecrası olarak gazetelerin kitap eklerini, edebiyat ve eleştiri dergilerine yeğlediler. Bu da dergilerin önemini azaltan bir etken oldu." şeklindeki tespiti de dikkate değer. Tüm bunlara internet ortamının edebiyattaki yozlaşmaya katkısını da etkileyebiliriz şüphesiz. Son zamanlarda hayretle takip ettiğim dunyabizim.com adlı sitede bu tespitleri doğrulacak türden birçok yazı ve haber metni yayımlandı. Mesela bu sitede çıkan bir genç yazara, şaire ustasız kalmaması tavsiye ediliyor: Genç yazarın tek yardımcısı, kaleminin arkasında durabilecek bir ustaymış. Edebiyat camiasında var olabilen her yazarın diz kırıp bel büktüğü bir hocası olmuşmuş. Yazıyı yazan kişi, ustasız kalanın yok olup gideceğini de öne sürüyor. Yazı, "Kendine bir usta seç. Bunca derginin çokluğu sadece ürün yayımlatmanı kolaylaştırır, senin birkaç sene sonra anılmanı değil!" şeklindeki tuhaf ifadelerle sona eriyor.

Yorumlar

Çok iyi!
O kadar iyi değil!

Puanlar: 20

‘yukarı’ dedin

Soruşturmayı görmemiştim. Şu anda da site bakımda galiba açılmıyor. Ama bana ilginç gelen birkaç şey var tabii bu noktada. Birincisi, daha başlıktan başlıyor. "Dergiler bitti, edebiyatın hali harap" gibi bir şey galiba.. Yani çok mu parlaktı ki daha önce diye düşünüyorum. Bence aşağı yukarı her zaman aynıydı ya da en azından son on yirmi yılda belki. Tamam dönem dönem öne çıkan dergiler olmuştur, yön çizen, tayin eden, önemli şeyler yapan diyelim ama yozlaşmaysa yozlaşma, dergi sayılarındaki artışsa sayılardaki artış.. hep vardı zaten.. "yıkama yağlama" da insanlık tarihi kadar eski. Nedir önceden çok iyi olup da şimdi olmayan? Yani bu feryat bana bir yapay bir "yaygara" gibi geldi.

Ayrıca Murat Yalçın (çın) 1997'den beri Yapı Kredi Yayınları'nda çalışıyormuş. Bu sürenin büyük bir kısmında da Kitap-lık dergisindeydi bildiğim kadarıyla. Ama hiç bu kadar serzenişte bulunmuyordu. Enis Batur ordayken de son aylarda yazdığı tarzda editöryal yazılar yazmıyordu. Sanki birden bire Kitap-lık'ın bir "konuşan" bir editörü olduğunu fark ettik gibi gelmiyor mu size de.. Hem Kitap-lık da eski kitaplık-mı ki? Ve neyse, bunu geçiyorum...

Hangi edebiyat dergileri popüler olana doğru kayıyor? Anadolu'dakiler mi, ya da kendi yağıyla kavrulanlar mı? Yoksa zaten bu işi sermayeyle yapan ve gelir umanlar mı?

Ayrıca edebiyat dergilerini bir tür reklamla yaşamaya alıştıran ve elini çekince de onların yıkılmasına neden olan da yine YKY değil miydi?

Ve yayıncılar (aynı zamanda bir dergi çıkaran ya da bir dergiyle organik bağı olan şairler yazarlar değilse) ne zaman başka edebiyat dergilerini reklam için kullandılar ki.. Şimdi siz 500 adet yayımlanan bir edebiyat dergisine mesela (üç beş dergiyi ayırırsan büyük çoğunluğu bu civarda basıyodur) onun da hepsi dağıtılamıyorken filan, niye ilan vereceksiniz yani.. Ama Virgül gibi ("kitap ve eleştiri dergisi" yazar zaten kapakta da) bel kemiği kitap tanıtımı filan olan dergiler için kitap eklerine kayan reklamlar can alıcı olmuştur tabii...

yani konu her zamanki yerinde sayıyor bence... telaşa mahal yok...

Çok iyi!
O kadar iyi değil!

Puanlar: 36

‘yukarı’ dedin

Bugün elime bir kitap tanıtım metni geçti. Bu metinde şunlar deniyordu; isim lazım değil diye xx'ledim;

"Siire varlik ve sureklilik kazandiran cagdas oge “ xxxxx “ dir. XXXXX gizilgucunden ve duyarligindan kaynakli bir duyusal/ dusunsel anafor! Dilin maddileserek dogrudan kendine yogunlasmasi ve sair/ siir /okur biresimi icinde muthis bir olanak… xxxxxxxxx, usta sairligini dis dunyanin nesnel bilgileriyle sinayarak kuragelmis, siir-kuramsal alandaki veriminde de epistemolojik, etik ve kusatici bir tavri one almistir.

“ XXXXX“ calismasi konuyu, butun cagdas bilgi duzeylerinden gecirerek ve saglam referanslardan suzerek derli toplu bir metin halinde okura sunuyor. XXXX sorununa iliskin baskaca calismalardan ileri yani, kavrami kulturel okumalara aciyor ve bu yaniyla da cagdas sanat kavrami icinden konuyla dogrudan ilgili plastik sanatlar dunyasi icin yepyeni bir xxxxx kavrayisi sunuyor. Alimlama estetigi acisindan da benzersiz tutamaklar sagliyor. Cagdas siirimizin kurucu sairlerinden xxxxxxxx’in ayni zamanda bir duzyazi ustasi oldugunun bir kez daha tadina vardiran bu guclu ve kalici metni her disiplinden sanat ilgilisinin okumasina sunuyoruz."

İmdi, bu bir kitap arkası/tanıtımı yazısı. Kendine böyle şeyler vehmedebilen adamlar var aramızda "usta şair, plastik sanatlar dunyasi icin yepyeni bir xxxxx kavrayisi sunuyor, Cagdas siirimizin kurucu sairlerinden ve aynı zamanda bir duzyazi ustasi" olabilen birileri bunlar. Tamam denebilir ki, ne olacak, herkes kendisi hakkında böyle şeyler düşünebilir, düşünsün. Ama bunu bu cesaretle kitabının arkasına yazabilmek -birileri hakkımızda böyle düşünse bile- nasıl diyelim "nesnel ölçütler"le bile ölçülemez. O yüzden dergi tartışması gerçeği yansıtmıyor.

Çok iyi!
O kadar iyi değil!

Puanlar: 20

‘yukarı’ dedin

"...Jean-François Lyotard'ın ünlü 'yayıncı paradoksu'nun en geçerli olduğu ülkelerden birinde yaşadığımız anlaşılıyor: Kendini, "bana gerçekten ünlü olup da basılmamış herhangi bir eser gösterebilir misiniz?" diye savunan yayınevi sahibinin durumunda olduğu gibi..."

bu alıntı ulus baker'in "Akşam Biraz Fazla Kaçırmışım, Ne Serüvendi Ama!" yazısından. Eylül 98 Virgül'de yayımlan(mış), devamı "dergiciliğin sonu" bağlamında okunmaya değer,

Çok iyi!
O kadar iyi değil!

Puanlar: 19

‘yukarı’ dedin

Meseleye şiirden doğru baktığımda, şöyle bir manzara görüyorum ben. Merkezdeki dergiler, daha çok günümüz şiirinin meselelerinin merkezinde değil de, çevresinde kalıyorlar. Yani merkezdeki dergiler, şiirin merkezinde değil. Genel okuyucuyu kandıran durumlardan biri de bu. Dergâh, Varlık, Hece, Kitaplık, az biraz da Yasakmeyve ve Yediiklim, bir dereceye kadar, günümüz şiirinin meselelerine ancak ucundan temas edebiliyor. Şiirin merkezindeki dergiler bu dergiler değil; bunlara para sıkıntısı çekmedikleri için merkez dergi demek daha doğru bana kalırsa. Pekâlâ buna itiraz edilebilir. Ama ben bu dergilerde çıkan pek az şiirin günümüz şiirini temsil edebildiğini düşünüyorum. Bu dergilerin, yayımlanan şiirleri ölçüt kabul edeceksek eğer, olan biteni 5-10 yıl geriden takip ettiği söylenebilir. Yeni çıkan şiir kitapları üzerine yazılan tanıtım yazıları dışında bu dergilerde günümüz şiirine temas edebilen pek bir şey yok. Soruşturmalar ve söyleşiler de bu meseleleri tartabilecek sıklette değil pek. Öte yandan avangart kategorisine sokabileceğimiz dergiler, ki sayıları pek az, günümüz şiirinin temsilcilerine sayfalarını açıyorlarsa da, sıklıkla birbirlerine diş geçirmekle meşguller. Oysa bu dergiler, her şeyden önce, günümüz şiirini sürükleyen ya da en azından bu potansiyele sahip olan dergiler. Kuşkusuz bu dergilerin editörlerinin, yazarlarının, şairlerinin aynı şiir görüşüne sahip olması beklenemez. Bence asıl problem, farklılık değil, bu farklı şiir anlayışlarının, günümüz şiiri dediğimiz toplamı zenginleştirebilecek enerjiye sahip olduğuna bu dergilerin bir türlü inanmaması.

Çok iyi!
O kadar iyi değil!

Puanlar: 17

‘yukarı’ dedin

Aslında genel olara katılmama rağmen şuraya takıldım mesela:

Kuşkusuz bu dergilerin editörlerinin, yazarlarının, şairlerinin aynı şiir görüşüne sahip olması beklenemez."

bunu avangart denilebilecek dergiler için söylüyorsunuz, tabii isim verilmeyince biraz muğlak kalıyor ifade ama merkez dergisi dediklerinizin dışında kalanlara bakınca ve madem tersinden gidelim, bu avangartlar bir şekilde periyodunu oturtmuş gibi görünen sincan istasyonu, akatalpa, mühür vs. gibi (aslında bu tür dergilere de hemen hemen herkes uğradığı için meydan dergisi denilebilir belki de) daha seyrek olarak üçnokta filan da olamayacağına göre "avangartlar"ın kalanlar kısmına denk düşeceği az çok belli oluyor. ve bu tür dergilerde tam da o birlikteliği sağlayanın ortak şiir görüşleri olduğunu düşünüyorum. bireysel olarak yazdıkları şiir farklılaşsa da... ayrıca, her biri de kendi çevresinde az çok bir merkezi teşkil ediyor ya da teşkil etmeye çalışıyor.. köylerin, kasabaların bir, büyük şehirlerin birçok irili ufak merkezleri olması gibi halimiz.. bu merkezler birbirine teğet bile geçmediğinde (mesela taraf ya da anti-taraf olarak bile kaale almadıklarında birbirilerini) daha büyük bi şeyden ya da toplamdan da söz etmek güçleşiyor gibi geliyor bana..

günümüz şiiri, günümüz şiirini temsil eden şiirler (şairler), günümüz şiirinin meselesi.. konuları da bu merkezlerin kendi bakış açılarına göre konumlanıyor.. bence.