İthal ve Defolu Ürünler Pazarı

Birincil sekmeler

Gediz dergisinin kış 2010 sayısı için Olcay Özmen bir soruşturma hazırlamıştı 3 sorudan oluşan. Dergi çıkmış, ben de yanıtlamıştım. Dergiye bugün bakabildim. ... Sorulardan birisi şöyle idi:

3-Şiiri dönemlere, dilimlere, yıllara ayırarak açıklamaya kalkışmak bir kolaycılığı ifade etse de; sizce 80’li, 90’lı ve 2000’li yıllarda ülkede-insanda-ve dolayısıyla şairde/şiirde ne gibi değişimler oldu? Son 30 yıllık dönemde ortaya çıkan tabloda öne çıkan dergiler ya da şairler oldu mu? ... Yanıt verenlerden birisi de Mehmet Butakın... Tamamı dergiden takip edilir soruşturmanın da bu yanıtın bir kısmı mim'e değer. Diyor ki ....

M. Butakın:

"... Ama 2000'li yılların şiirini seleflerinden ayıran şey, küresel alanda hız kesmeyen değişim ve dönüşümün yarattığı çelişki ve çatışmalardan yararlanabilmesi ve doğal olarak kendini yeni biçimlerde üretebilmesidir. Uçlarda yaşanan bir küreselleşmesnin, yıpratıcı etkilerine maruz kalan bir kuşağın şairleri olarak sosyal gerçekliği lirizmin estetik sınırlarına dahil ederek önemli yeniliklere ve olanaklara kapı aralamaktalar. ... 2000'li yıllarda yeni bir öz ve biçim kaygısının ön plana çıktığı şairlerin yanı sıra klasik şiirin imkanlarını modern şiire dönüştürmeye çalışan şairler de söz konusu (...) Bir yandan Sinan Oruçoğlu, Burak Tokcan, Serkan Işın, Ali Özgür Özkarcı, Zeynep Arkan, Sevecen Tunç, Burak Acar, Mehmet Erte, Mehmet Öztek, Betül Dünder, Nilay Özer, Mehmet Şah Erincik, Yılmaz Saruhan, Ömer Berdibek, Mehmet Bozgan, Okan Alay, Bülent Keçeli, Murat Üstübal gibi yenilikçi şairler... (...) Özetle şu söylenebilir; 2000'li yıllar şiirinde daha belirgin olmakla birlikte genel anlamda şiirde İkinci Yeni etkisi devam ediyor. Ama 2000'li şairler İkinci Yeni'yi başka bir şeye eviriyorlar, umarım iyi bir şeye... Deneysel ya da görsel şiir ise ithal ve defolu ürünlerden oluşan bir pazar çeşitliliği sadece. Ya da iyimser bir yorumla başarısız bir ar-ge çalışması (...) "

... ... ... ... ...

Pek güzelmiş de saydığı isimlerin neredeyse üçte biri o ithal ve defolu deneysel ya da görsel (hâlâ bu ya da bağlacının kullanımıyla ilgili sorunumuz var) şiiri yazıyor. Hem de yenilik kısmına girmeye "bu pazarlar"ın araştırma sonuçları yetmediyse, öteki yenilikler neler acaba, merak ediyor insan...

Ve de küçük bir "yaman çelişki" yok mu burada "kocaman" sırıtan? ... ... zeyl olsun:

Tamamını okumamıştım henüz yanıtların... Hasip Bingöl de katkıda bulunmuş... O da şöyle ifade ediyor kısaca ve kabaca: ... "2000'li yıllar bir miktar daha fazla bu durumlara tanıklık etmiştir, dile ilişkin her türden farklılık ve anlayış bu miktarın çok ötesinde değildir kanısındayım. Ancak söz konusu farklılık ve arayışlardan kaçınan ya da hangilerinin bir omurgaya sahip ve özgün olduğu ise tartışmaya açıktır. Bugüne değin bilmediğimiz hangi arayış, sözcük, yapı, kavrayış vesaire yeni ve farklı kavramlarının gerisindeki anlamsal dünyayı hak etmektedir. Bu konuda çok iyimser olduğumu söyleyemem. Küresel iletişim araçlarının alabildiğine yaygınlaşması, teknolojinin de bu modern iletişim araçlarına ayak uydurması, beraberinde birçok yeni sözcük ve yapının yazı ve şiirimize dahil olmasını kaçınılmaz kılmıştır. Bu anlamda kimi anlayışlara, biçimsel denemelere de rastlıyoruz. İşte deneysel şiir, görsel şiir, soylu yenilikçi çıkışlar vesaire. Hangi birinin yeni, farklı ve özgün olduğu söylenebilir?" ... ... ... Ne diyim ki? Kâfi.

Yorumlar

Çok iyi!
O kadar iyi değil!

Puanlar: 42

‘yukarı’ dedin

Çoğu kez böyle demeçlerle karşılaştık ama örneğin Ahmet Oktay gibi inadına adında kitap çıkaran çok olmamıştı. Butakın, olayları izlediği o eşsiz fildişi kulesinden böyle bir yorum yapmış ama yankısı bize daha yeni geliyor. yazıyorum ve ben bu 100 küsür yıllık pazarda daha umut var diye düşünüyorum dememiş, diyememiş. Butakın'ın saydığı listedeki insanlarla harbiden ne alakam var, ben onu da merak etmedim değil.

İthal-ikame suçlaması yeni değil, çeşitli versiyonları var (80 sene önce oldu, yapıldı, gördüydük, mallarme, mallarme vb). Ama bu arkadaşlar, "türk kahvesi" ifadesinin harbiden sadece kahveyi değil, neskafe-olmayanı da işaretlediğini düşünemiyorlar muhtemelen. yani içerik biçimi de belirliyor. bizde yok öyle "hazır-kahve" kültürü. ama neskafe'de var ve gayet kahve. Ve kahvenin kökü de düşünüldüğünde..Yani "küreselleşme" bir efekt falan değil, göze sürme hiç değil. Ticaret yapan akrabaları, tanıdıkları vardır, tek tuşla, elin Afrikasına mal göndermeyi de, simgesel değiş tokuşu da mümkün kılıyor. o yüzden böyle üstün körü tanımlamalar, harbiden yakışmiyor bu deruni arkadaşlara.

Butakıngiller, şiirin ortaçağında yaşıyorlar. Hubble'da ve Nesnevi'de bu şair türüne demiştim ki: "neden gelemiyor, dağa çıkanlarınız, mutlu haberlerle" diye. Bu zımni yalvaç, clairvoyant numaralarını Rimbaud'an ithal edildiğine dair sezgilerim de yok değil, ama, o da malını böyle satıyor piyasaya, ne yapsın. Orada kumlar, sular, arketipler, onlar arasında oynayan ışıklar, çağrışımlar falan var. Ha ondan çok daha önce de "dergah'tan kaçan şehre gelmesin, şehirden kaçan da dergaha gitmesin" dediydim kendimce. Ortada samimiyet endüstrisi var beyim, hepsi bundan ekmek yemiyor mu? Elbette arkasında kim olduğunu bilemediği bir şeye "şiir" diyemez, çünkü zaten abileri, ustaları da demiyor.

Başarılı Ar-Ge çalışması eğer, görsel şiir meşru kılacak olsa idi, acaba bunu önce ben mi denerdim, yoksa bu mistikler mi? Başarılı olan ne, hep bir ağızdan birilerinin senin adını ve şiirini anması mı? Bir sürü insanla birlikte aynı şekilde düşündüğünü bilmek ve bunun ötesine geçememek, kime güç verir?

Artı bir de şu var. Şiir ve Para ya da Pazar Ya da Piyasa ifadelerini aramızda kullanırız, ama böyle esnaf tadında değil. Bu benzetmeler dikkat ederseniz çok kullanılmaya başlandı. Muhtemelen Enis Batur'un o keskin sirke küpüne zarar yazısından sonra daha da dolanacaktır milletine ağzına, aslında fikrini söylemeyen ve birilerinin ne dediğine göre istikamet alacaklar için de bunlar "altın" fırsatlar gibi. Ben, bunu baya bir sakıncalı buldum, buluyorum, bulmaktayım. Tedavül, piyasa, para, bozuk para gibi ifadeler altta yatan çok daha beter bir bakışı ele veriyor sanki..