Fr. Cliché sözcüğünden gelir.
Teknik olarak bakıldığında klişe, baskıda kullanılmak amacıyla hazırlanmış, yazı, şekil ve resimlerin yükseltilerek veya çukurlaştırılarak kopya edildiği levhalar ya da farklı baskı şekilleri için farklı malzemelerle hazırlanmış baskı kalıplarıdır. Baskı sistemleri açısından bakıldığında “görüntünün basılacak materyale aktarılmasını sağlayan bir malzeme”dir.
Klişelerden tarih boyunca yararlanılmıştır. Bunlardan en bilineni gravürdür:
“Bir baskı tekniği olarak matbaacılıkta ve sanat ürünlerinin yapımında kullanılan gravür, bir kazıma şekli, çukur baskı veya oyma baskı olarak adlandırılabilir. Baskı yapılacak görüntü ahşap, metal veya taş levha üzerine çeşitli yöntemlerle (elle kazıyarak veya asitle yedirme) aktarıldıktan sonra levha mürekkep ile sıvanır. Levhanın yüzeyi temizlenince mürekkep yalnız çukur yerlerde kalır ve levhanın üzerindeki görüntü, baskı uygulanarak kâğıda aktarılır. 15. yüzyılda ortaya çıkışından itibaren gravür, günümüze kadar sanatçılar tarafından yaygın bir biçimde kullanılmış ve geliştirilmiştir. Günümüzde birçok sanatçı gravür baskı tekniğinden sanat baskılarının üretilmesinde yararlanmaktadır. Matbaacılıkta ise 19. yüzyılın sonlarına kadar basımı yapılan kitaplarda yer alan resimlerin kaliteli reprodüksiyonu için kullanılan gravür, bir baskı tekniği olarak günümüzde fotogravür ya da tifdruk baskı biçiminde kullanılmaktadır.” 1)
Bir baskı tekniği olarak yaygın bir kullanımı olan klişenin kavramsal olarak mevcudiyeti de o kadar eskidir. Basitleştirerek “basma kalıp”, özelleştirerek “stereotip” de denilebilecek olan klişe hem yapıcı hem de bozucu (kurucu/yıkıcı) bir özelliğe sahiptir. Aslında başlangıçta orijinalliğe ya da kendine has bir etkiye sahip olan (ilk kullanımında) ifade, düşünce ya da sanatsal bir çalışmanın parçası ya da elementiyken “aşırı kullanım” nedeniyle aşınmaya ve pörsümeye dönüşen bir şeydir de. Modern kültürde ise şaşırtıcı olmayan, umulan, beklenen, tahmin edilebilir olan diyebiliriz. Yani “dudak bükülen”. Klişelerin ilk kullanımları düşünüldüğünde her zaman hatalı ya da yanlış oldukları sonucu çıkmayabilir. Bazı klişeler çok basittir bazıları ise bilinen gerçeklere dayanır. Bir şeyin klişe haline gelmesi böylelikle kötü olmasının değil, orjinalitesini kaybetmesi ve aşırı kullanım nedeniyle etkisini yitirmesidir. Salvador Dali’nin “Genç bir kadının yanaklarını bir gülle kıyaslayan ilk insan muhtemelen şairdi, ama bunu ilk tekrarlayan ise muhtemelen idiottu” sözü de buna örnek gösterilebilir.
O halde birtakım sakınca yaratan şey klişenin kullanımıyla alakalıdır. Başlangıçta klişe (imgesel, inançsal, söylemsel) çabukluk, pratiklik ve hatta eşdeğerlik sağlıyor gibi görünmesine rağmen, giderek oluşturduğu limitler ve sınırlı alanlarla düşünmenin önünü tıkayabilir. Özellikle de değişik durumlarda oluşan değişik klişeler bir tür konserve tutuma neden olacağından yeni ya da farklı bakışlara da engel olur. Aslında çoğu kez bir tür “tıkaç” görevi de üstlenir. Bir yandan da kolaylaştırıcı olduğu da göz ardı edilemez. Çünkü klişeler de iki tarafa hizmet eder. Üretici ya da yapıcı ile tüketici ya da alıcı. Üretici ya da yapıcı için kolaylık olduğu gibi tüketici ya da alıcı için de kolaylıktır. İletişimin ana istasyonu olarak “anlama”nın konulduğu her noktada yapay da olsa “memnuniyet”i de beraberinde getirir. Ancak, masum bir alışveriş gibi görünen bu durum aynı oranda tehlikeli de olabilir. Adorno “otoritaryen kişilik üzerine” adlı kitabında “başı boş gezmeye” başlayan klişelerden söz ediyor. “Serbest kalmış” klişeler gerçeklikle bağlarını kopardıklarında birtakım “fantezi”lerin ortaya çıktığından. Ve bu “klişeler”in yeniden gerçeklikle güçlü bir ilişkiye girdiklerinde birtakım çarpıtmalara da neden olacağından. (Ek: “Yaşantı ile klişe arasında yalın bir boşluk yoktur. Klişe, olaylara rahatlatıcı bir şekilde bakmanın bir aracıdır; ne var ki klişe derinde yatan bilinçdışı kaynaklardan beslendiği için, ortaya çıkan çarpıtmalar sırf gerçek bir bakışla düzeltilemez.” a.g.e.) Gerçi Adorno bunlardan Yahudilik karşıtı ya konuya karşı önyargılı insanların tahliliyle bağlantılı olarak söz ediyor. Ama sonuçta klişenin muhatap olduğu şeyin “konu”yla ilgisi yok. Her şekilde, her duruma uygun klişe üretimi mümkündür ki reklam bunun üretim yerlerinden birisidir (Bireysel, toplumsal, sanatsal, ideolojik vb.). Bu “bilerek” ve “yaygın olması” amacıyla yaratılan klişelerin dışında düşük anlamda klişe olmayı hak etmediği halde klişe üretici ve tüketicileri nedeniyle “klişe”ye dönüşen düşünceler, eserler, sanatçılar da mevcuttur. (İkinci Yeni, Ece Ayhan vb.) Klişenin tehlikeli olduğu başka bir nokta da klişelerin yoğun bir şekilde bir arada oldukları konumda “vasatlığı” da beraberinde getirmesidir.
Görsel şiirin yukarıda ilk kısımda belirtildiği gibi bir teknik olarak klişeyi kullandığını ya da kendi klişesini yarattığını (bkz.Dada Korkut, Serkan Işın)görüyoruz. Yanı sıra görsel şiirin, ikinci kısımda bahsedildiği anlamıyla da “klişe”(düşünce)ye maruz kaldığını da görüyoruz. Bu klişeler tam da “eskitilmiş, pörsümüş, geçerliğini yitirmiş hatta Adorno'nun dediği gibi bugünkü gerçeklikle ilişkisini koparmış dolayısıyla kendi fantezilerini ve bir anlamda klişenin de klişesini üretmişlerdir. Bu klişe örneklerinden en yaygın olanı “bunlar 80 yıl önce yapıldı” ifadesidir. Örnekler çoğaltılabilir.