Teknik sözcüğü, Yunanca Tekhnikon, tekhnik'e ait olan anlamına gelir. Sadece zanaat işleri ve beceri anlamını taşımaz, bunun yanı sıra yüksek sanat ve güzel sanatlar anlamında da kullanılmıştır.
Bu konudaki en önemli bilgilerin temelinde Martin Heiddeger'in düşünceleri yer alır. Tekniğin bugün ve belki de uzun zamandır sadece bir araç olarak (giderek teknolojiyle de bağlantılı olarak insanın düşmanı olarak da) algılanmasına karşılık, Heidegger özellikle Teknik ve Dönüş adlı eserinde bu konuyu oldukça detaylı bir biçimde ele alır. Tekhne sözcüğü Platon döneminde ve o zamana dek “episteme” sözcüğüyle birlikte bilmeye verilen adlar olarak da kullanılmıştır.
Heidegger’e göre tekniğin özünün açığa çıkartmayla büyük bir ilgisi vardır. Çünkü her bir varlığa getirme’nin temeli, açığa çıkartmada yatar. Varlığa getirme, sahneye sürme tarzlarının yani dört nedensellik ilkesinin varlığında hüküm sürer. Bu alana araç ve amaç dahildir, araçsal olan dahildir.
Teknik, yalnızca bir araç değil, bir açığa çıkartma biçimidir. Zincirleme soruların sorulmasıyla beraber, bu açığa çıkarmanın gerçekleştiği alanın aynı zamanda hakikatin alanı olduğuna ulaşılır. Açığa çıkartma, diğer yandan poesia denilen varlığa getirmedir ve bu anlamıyla da şairanedir.
Bahsettiği tekniğin özüne ulaşma noktasında Heidegger “çatı” (ge-stell) kavramına değinir. Çünkü insanın bu öze ulaşması için bir “çağırıcı sesleniş”e ihtiyacı vardır.
“Çatı, insanı, buyurma yoluyla gerçeği hazır-oluş biçiminde açığa çıkartmakla yükümlü kılan, yani bu işi buyuran çağrının toplayıcılığına denir. Çatı, çağcıl tekniğin özünde hüküm süren ama teknik bir şey olmayan açığa çıkartma yoludur. (…) Tekniğin özü çatıda barınır. Çatının hükmü, yazgıya aittir. Yazgı insanı anbean bir açığa çıkartma yoluna vurur; bu yüzden insan da, böylece yola koyulmuş olarak, buyurma işinde açığa çıkmış olanı, ama yalnızca bunu izlemek ve kovalamak, bütün önlemlerini de buna göre almak biçimindeki olanağın kıyısında seyreder hep.”
Teknik ve Dönüş’ten (Her ne kadar bütünüyle okunması gerekliyse de) birkaç alıntı daha ufuk açıcı olacaktır:
“Peki neydi sanat? Kim bilir, belki de yalnızca kısa ama muhteşem bir zaman içindi sanat. Neden o mütevazı tekhne adını taşımıştı ki? Çünkü meydana getirip sahneye süren bir açığa çıkartmaydı o, bu nedenle poiesis’e aitti.”
(…) “Tekniğin özünün teknikle hiçbir ilgisi olmadığı için, özüne yönelerek teknik üzerinde ölçünme işi ile teknikle belirleyici bir tartışmaya girme işi de özel bir bölgede, yani bir yandan teknikle akraba olan, öte yandan ise onunla temelden farklı olan bir bölgede gerçekleşiyor olmalıdır. İşte sanat da böylesi bir bölgedir. Tabii eğer sanatsal ölçünme, ardına düşüp sorduğumuz hakikatıin burcuna açılan kapıları içerden kapamazsa.
Bütün bu soruları sormakla, bunca teknikten dolayı tekniğin özünmekte olanını henüz deneyimlemediğimizi ve bunca estetikten dolayı da sanatta özünmekte olanı artık korumadığımız gösteren sıkıntılı bir durumun varlığını kanıtlamış oluyoruz. Ne var ki tekniğin özünü ne kadar sorarak düşünürsek, sanatın özü de o kadar gizemli bir hal alacaktır.
Tehlikeye ne denli yaklaşırsak, çareye götüren yollar da o denli aydınlanmaya başlar; bir o kadar da sorucu oluruz. Çünkü sorma, düşünme’nin iman etme biçimidir.”
Bugüne dek görsel şiire yönelik yapıcı olmayan eleştirilerin en başta gelenlerinden birisi olarak da “teknik” konusuyla sık sık karşılaşılmıştır. Bu eleştiri sahipleri tarafından “teknik” görsel şiir üretmenin tek aracı ve dayanağı olarak kabul edilmiş, olası kabul gören marifet de tekniğin mahareti olarak ifade edilmiştir. Hatta tekniğin bittiği noktada nihai bir son kehanetinde de bulunulmuştur. Bu bakışta teknik denilen şeyin ne olduğu, neye dair olduğu, bizzat teknik bir araçken neye araç olduğu üzerine düşünülmemiş, fikir yürütülmemiş hatta teknolojiye ait olmayan bir tekniğin de olduğu, Heidegger'in deyimiyle “tekniğin özü” gözden kaçırılmıştır. Görsel şiir ve teknik ilişkisi özellikle görsel şiir üreten şairler tarafından da bu yönleriyle genişletilebilir. </note>
* Teknik ve Dönüş, Martin Heidegger, Türkçesi: Necati Aça, Bilim ve Sanat Yayınları, Ankara, 1998, ISBN: 975-7298-26-3 1)