İçindekiler

John Cage

Snippet from Wikipedia: John Cage

John Milton Cage Jr. (5 Eylül 1912 - 12 Ağustos 1992), Amerikalı besteci, filozof, sanatçı, müzik teorisyeni, yazar ve baskıcı.

Los Angeles'ta doğan Cage, liseyi sınıf birincisi olarak bitirdi. 1938 yılında Seattle'da vurmalı çalgılar orkestrası kurdu. Aynı yıl değişik bir piyanoyu konserlerinde kullanmaya başladı. Cage, bu ilginç piyanonun tellerini birbirine bağlayıp, aralarına lastik, tokmak, tahta gibi değişik cisimler yerleştirerek, geleneksel tınısından farklı sesler yakaladı.

İlk yapıtına "Landscape No: 5" adını verdi. 42 plaktan çıkan sesleri önce bir manyetik teyp bandı üzerine kaydetti, sonra bunu kesti, değiştirdi ve tekrar birleştirdi. 29 Ağustos 1952 tarihinde üç akımı bir tek nota çalmadan canlandıran 4'33" (dört dakika otuz üç saniye) adlı bestesiyle sessizliğin, müziğin bir öğesi olduğu mesajını vermek istediğini söylemiştir. Cage, bu besteyi yapmasına neden olan en önemli etkenin, yakın arkadaşı ressam Robert Rauschenberg olduğunu söylemiştir. 1951'de Rauschenberg, "Beyaz Boyamalar" adını verdiği bir seri tabloyu yapar. Tümüyle beyaz boyalı 7 parçadan oluşan bu yapıt, besteciye esin kaynağı olmuştur.

2002 yılında Mike Batt, "Bir Dakika Sessizlik" (A Minute's Silence) adını verdiği bir beste yaptı. Bu da Cage'in bestesi gibiydi fakat, sessizlik süresi 1 dakikaydı.

Cage'in 4'33" adlı bir müzik derlemesi bulunmaktadır.

Alıntılar

Umberto Eco, Açık Yapıt adlı kitabında 1950'li yıllarda özellikle Amerika'da yaygınlaşan Zen etkisi üzerine yazdığı “Zen ve Batı” başlıklı bölümde, Beat kuşağını Zen'den keyfi ve kendilerine göre aldıkları etkiler üzerinden eleştirirken; Zen etkisinin en belirgin ve paradoksal anlamını görebileceğimiz (olumlu anlamda) yerin avangard müzik olduğunu söyler ve devamında John Cage hakkında yazar:

[…] Özellikle de John Cage'e, Amerikan müziğinin en tartışılan kişisine (çağdaş müziğin kuşkusuz en paradoksal kişisi), Webern sonrası bestecilerle elektronik müzik bestecilerininn hakkında sık sık polemiğe düşmelerine karşın çekiciliğini ve dehasını sessizce sineye çekmek ve kabul etmek zorunda kaldıkları müzik insanına gönderme yapabiliriz. Cage, müzikal düzensizliğin peygamberidir, rastlantı tarikatının lideridir. Yeni dizisel müziğin bilimsel bir kararlılıkla izlediği geleneksel yapıların ufalanıp parçalanması olgusu Cage'de en ufak bir tereddüte yer bırakmayan bir yıkıcılık, yok edicilik biçimini alır. Cage'in orkestrasında çalanlar, müziği izleyen çok uzun bir sessizlikten sonra piyanonun tellerini tireştirirken aynı zamanda da piyanonun kenarlarına vurarak olabilecek en aykırı sesleri çıkartırlar, daha sonra ayağa kalkarak radyonun frekansını rastlantısal olarak seçtikleri bir dalgaya ayarlar ve herhangi bir sesi (müzik, söz ya da gürültü ayırt etmeksizin) yarattıkları bu sürece katarak konsere devam ederler. Müziğinin son bölümleri hakkında açıklama, söyleşi isteyenlere Cage, Lao Tzu'ya gönderme yaparak, izleyicileri olabilecek en anlamsız biçimde bağırtarak kendi anlamsızlığını ölçtüğünü ve böylece Tao'nun derin anlamına ulaşabildiğini söylemektedir. Yaptığı şeyin müzik olmadığını iddia edenlere Cage, aslında kendisinin de müzik yapmayı düşünmediğini söylemektedir; çok ince, hassas soru soranlara sorularını yinelemelerini rica etmektedir; yinelenen sorunun bir kez daha yinelenmesini rica etmektedir; üçüncü kez yinelenmesini istediğinde bu kez röportajı yapan kişi, “Lütfen, sorunuzu yineler misiniz” cümlesinin aslında bir rica değil, soruya verilen bir yanıt olduğunu anlamaktadır. Cage, görüşlerine karşı olan gazeteciler anlamsız sorular sormaya başlayınca her türlü soruya uygun düşebilecek prefabrik yanıtlar sunmaktadır. Sıradan bir dinleyici onu çok da hünerli olmayan bir soytarı olarak görebilir, ancak onun sürekli Doğu felsefelerine gönderme yapması karşısında değerlendirmelerini yeniden gözden geçirmek zorunda kalır: Avangard bir müzisyen olmasından daha öncelikli ve önemli olan, Cage'in kendisinden beklenmeyecek kadar önemli bir 'Zen Ustası' olmasının farkına varılmasıdır. Cage'in karşı çıktığı yapılar dünyanınkilerle özdeştir ve Cage, tipik sorgulamalara yer verdiği kesinlikle rastlantısal yanıtlarla Japon ustaların çömezlerini esenliğe çıkartmak için uyguladıkları yöntemleri uygular. Müzik alanında yeni müziğin kaderinin rastlantısallığın koynunda ulaşılacak mutluluğun tümüyle terk edilmesinden mi, yoksa formel imkânların modülleriyle yönlendirilen “açık” yapıların uygulanmasından mı olduğunun tartışılması bir yarar sağlamaz. Ancak feslefe düzleminde Cage'in dokunulmazlığı vardır; onun Zen diyalektiği tamamen ortodokstur, skandal yaratan yapıtaşları olma ve uyuşmuş zekâları uyarma işlevi hiç kimseninkiyle karşılaştırılamaz. Sorulması gereken başka bir soru da Zen'in ruhların kurtuluşunu mu sağladığı, yoksa müzikle ilintili alışkanlıklarla dolu belleklerin yıkanıp arınmasını sağlayacak değirmen suyunu mu taşıdığıdır. İtaluan izleyiciler John Cage'i, Lascia o Raddoppia yarışma programında mantarlarla ilgili soruları yanıtlamaya çalışna yarışmacı kimliğinde izleme olanağı buldular; izleyiciler bu olağanüstü ilginç Amrikalının, sunucu Mike Bongiorno'nun şaşkınlıktan yuvaarından fırlamış gözleri önünde, elektrikli karıştırıcılar ve basınçlı kahve makineleriyle düzenlediği konser karşısında güldüler ve büyük bir olasılıkla da kitlelerin aptallığından ve kitlesel iletişim araçlarının ortamından yararlanmayı bilen bir palyaço ile karşı karşıya olduklarına karar verdiler. Aslında Cage'in bu deneyiminde Zen öğretisi savunucularının yaşamla ilgili olaylar karşısında gösterdiği gibi bir ilgisizlik, Zen ustalarının birbirilerini “eski pirinç torbası” diye çağırmalarındaki, Profesör Suzuki'nin bir Zen rahibi tarafından konulan adının anlamını soranlara - Daisetz- “büyük aptallık” (aslında “büyük yalınlık” anlamına gelmektedir.) yanıtını vermesindeki gibi bir meydan okuyuş vardır. […]

Bu durum Cage'i yeni-dadacılık sınırları içinde içsellştirmeye ya da reddetmeye olanak verir. Aynı zamanda Cage'in Budizmin müzik serüveninin niteliğinin belirlenmesine yarayan yöntembilimsel bir seçim olduğunu düşünmemizi sağlar, bunu düşünmek hiç de olanaksız değildir. İşte her şeye karşın Zen'in çağdaş Batı kültürüne ait olduğunu gösteren kaynaklardan biri de budur. Buna yeni-dadacılık denir ve sorulması gereken soru şudur: Zen'in Batıyla kaynaşmasının nedenlerinden biri Batılı insanın hayalgücünün artık gerçeksütücü alıştırmalar ve otomatizm iddialarıyla kıvraklığını yitirdiği olgusunda mı yatıyor? Şu diyaloglar arasında çok fark var mıdır? “Buda nedir? Bir kilo üç yüz gram keten”. Y ada şu: “Menekşe rengi nedir? Bir çift sinek.” Formel olarak hayır. Nedenleri farklı olsa da, mantığa yönelik suikastları, kültürlü ve kötü huylu hazlarla birlikte benimsemeye hazır bir dünyada yaşadığımız doğrudur. 1)

Dış Bağlantılar

1)
Açık Yapıt, Umberto Eco, Çev. Pınar Savaş, Can Yayınları, s. 169-172