Derrida: Şiir Nedir?

Birincil sekmeler

Derrida songeur

Derrida

Böyle bir soruya (iki kelimeyle değil mi?) cevap verebilmek için bilgiden vazgeçmen ve bu noktayı unutmaksızın bunun nasıl doğru dürüst yapılacağını bilmen istenir: Kültürü durağan hale getirir ama yolda, yolu geçerken kurban ettiğini bu yöneliminde, ilerlerken bilge bilgisizliğinde (docte ignorance) asla unutma.

Bana bunu sormaya kim cesaret eder? Öyle görünse de, kaybolmak onun yasasıdır, yanıt dikte edilmiş görünmektedir. Şiir, ben dikteyim, ezberle beni, kopyala, gözet ve ben koru, bana bak, gözler altında dikteleşmiş durumdayım, der: ses bandı, wake, ışık kuyruğu, yastaki şenliğin fotoğrafı..

Cevap şiirsel olmak için dikte edilir, dikte edilir ve şiirsel olduğu için kendisini bu şekilde -dikte edilmiş olarak- görür. İşte bu yüzden birilerine hitap etmek zorunda kalmıştır. Özellikle de sana, ama şehir ve doğa arasında isimsizlik içinde yitip gitmiş bir yaratık olarak, hem herkesin bildiği hem de güvenilir, mutlak bir biçimde, hem biri hem de diğeri olan, içten ve dıştan sorumluluktan düşürülmüş ve azat edilmiş, ne biri ne diğeri olan bir sır olarak, yola atılmış, kabuğuna, kendi içine yusyuvarlak çekilmiş bir hayvan olarak.. İşte tam da bu yüzden biri bu hayvanın, kirpinin, istrice'nin üzerine basıp öldürebilir, üzerinden bir taşıt geçebilir. Eğer sana bu dilekle, bu soru, bu dilekçe, bu demande (istek) ile sana verilen zaman ve mekan göz önünde bulundurularak, bu ekonomiyi izleyerek, ama aynı zamanda seni senden, sen kendinde oluşundan alıp dışarıya, ötekinin diline yönlendirilmiş bir tehlikeye, imkansız ya da geri çevrilmiş bir çeviri açısından gerekli ama ölüm gibi arzu edilen bir tehlikeye sürükleyen bir (karşıya) geçiş hazırlığında koşullara göre cevap verecek olursan, o zaman bütün bunların şiirle alakası ne? Belki de dahası şöyle: Bunun şiirsellikle alakası ne? Çünkü bir deneyimden söz etmek niyetindesin. Çünkü bir deneyimden söz edildiğini duyuyorsun, yolculuk için değişik bir söz, bu durumda bir yolun, bir hattın tesadüfen bir döngü haline gelmesi, dönüp dolaşan ama hiçbir söyleme, kendine bile varmayan bir dörtlük, en azından şiire -ister yazılı, ister sözlü ya da beste olsun- değinmemekte... O halde doğrudan sadece-iki-kelimeyle.

1. Belleğin Tutumluluğu: Şiir, her ne kadar nesnel veya görünüşte uzatılmış olsa da, şiir kısa, ruhuna ve seslendirilişine göre eksiltili olmalıdır. Verdichtung*'un ve özgürlüğünün bilge bilinçdışılığı..

2. Yürek: Bu, dönemeçlerde ve yol ayrımlarında hiç bir tehlikeye girmeden gidip gelen, bu sırada kendisini tüm dillere çevirten tümcelerin ortasındaki yürek değildir. Bu basit anlamda kalp hastalıkları ile ilgili arşivlerdeki, farklı bilimdallarının ve tekniklerinin, felsefenin ve biyo-etik-hukuki söylemlerin nesnesi olan yürek de değildir. Belki de yazının ya da Pascal'ın yüreği de değildir. Hele (bu daha az bilinmektedir). Heiddeger'in bu yürek yerine tercih ettiği yürek de değildir. Hayır, bu apprendre par coeur (ezberlemek/yürekten öğrenmek) deyimsel ifadesinin şiirsel bir şekilde sarıp sarmaladığı 'yüreğin' bir hikayesidir; benim dilimin ya da bir başka dilin İngilizlerin (to learn by heart- ezberlemek/yürekten ezbere öğrenmek) dedikleri yürek ve ifade biçimi, ya da -bir başka dilin, Arap dilinin (hafıza 'an zahri kalb-ezberlemek/yürekten öğrenmek) dedikleri yürek ve ifade biçimidir- birçok yolu olan tek bir hat... İkisi birinde: İkinci deyiş birinci deyiş içinde yer almaktadır. Bunu şöyle dillendirelim: Şiirsellik, senin (yürekten/ezbere) öğrenmeyi arzuladığın şey, ama ötekinden ve ötesi sayesinde ve de imparare a memoria diktesinin ardından şiirsel olurdu. İşte bu şiir, güvenilir bir kanıt, çeviri yolu karşıdan karşıya geçmenin tesadüfen, hiç beklenmedik bir biçimde, bir kaza gibi gerçekleşeceği kadar olası, -olası ama insanın var gücüyle düşleyip arzuladığı, vaad etmekten geriye arzunun kaldığı yerdeen gerekli olduğu anda bir şeyin olması değil mi? Bir tanıma buna yönelir; bilginin önüne geçer ve "Senin kutsanman bilgiden önce!" diye onları uyarır.

Şiirin bir yetisi olarak anlatabileceğin bir fabl, simgesel bir öyküdür: Birisi sana, senin için, sendeen, senin hakkında yazıyor. Hayır, sana yöneltilmiş, sana bırakılmış, sana emanet edilmiş bir belirti düzenlemeye eşlik eder; gerçekte seni oluşturur ve sana senin kaynağını verir, seni yaratan ve sana bir yer, kalacağın bir yer veren bu düzeni/e kurar/uyar. Ben yok et, ya da öyle davran ki benim desteğim, sana sunduğum temelim, dayanağım, dışarıdaki dünyada görünmez olsunların (Bu tüm çözümlerin, tüm ayrımların aşkınlık tarihinin ayırıcı silsilesidir). Her durumda, öyle yap ki işaretin geliş yönü bundan böyle bulunamaz veya tanınamaz olsun! Şu sözü ver: değişsin, bulanıklaşıp, belirsizliğe dönüş(tür)sün, belirsizleşsin, kendi limanında (en son port): Bundan hem yola çıkılan kıyıyı, hem de aktarımın gerçekleştiği göndergeyi anlayacaksın. Harflerimi (mektubumu) yiyip, tüket, onları senin bedenin haline gelmiş bir yazının yasası gibi içinde taşı ve aktar: Kendiliğinden yazı...

* Verdichtung: Yoğunlaştırma, sıklaştırma, yanında şiirselleştirmeyi de dillendirir (ç.n.)

Etiketler: