Cyberpunk The Encyclopedia of Science and Fiction’a (Bilimkurgu Ansiklopedisi) göre 1980’li yıllarda doğmuş ve popüler olmuş bir yazın ekolü.
Bilim-kurgunun bir alt türü olarak 1980'lerde ortaya çıkan Siberpunk, kısa bir dönem içinde dünya çapında etkili olan bir yeni-dalga edebiyat akımıdır. “Yüksek teknoloji-düşük yaşam” olarak özetlenebilecek siberpunk edebiyatı, henüz internetin yaygınlaşmadığı bir dönemde gelişmesine rağmen, büyük şirketler, karmaşık ve karanlık kentlerin, büyük ağların arasında sıkışıp kalmış insanı anlatmaktadır.
İlk kez Bruce Bethke tarafından 1983 yılında yayınladığı ve Amazing Stories’de yer alan Cyberpunk adlı kısa hikayesinde kullanılmıştır. Bethke’nin amacı yeni ve çarpıcı bir terim bulmaktı. Bu sayede her zaman hatırlanmak istiyordu. Ve başardı da. Sonrasında, yazar ve editör Gardner Dozois tarafından kullanılan terim, William Gibson ve Bruce Sterling tarafından yeni bir edebi akımı tanımlayan bir terim halini aldı.
Neuromancer ilk yayımlandığı zaman büyük bir sansasyon yarattı. Bruce Sterling ve Gibson’u destekleyen diğer yazarlar Neuromancer ile bildik bilimkurguya farklı bir boyut kazandıran yeni bir bilimkurgu türünün doğduğunu ilan ettiler. Birçok önde gelen postmodern akademisyen de cyberpunk’ı yeni bir trend olarak gördü. Neuromancer’ın yayınlanmasıyla cyberpunk her yerde konuşulmaya başlandı. Sempozyumlar bile düzenlendi -ki bazılarında cyberpunk’ın öldüğü söylendi. Fakat bu alandaki eserler yayınlanmaya devam etti. Özellikle K.W. Jeter ve Rudy Rucker gibi bir çok yazar tarafından yayınlar sürdürülmektedir. Bunlar içerisinde Cyberpunk Yazarları Antolojisi olarak Mirrorshades en önemlisidir.
Cyberpunk akımını diğer bilimkurgu veya edebiyat akımlarından farklı kılan önemli bir özelliği ise sadece edebiyat dünyası içerisinde kalmayıp günlük yaşama da sıçramasıdır. Neuromancer’ın yayınlanmasının ardından iki üç sene içerisinde cyberpunk sadece bir edebi akım olmaktan çıkmış, belli kesimler tarafından benimsenen bir alt kültür, bir hareket halini almıştır. Gibson’ın kitaplarında betimlediği doğduğu günden itibaren bilgisayar ile iç içe büyüyen, bilgisayarın dilini konuşan jenerasyon daha ortaya çıkmadan bile kendilerine Cyberpunk demiş ve muhtemelen gelecekte ortaya çıkabilecek olan bu alt kültürü şimdiden benimsemişlerdir.
Cyberpunk sadece edebiyatı değil diğer sanat dallarını da etkilemiştir. Özellikle müzik ve resimin post-modern ve avant-garde akımlarını etkilemiş, bu sanat dallarında da cyberpunk adı verilen alt türlerin ortaya çıkmasını sağlamıştır.
Cyberpunk gerek filmler gerekse çizgi romanlar ile 20. yüzyılda yeni bir mit oluşturmuştur.
Yazınlarda daha çok erkek karakterlerin canlandırıldığı, sosyal çevreden kopuk yaşayan, sadece gerçeğin ama gerçek bilginin peşinde olan, sık sık Hacker konusuyla bütünleşmiş bir edebi akım şeklinde göze çarpan cyberpunk, şimdilerde bir yaşam tarzını olarak da vücut bulmuş durumda.
Yine de cyberpunk analiz edildiğinde temel olarak birey ile bu bireyin geleceğin teknolojisiyle yaşadığı sorunları, mücadeleleri konu edinir. Bilimkurgu eserlerinde teknoloji toplumla iç içe ve onun hizmetindeyken, Cyberpunk eserlerinde konu ne kadar da geleceğin teknolojik dünyasında geçse de teknoloji birey için sorun oluşturur. Cyberpunk eserlerinde bilimkurgu eserlerinde olduğu gibi teknolojik ve geleceğe ait objeler veya terimler kullanılır. Ama burada kahraman bu teknoloji ile mücadele halindedir. Bilim kurgu eserlerin çoğu kahramanların teknolojiyi kullanarak karşılaştıkları problemleri nasıl çözdüğü ile ilgilidir. Aksine, Cyberpunk diyarında birey bu teknoloji ile ters düşer. Asıl problemi teknoloji oluşturur. Cyberpunk yazarları daha çok teknolojinin getirdiği olumsuzluklar ve sorunlar üzerinde durur.
Bununla birlikte Gibson gibi yazarların eserlerinde göze çarpan futürist senaryolara ve objelere ait betimleme detaylı olmamasının nedeni cyberpunk’ın teknolojik konseptlere karşı gösterdiği dirençtir. Teknoloji kişiliksizdir. Ve birey kadar toplum için de sorun oluşturur. Bu yüzden cyberpunk evreni daha çok karanlık, pesimistir.