Jacques de Vaucanson (Grenobe 1709 - Paris 1782)
Grenobe´de doğan Fransız mekanikçi, on kardeşin en küçüğü olarak dünyaya geldi ve çok küçük yaşlardan itibaren mekaniğe büyük ilgi duydu. Küçükken devam ettiği Cizvit kolejinde uçan melek yapmaya çalışarak hayallerini gerçekleştirmeye başladı. Ancak kısa bir süre sonra çalışma odası papazlar tarafından basılarak tüm aletlerine el konuldu. Bu olayın ardından Paris´e taşındı ve babasından kalan az miktardaki parayla hareketli bir hayat yaşamaya başladı. Bu arada müzik ve mekanikle ilgili dersler alıyordu.
Henüz 29 yaşındayken yapıp bitirdiği ve mekanik yeteneğini, tutkusunu mükemmel bir şekilde gösterdiği üç otomatla ünlendi:
Vaucanson´un herkesçe bilinen en ünlü otomatıdır. Canlı bir ördeğin yaptığı hemen tüm hareketleri taklit edebilen otomat başını ve kanatlarını oynatabiliyor, önüne koyulan bir kaptan gerçek bir ördek gibi yemek yiyebiliyor, su içebiliyor ve bunları sindirip dışkı üretebiliyordu. Gerçek boyutlardaki ördek pirinçten, sindirimi simüle eden bağırsakları yumuşak lastik tüplerden yapılmıştı. Ördek ayrıca şekilde de görülen bir mekanizma yardımıyla yüzebiliyordu.
Gerçek insan boyutunda tasarlanan otomattır. Flütü çalış özelliğiyle otomat, tam bir android sayılabilir. Çünkü Vaucanson otomatı yaparken gırtlak, dil, el, ciğer gibi oldukça karışık bir şekilde çalışan insan organlarının kopyasını tamamen mekanik olarak yapmayı başarmıştır. Böylece otomat diğer başka otomatların aksine flütü, dilini, nefes gücünü ve parmaklarını kullanarak, flütün deliklerini açıp kapayarak tam bir insan gibi çalıyordu. Vaucanson´un otomatı yaparken yenmek zorunda olduğu zorluklar öncelikle el hareketlerini, dil ve dudak hareketlerini ve son olarak nefes gücünü ayarlayabilmekti.
Otomatın sol elindeki üç ve sağ elindeki dört parmağını hareket ettirebilmek için altta bulunan ana dişli mekanizmadan çıkıp, kolların içinden geçen teller ve küçük kaldıraçlar kullanılıyordu. Açılıp kapanabilen, ileri uzanıp geri çekilebilen dudaklar esnek bir plastik tüple hava borusuna birleşiyor, otomatın gırtlak denilebilecek yerinde de dilin birçok hareketini taklit edebilen küçük bir kapakçık bulunuyordu. Otomatın nefesi herbirinde üçer tane körük bulunan üç ayrı körük grubu tarafından üretiliyordu. Tüm körük grupları yine ana mekanizma tarafından çalıştırılıyor ve değişik büyüklükleri ve ağırlıkları nedeniyle zayıf, orta ve güçlü hava akımı üretiyorlardı. Her gruptan ayrı ayrı gelen hava boruları bir noktada birleşiyor ve otomatın ağzına lastik bir boruyla ulaşıyordu. Otomat flüte zayıf üflediğinde normal oktavda, orta kuvvetle üflediğinde bir oktav yüksek, güçlü üflediğinde iki oktav yüksek notalar elde etmek mümkün oluyordu. Otomatın tüm hareketlerini düzenleyen ve gereken gücü veren ana mekanizma 83 cm. uzunluğunda ve 56 cm. çapında, üzerinde çıkıntıları bulunan bir silindirdi. Bu çıkıntılar 15 değişik gruba ayrılıyorlardı ve silindir döndükçe bu çıkıntılar otomatın değişik fonksiyonlarına güç veren ve denetleyen küçük kaldıraçları ve onlara bağlı telleri harekete geçiriyordu. Örneğin ilk 7 kaldıraç parmakları, sonraki 3 kaldıraç hava akımını, sonraki 4 kaldıraç dudakların hareketlerini ve son kaldıraç ise dilin görevini üstlenen küçük kapakçığı kontrol ediyordu. Böylece bir nota çalınıyorken silindirin üzerindeki çıkıntılar ilgili kaldıraçları harekete geçirerek önce parmakları çalınacak notanın deliklerini flüt üstünde kapatacak şekilde harekete geçiriyor, dudakların açılmasını, gereken şiddette havanın üflenmesini sağlıyor ve ağız içindeki küçük kapakçığı oynatarak flüte hava veriyordu. Tüm bu hareketlerde oluşabilecek küçük değişikliklerle nasıl farklı sesler üretilebileceği kolayca tahmin edilebilir. Vaucanson´un da amacı bir virtüözünkine yakın bir şekilde insan organlarındaki bu çeşitlilikten yararlanmaktı. Otomat, ana mekanizmadaki silindirin değişmesiyle 12 değişik melodiyi çalabiliyordu.
Yine gerçek insan boyutlarındaki tef çalan otomat, flüt çalan otomata benzer şekilde tefi ve sol elinde tuttuğu 3 delikli küçük düdüğüyle 20 değişik melodi çalabiliyordu. Nerdeyse flüt çalan otomat kadar karmaşık bir yapıya sahipti çünkü küçük bir düdükten güzel ses çıkarmak flütten daha zordu ve otomat bunu sadece bir eliyle tutup aynı zamanda da diğer eliyle tefe vuruyordu. Gerekli notaları üretmek için düdük üstündeki delikleri yarım kapamak da gerekebiliyordu.
Vaucanson, Paris´te yaşadığı hayat ve hızla artan borçları nedeniyle para kazanmanın yollarını aramaya başlamıştı. Zaten yaptığı otomatlar sayesinde halk tarafından tanınmış ve fuarlarda otomatlarını göstererek para kazanmıştı. Bu sıralarda ortaya çıkan Dumoulin adlı bir mekanikçi yüksek miktarda para karşılığında otomatları alarak Almanya´daki bir festivale götürdü. Daha sonra aynı amaçla Rusya´ya götürmek isterken, borçları karşılığı otomatlara el konuldu. Otomatlar bir süre Nurembergdeki banker Pfluger tarafından korundu. Vaucanson´un ördeği bir otomat yapımcısı olan Johann Bartholomew Rechsteiner (1810-1893) tarafından onarılarak kendisinin sahip olduğu müzede saklandı. 1844 yılında Milan´da gösterime sunuldu ve Bontems tarafından satın alındı. Daha sonraları tamir edilemez hale gelen otomatın başına neler geldiği ve şu anda nerde olduğu halen bilinmiyor.
Ayrıca Vaucanson tümüyle otomatik olan ilk dokuma tezgahını icat etmişti; bu tezgahta işçinin müdahalesine gerek kalmadan zincir açılıyor mekik delikten geçip kumaşa giriyordu. Bir örneği 1745 yılında gerçekleştirilen bu tezgahı akar suyun gücüyle dönen bir düzenek çalıştırıyordu. Ancak tezgah yapıldıktan sonra pek kullanılmadı.
Vaucanson otomatlarıyla ünlü olduktan sonra kariyerine Academie Royale des Sciences´de mekanik buluşlar denetçisi olarak devam etti. Henüz başlayan endüstri devrimi sayesinde böyle yetenekli bir mekanikçi bilimsel bir ortamda birçok makinenin gelişimine katkıda bulunmuştur.