siber çağın müşterisi için şiirler

Birincil sekmeler

Yine Radikal kitapta, Gonca Özmen'in Murathan Mungan'ın yeni şiir kitabı "İkinci Hayvan"la ilgili eleştirel yazısı da ilginç... Gerçi Mungan son yıllarda değişik nedenlerle değişik eleştiriler alıyor biliyoruz ama yine de bu yazı -yazan açısından da- ilginç

Sosyolojik bağlamlarını bir yana bırakarak, kitaptaki şiirlere estetiksel açıdan bakarsak şu soruları sorabiliriz: Mungan, kendine özgü şiir evreninin sınırlarını geliştirip genişletebilmiş mi? Şiirine izleksel, kurgusal, yapısal, imgesel, biçimsel ve söyleyişsel derinlikler katabilmiş mi? Bu sorulara olumlu cevaplar vermek yazık ki kolay değil. Öncelikle kültürel-ahlaksal temeli sarsan sanayileşme ve kentteki yaşamla uzlaşamayan, düşünsel/duygusal çatışma içinde olan şair, bu durumu ortaya koyma çabasında düşünceye ağırlık vererek şiirselini zedeliyor. Birkaç sözcük-dize kırma ile alışılmadık bağdaştırmalar, özgün imgeler ve özel adları küçük harfle yazma gibi yazımsal sapmalar çoğu şiiri düz yazı olmaktan kurtaramıyor. ... Şiirlerde sözcük zenginliği ve çeşitliliği söz konusu olmasına karşın; sözcük seçimine ve ekonomisine, dize kuruluşuna özen gösterildiğini söylemek zor. Bunlar arasında birçok bilimsel, teknik terim ve kavramlar da bulunuyor. Örneğin değişim; dolaylı olarak, çağrışımlar yaratılarak, duyumsatılarak değil de doğrudan “mutasyon” gibi bilimsel bir terimle dile getiriliyor. “şiir hiçbir çağda yakın olmadı bu kadar ekonomi bilgisine,/ astro-fizik, sibernetik ve genetiğe” diyen şair, ekonomiyle ilgili bir makalede rastlayabileceğimiz borsa, metalaşma, barkod, patent, kur, kâr haddi, sigorta, ucuz emek, aile bütçesi, tüketici hakları, iş hacmi, fason, pazar payı, kullanım tarihi gibi terimleri sıklıkla kullanıyor. Bu nedenle modern toplumda günlük yaşamımıza giren araç gereçler, onlarla ilgili onlarca bilimsel-teknik terim ve kavramın, evlerimizde-kafalarımızda yarattığı sıkışıklık ve karmaşa bu şiirlere de yansımış oluyor. Oysa ki ele alınan sorunsal(lar) ve arka planda kalması gerekenler, şiirin yolunu kesip onu boğmamalı ve onun önüne geçmemeli. ... Bunların yanı sıra şiirlerde çok sayıda tanımlama ve güncel olanın ağırlığı da dikkati çekiyor. Tanımlamanın kolaylığı bir yana, güncelin ilginçliğine karşın tehlikesinden söz edilebilir: “fırınlanmış güncel” de olsa bayatlama sorunu vardır çünkü.

Yorumlar

Çok iyi!
O kadar iyi değil!

Puanlar: 32

‘yukarı’ dedin

Herhalde gericiliğin bundan öte bir tanımı olamazdı? "Oysa ki ele alınan sorunsal(lar) ve arka planda kalması gerekenler, şiirin yolunu kesip onu boğmamalı ve onun önüne geçmemeli." Bize Miras Modernizmin Masalı bu. Onun çağrısı. Genç şairi hiç bir zaman "gerici" diye düşünmezdim ama elde başka sıfat yok!

Mungan'ın Modern Türk Şiiri ile ilgisi, 20. yüzyılda bitti. Ondan sonrası, aşk, oyun şu bu. Çünkü bu insanlar için tarih bitti ve yuvarlandılar aşağıya (kişisel görüşüm). Fakat Gonca Özmen gibi 'yepisyeni' bir yüzyılın şairi hâlâ ve hâlâ bize "şiirin özü" hakkında bu derece naftalin kokan düşünceleri sıralıyor, iyi mi?

Şiirsel Sözlüğün o çıtkırıldım ve 200 yıllık sayfaları arasında istemiyoruz biz bu kelimeleri. Mungan'ın yakındığı şey ile Özmengillerin yakındığı arasında fark yok, ama el insaf, göstergenin kullanım alanını şiir adına böyle kısıtlamak, ne kadar Şiire aittir, bunu bilemiyorum ben.

2002'de bir yakınan ben vardım galiba, "yıllıktaki şiirlerde bir tane gökdelen, bir tane cep telefonu ifadesi geçmiyor, oysa fiili durum bunun tam tersi, bu nasıl şairlik?" diye. Sen şair olarak, bu istatistikleri, bu teleksleri, bu faks makinalarını, bu kirli cep telefonu tuşlarını şiirine alamıyorsan, almayı bilmiyorsan ne işe yarıyorsun?

Bir de görsel şiire laf edenlere kızıyoruz, baksana hacı, daha şiirde "mutasyon" kelimesi geçti diye köpürenler var?

Hamiş: Ha tabi bu laflar biz hiç gelmiyor, o ayrı mesele, çünkü bunlardan her nedense bağımsızız. Çünkü "o yalan, bu yalan".

Çok iyi!
O kadar iyi değil!

Puanlar: 25

‘yukarı’ dedin

Gericilik ya da özellikle muhafazakârlık konusunda son zamanlarda benim düşüncem de bu yönde. Bu ve benzeri şekillerde karşımıza çıkan bir tür muhafazakârlık var ki, bu da ideolojik bir ayrım gözetmeksizin değişik boyutlarda çok yaygın. Aynı şekilde yazı, bana daha önce bir söyleşide tanık olduğum bir soruyu da hatırlattı. Dinleyici konumundaki şair arkadaşımız, konuk şaire, nasıl olup da marka, kumanda vs. gibi sözcükleri şiirinde kullanabildiğini sormuştu. Ve bu onun için çok şaşırtıcı hatta dehşet vericiydi. Oysa şiirlere baktığımızda yani bir bütün olarak rahatsızlık verecek hiçbir şey yoktu. Bu tür rahatsızlıklar daha çok zihnimizin (özellikle de kendimiz için) kabul edemeyeceğimiz noktalarında başlıyor sanırım. Ve tabii hemen buradan soylu yenlikçi şiir manifestosundaki sözcüklerle ilgili bölümü de hatırlayabiliriz: ...

Soylu Yenilikçi Şiir, imge oluşturmada da, bütünlüklü bir anlam yaratmada da dilin soylu kullanımından yanadır. Yakın veya çok yakın geçmişteki Türk şiirinde özellikle bazı şairlerin metinlerinde sıkça karşılaşılan "nasır, cenin, kıç, darbuka, siğil, puşt, gübre, dingil, dışkı, irin, patlıcan, abiler, helâ, balgam..." gibi kapsamlı çağrışıma kapalı, anlam bakımından sığlıktan kurtulamayan, soyluluktan uzak sözcükler yer almamaktadır. Böyle bir seçkincilikte sözcüklerin yalnızca kendilerini tanıma, onları tek biçimli-tek katmanlı olarak görme eğiliminin benimsendiği, suçlayıcı bir tonla ileri sürülebilir. Soylu Yenilikçi Şiir'in bu seçkinciliği yukarıda bir kısmı sıralanan sözcüklerin yıllar içerisinde şiirde yarattığı düzeysizlik atmosferini de reddetme tavrıyla ilgilidir! Seçkincilik, sözcükler bağlamında da bu şiirin kriterleri arasındadır. Bu sözcüklerin şiirin biçem düzeyini düşürdüğüne, şiiri halkın ayağına götürmeyi hedeflerken ayağa düşürdüğüne inanmaktayız.

... Temelde bu iki bakış arasında bir fark yok aslında.. ... Bir de, neden sanatın diğer dalları hayat nereye gidiyorsa, nasıl biçimleniyorsa ondan nasiplenirken, fazlasıyla hayatımıza girmiş her türlü teknolojik gelişmeyi kendi alanında kullanırken ya da dönüştürürken, aracı edinebilirken bi tek biz, bizzat şairler, sanki şiirin doğasında da hiç yokmuş gibi, onu böyle sanki kırmayan, kıramayan, bozulma yönünde tüm etkilere açık bir şeymiş gibi, pamuklara sarıyoruz, bunu hiç anlamıyorum.

Çok iyi!
O kadar iyi değil!

Puanlar: 20

‘yukarı’ dedin

"hem yahya kemal estetiğini rahatsız etmeyeceksin, hem de yeni şiirler yazacaksın?" diyor Oktay Rifat. Onun ötesinde tamam hadi küfür olmasın da, imdi Baki Ayhan'ın ortaya attığı şeyde bariz bir "şiirsel olan ve olmayan" ayrımı var. Bu ayrımı ne yapacağız? Bu ayrım, hiç de öyle masum bir ayrım değil. Daha önce de yazmıştım, şiirsel sözlük ve miras üzerinden yazıldığı sürece, garanti edilen tek şey -naftalin kokusu dışında- meşru sayılmak olur. Ha bu marjinler böyle çok sıkı marjinler mi? Lirik özne ya da persona ya da şiir kişisi, çok fazla numara yapsa da, aslında çoğu kez deneyin altından bile çıkabiliyor. O yüzden her zaman "deney" işe yarar anlamına gelmiyor bu. İnsanın aklinda, fikrinde, içinde böyle bir düşünce olmalı, bu fikir yer etmeli. Yoksa bono da görse, tahvil de görse, çek de görse, aynı yere çıkar, çıkıyor. Son 30 yıla bakınız, "lavaşkiri" kelimesi hayatımıza girdi, orada duruyor ama şiirde kullanmak gibi bi "abukluğu" herhal bi ben yaptım? çünkü hem "lavaş" hem de "kiri" diye söyleniyor bu meret.

Çok iyi!
O kadar iyi değil!

Puanlar: 40

‘yukarı’ dedin

Tabii her şeyin bir ölçüsü de olmalı. Sadece Mungan bahsinde ya da soylu yenilikçi manifestodaki sözcükler ya da grupları için de değil üstelik. Bunu biz başka türlü özellikle Osmanlıca sözcüklerin kullanımında filan da görmüyor muyuz? Hani sadece şiirin imajını değiştirmek için birtakım sözcükler çekilip şiire monte edildiğinde bunun fazlaca sırıttığı da oluyor. Ben bunu şöyle yoruyorum. Herhangi bir sözcüğü önce benimsemiş ya da kullanıyor olmak gerekiyor. Ya da o sözcükle düşünme temrini yapılmış olmalı da diyebiliriz. Her yeni sözcüğün onu öğrendiğimiz andan itibaren bir zihinsel ısınma süreci vardır ve bu süreç yaşanmadan olduğu yerden alınıp şiire nakledilen sözcükler de "ben burda yabancıyım, buraya ait değilim" diye çığlık atar diye düşünüyorum.

Çok iyi!
O kadar iyi değil!

Puanlar: 12

‘yukarı’ dedin

"Herhangi bir sözcüğü önce benimsemiş ya da kullanıyor olmak gerekiyor." demiş sepp. Ama işte bu tam da hangi şiir anlayışıyla ne yapıldığı ile alakalı değil mi? Kelimelerin "ben burda yabancıyım, buraya ait değilim" diye bağırmaları örneğin dadaist şiirlerin tam da yapmaya çalıştığı şeydir. Ben Serkan Işın'ın şiirlerini de bu yüzden seviyorum. Dili un ufak edip o yabacılaştırma etkisini çok güzel yaratabiliyor. Dolayısıyla sözcükleri ilginçlik olsun diye ordan burdan kes yapıştır yapmak, o şiirin dil ve kendilik ile kurduğu ilişkiye göre fark yaratabiliyor ya da gerçekten de abes bir strateji olarak kalabiliyor. Dil ile kurulan ilişki biraz da şiiri ve kendini ne kadar ciddiye aldığınla ilgili bir şey galiba. Çünkü çoğu insan dil, şiir, ilişki vesaire demeye başladığınızda sanki o çok derin hissiyatlarına ve özlerine küfür etmişsin gibi bakıyor...

Çok iyi!
O kadar iyi değil!

Puanlar: 14

‘yukarı’ dedin

hemen bir şey diyeyim ki yanlışlık olmasın.. ben şiirde anlamlı bir dizge oluşturmalarından söz etmiyorum yalnız.. daha şiirden önceki bir şeyden söz ediyorum.. evet dada örneği farklı bir şey.. katılıyorum.. hangi şiir türü konusuna da katılıyorum.. ama mesela serkan'ın şiirinde o kadar da "kes-yapıştır" türü tesadüf olarak algılamadım, okuduklarımda en azından.. kazaya bırakılmayan bir şeyi de hep algıladım.. (kendi kendi adıma) ve de ben aslında bi yeri bombalamak istiyosan elinde ne olduğunu bilmen lazım.. bu o güce sahip mi, demek istedim ama eksik ifade.. bu bile eksik olabilir..

Çok iyi!
O kadar iyi değil!

Puanlar: 14

‘yukarı’ dedin

ben serkan'ı kes-yapıştır bağlamında değil, yarattığı yabancılaştırma etkisi üzerinden örnek göstermiştim ve katılıyorum bunu yapmak için de ciddi emek harcamak lazım. Ayrıca Serkan'ın bütün şiirlerini içerecek genellemelere gittiğimin de sanılmasını istemem.

Çok iyi!
O kadar iyi değil!

Puanlar: 14

‘yukarı’ dedin

"birikmiş toplam, bunca çözülmemiş birikim / öte yanda makine, gösterge, ibre ". bu, kötü kardeşim, kötü şiir bu. "birikmiş toplam, birikim" bir arada böyle özensiz, böyle baştan savma nasıl kullanılıyor? toplam hiç birikir mi? toplam toplamdir, kendi kendine nasıl birikiyormuş? , zaten toplanmak demek. öte yandan "" zaten ekonomik olarak "çözülemeyen" demek, " İşletme kârının kâr payı olarak dağıtılmayıp özkaynağa eklenmesi." anlamında. neredeyse matematik olarak istatistiğin falan sınırlarına gelen ekonomiyi, iktisatı, sen 18. yüzyıl kafası ile birikim, mirikim diye anlar, anlatırsan, elbette, diğer kefeye de makine, gösterge,ibre koymak zorunda kalırsın. nerde var ya gösterge, ibre? fabrika nerede? google'ın bacası mı var? vodafone'un bacası mı var? bu mu yani anladığınızı düşündüğünüz reel-ekonomik? iyi de fabrikalar çoktan şehrin dışına taşındı, olanı da sanat manat adına çeviriverdiniz kafeyle müze arası birşeye? ee?

hadi orasını geç, mungan, şiiri ile bize hoş bir seda verirken, örneğin "maddemizden artan kir, pasak içinde ışırken o karşımadde" derken, herhalde mm diye logo yaptırdığını unutuyor kitaplarına. Gonca Özmen, buradan başlasa ya eleştirmeye? murathan paso bizde eski şeylerini temize çekiyor, paso.