GÖSTERGELERARASI ŞİİR: Kültürün Teknolojikleşmesinde Görsel ve Sessel Şiir Philadelpho Menezes Çeviren: Suzan Sarı
Son on yıldaki deneysel, somut ve görsel şiir eğilimlerini tartışabilmek için öncelikli gereksinimimiz bu terimler ve anlamları üstüne uzlaşımdır. ‘Deneysel şiir’i geleneksel yazının belagat ve biçemsel şekillendirilmesiyle ilişkisizleştirilmiş dizeleştirilmemiş (non-versified) ve söylevleştirilmemiş (non-declamatory) şiirselliği içeren soysal bir terim olarak kullanmak doğru olur, sanırım. Bu yöntemle yüzyılımızda ortaya çıkan estetik anlayışları (futurizm, dada, fonetik şiir,
lettrizm, somutçuluk, elektronik şiir, ses şiir, görsel şiir ve diğerleri) aynı deneysel şiirselliğin farklı bakış açıları, écriture (kutsal kitaplar) krizinin etkileri olarak ortaya çıkan ve tüm yüzyılın göstergelerarasılığın (intersemiosis) işareti olarak serimlenen bir şiirselliktir. Avant-garde ruhun ve estetik göstergenin değişimindeki devrimci şiirselliğin galibiyetinden sonra ‘deneysel şiir’ ne olarak anlaşılmalıdır? Tüm günlük aktivitelerin teknolojik yeniliklerle haşır neşir olduğu ve hepimizin kalıcı değişim ümidini deneyimlediğimiz kültürel süreçte deneysel şiir ne anlama gelir?
Buradaki ‘deneysel’in geleneksel deneyimlerin kurmaya çalıştığı edebi teorideki anlamı taşımadığı açıktır. Bu bakış açısına göre her yazar kendisini öncüllerinden ayıracak olan özel üslubunu kurmak için öznel yaratma sürecinde deneyim tekniklerini kullanır. Bu özel üslup arayışı ancak geçmişin tartışılmaz üstünlüğü ve şimdinin kesintisiz çöküşü anlamında, ustalara saygının önemli olduğu geleneksel yazın kültüründe Futurizmden bu yana ‘deneysel’ tam tersi bir anlama gelmeye başlamıştır: şimdinin yeniden bulunuşuyla geçmişin krizi ve geleceğin sürekli icadı.
‘Deneysel’i yazının belli sürecini değil, şiiri bir kodlar, göstergeler ve çağdaş kitle kültürünün göstergelerarsılığın (intersemiosis) modifiye ettiği algıya yönlendirilen tekniklerin karmaşımı olarak adlandırıyorum. Deneysel şiirsellik alanında yazarın özel evrenini önemsemenin bir anlamı yoktur. Yazar, sanat eseri ve tüketiciler arasında kurulmuş sosyal iletişim sistemini göz önünde tutmalıyız. Böylece eski avant-garde’ların kullanıma açtığı yeni biçim olasılıklarının ve yapıt tekniklerinin önemini kavramak mümkündür.
Bir sanat eserinin varolmasındaki temel öğe, algının rolünü yeniden düşünmek de çok önemlidir. Şiir- alımlama ilişkisi biçimsizliğin ütopyası veya futurizmden 60’ların somut ve görsel şiirine bulabileceğimiz şiir yaratım çözümleriyle açıklanabilir. Kişiye ait olmayan bu çözümler yine kişiye ait olmayacak şekilde herkes tarafından kullanılabilirdir, hatta birçok şairi genel avant-garde şiirselliği içine ayırdedici biçemler karıştırmaktan alıkoymamıştır.
Yine de deneysel şiir, yüzyılımızın her sanatında iki evreye bölünerek ortaya çıkmasına rağmen pek fazla açıklayıcı değildir. Yirminci yüzyılın ilk yarısında avant-garde şiir materyal ve biçimsel yollarla ortaya çıkmıştır; yani, göstergenin materyal özelliğinin yanı sıra şiir içindeki organizasyonunu keşfetmiştir. Yalnız, basitçe yenilik hatırına buluş yapma niyetinin olmadığı iyi bilinen bir olgudur. Asıl amaç göstergenin maddeselliğini esere günlük hayat indeksi olarak sokarak geleneksel belagat şiirinde kırılma yaratmaya çalışmaktır. Günlük hayata dair bir göstergeyi sunmak sezgi ve akıl devriminin ütopik projesinde yaşam ve sanatı uzlaştırma ereğindedir.
Diğer yanda, maddesellik ve organizasyon şairlerin gösterenler ve gösterilenler arasında yeni ilişki biçimleri, iletişimin anlamsal düzeyinde yeni potansiyeller yaratmasına müsaade eder. Bu son otuz yıllık dönemde ütopik projelerde genel bir krize girmesi ve avant-garde ereklerin düşüşü yaşanmıştır ve sanatsal dil için yeni perspektifler olarak teknolojik göstergelerin maddesizliği önerilmiştir. Yeni teknolojilerin maddesiz göstergesi biçimsel ve maddesel deneyimin, maddi göstergeyi ve fiziksel hayatla dizinsel ilişkisini ertelediğinden, sorgulanarak terk edilmesiyle başlar.
Yukarıda genel olarak değindiğim tarihçenin deneysel şiirdeki ilk etkileri nelerdir? Bana öyle geliyor ki şairlerin iki yöntemi var. Biri deneysel şiirin tarihi modalarına bağlı olana eğilim: teknolojik göstergelerin yeni özelliklerinin durağansızlığında kendilerine güvenlik paradigması sunan sözsel yapıları benimseme seçeneği. Yine de bu onları yeni teknolojileri deneyimlemekten alıkoyamaz, yine de ortama (media) uygulanmasının eski tavrını da içerir. Bu eğilim genelde görsel şiirde görülür.
Diğer eğilim ise maddesizliği çağdaş iletişimin ekseni olarak uyarlamaktır. Bu özel durumu karşılıklı dengelemek için şairler kendilerini şiirin tek maddesel göstergesi olarak kazığa bağlar. Bu, şairin teknolojikleşmiş Musarum Sacerdos olarak çalıştığı gizemli bir önermeye yönelmektir. Şiir maddesiz ve elle tutulamaz sözcüklerle, bir tür gizil ve kayıp bir dil olan Epifani’yle bağlantılı olarak ortaya çıkar. Teknolojiye bu türde bir mistik yaklaşım McLuhan’ın yeniden entegre olmuş Pentecostal bir dünya teorisinden Paul Zumthor’un insanın sözel aslını araştırmasına, Hugo Ball’un sessel şiirlerinden Pierre Garnier‘in ilksel sufle (primordial souffle) kavramına ve son dönem ses ve performans şiirine kadar izi sürülebilirdir. Kutsalın uyanışının araştırması ve teknik yenilenmenin gündelik hayat rutinine tecavüzüyle potansiyelin boşalmasının bir sonucu olarak alımlamanın duygusuzluğu işaretlenen post-avant-garde sanatın karakteristik özelliklerini vurgular. Dahası yukarıdaki iki eğilimin her biri kendi yöntemiyle olmak üzere yeni teknolojiler kültürünün seyriyle diyalog içinde olduğunu söylemek gerekir. Bu eğilimler yeni teknolojileri sivil hayatın sonu, geleneksel hümanizm düzeninin kırılması ve yakın bir kıyamet olarak gören nostaljik tavır açısından derince birbirinden ayrılır. Göstermek istediğim nokta bu yüzyılın sonunda kuşkusuz şiirin amblemi olan teknolojilerin şiirselliği yeterince keşfedilememiştir: görüntü, ses ve sözcük bağlamının üretebileceği yeni türde ifadeler. Teknolojik mecranın önerdiği yeni boyut ve ritimler ve hatta yeni gerçeklik kavramları ağırlıkla görsel şiirde olduğu gibi ya da sessel şiirde mistik tavır uyanışındakine benzer şekilde sözel bağlamın yeniden hayat bulmasına gereksinmeyebilir.
Bir şair olarak kendi pratiğimde teknolojik mecranın zaman ve mekan içinde görsel ve sessel göstergeler için önerdiği yeni biçimleri sorgulamaya çalışıyorum. Yalnız, estetik göstergenin gerçekliği ve düşüncesi arasındaki karmaşık ilişkiye maruz kalınan anlamsal alanla başa çıkabilmek için spesifik biçim problemlerinden kaçmayı tercih ediyorum. 1985’te S o Paulo’da, ses ve görüntü efektlerinin deneyimlendiği onyıllardan sonra şiirin kendisine ve dahası yeni biçimlerin üretebileceği yeni anlamlara yönelik olması gerektiğini önerdiğim ‘Göstergelerarası Şiir’ adında polemik yaratıcı bir sergi düzenlemiştim. Bu türde şiir, eğer kişi teknik mecra ile çalışıyorsa teknolojinin gerektirdiği, kağıt üzerinde geleneksel anlamda çalışmalar yapıyorsa teknolojinin önerdiği yeni sözdizimlerinde biçimsel organizasyona sunulan yeni olasılıklarla başlayacaktır.
Dilbilimsel ve göstergebilimsel teoriler düşüncemizin bağlam içindeki göstergelerin biçim ve organizasyonuyla şekillendiği konusunda hemfikirdir. Ve bu teoriler Roland Barthes’ın dediği gibi dilin faşist olduğunu tartışırlar çünkü dil, bir düşünme prosedürünü zorunlu kılar ve bize dil sisteminin güçlendiren kesin bir gerçeklik kılavuzu sunar. Bu kısır döngüden ancak gösterge ve düşünce, dil ve gerçeklik arasındaki kırılgan ilişkileri algılayabildiğimizde çıkabiliriz. Şiir bu pratiğin baştaki rehberidir, çünkü göstergelerin düşünce ürünü olduğu gerçeğine rağmen göstergeyi maddesel dünya kadar gerçek dokunulabilir bir olay gibi sunar.
Farklı türde göstergeleri farklı yöntemlerle bir araya getirme üstüne kurulu ifadeci bir dil başka bir mantıksallık biçimine ve başka bir gerçeklik algısına neden olur, fakat bu, yalnızca dil kendisini göstergelendirmeyle çeşitlenen derecelerde yorumlama, karmaşık bir anlamsal düzey yaratırsa mümkündür. Son kırk yılın deneysel şiiri (özellikle görsel ve sessel şiir) ihlal ve yabancılaşmanın günlük teknolojik değişimlerle doymuş bir toplumda anlamsız kaldığı gerçeğiyle yüzleşmiştir. Tarihi avant-garde’ların devrimci anlayışıyla besleyen ütopyanın sonu bakış açısıyla da yüzleşmiş ve yerine şiiri sürekli güncelleştirme yöntemi olarak teknolojik nitelikler gerçekliğini koymuştur (şairi de fiziksel olarak yenilemiş gibidir).
Deneysel şiir bugün, benim Göstergelerarası Şiir dediğim, görsel ve sessel efektler gerçeğini karşılayabilmeli ve şiirin teknolojik ürünlerini, yorumlamasında çalışırken amaçlanan çelişik görünümlü göstergelerin içerdiği çok anlamlılık ve karmaşıklıkla doldurmak üzere göstergeleri organize etmenin yolunu bulmalıdır.
İlk teknolojik evre yorumlamaya karşı bir düşünce tarafından işaretlenmişse, ikinci bir teknolojik evre içeren günümüz deneysel şiiri görsel ve sessel efektleri okumanın yanında olmalıdır. Bu, deneysellik ruhunu koruyacak, sonradan açık bir ütopya; süreğen bir anlamda dünyanın yeniden bulunuşu ve dönüşümünü (değiştirilmesinin) ifade eden bir çoğulütopya (pluritopia) tarafından desteklenecektir.
Biblio:
Barthes, Roland
1972 - Le degré zéro de l’écriture. Paris: Editions du Seuil.
Bürger, Peter
1987, 1974 - Teoria de la vanguardia. Barcelona: Pen¡nsula.
Chopin, Henri
1979 - Poèsie sonore international. Paris: Jean-Michel Place.
Menezes, Philadelpho
1994 - A crise do passado modernidade, vanguarda, metamodernidade. São Paulo: Experimento.
Pignotti, Lamberto e Stefanelli, Stefania
1980 - La scrittura verbo-visiva le avanguardie del novecento tra parola e immagine. Rome: Expresso Strumenti.
Polkinhorn, Harry, ed.
1994 - Visual Poetry: An International Anthology. Visible Language 27 (4), 394-409: Providence, Rhode Island: Rhode Island School of Design.
Russell, Charles
1985 - Poets, Prophets, and Revolutionaries: The Literary Avant-Garde from Rimbaud through Postmodernism. New York: Oxford University Press.
© copyright 1995, Philadelpho Menezes