taze bir duyuru... hem söyleyen dergiye hem söylenenlere hem de 2010 tarihine bakınca.. tuhaf.. çok tuhaf...
ADİLİĞE PİRİM VERİLİYOR!..
1920’li yılların sonlarına doğru yazdığı bir yazısına Max Horkheimer, bu başlığı atıyor: “Adiliğe Prim Verilir.” gerçeklik bugün epeyce aşama kat etmiş olarak sanatı da hayatı da boğuyor. Şiir, 2000’li yılların, başlarının bile kaygısına düşmeyen, düş yoksunu kuram düşkünü madrabazlar elinde insandan uzaklaştı. Hayatımızsa sadece kendi küpünün derdindeki ticaret ve siyaset şarlatanlarının eline kaldı. Siyaset, ticaretin aracı olurken, şiir de şairin kırıp dökmenin bin bir türünü bulduğu oyuncağı olup çıktı. Bu ayın dergi sunuşlarına bir bakın, Mühür’den başka belki bir ikisinde daha olan resme itiraz edebilme gücü göreceksiniz. Kabul edilemez bir gerçekliğe hapsedilmek isteniyoruz. Şairlerse hapsedilmek istendiğimiz resimde, yerini çoktan almış: Adilik Yaygaracısı.
Bu satırlara bakıp da yeni bir yıla girerken Mühür’ün, ümitsiz ya da karamsar olduğu sanılmasın. Ne ümitsiziz ne de karamsarız. Türk şiiri insanı için soluk olmaya devam edecek. Buna kuşkumuz yok. Ancak şairlerin kimisinin kendi naif avuntuları içinde gene kendilerini eğlendirmekten de uzak kalacaklarını sanmıyoruz. Potansiyel şiir severi yetiştirmek önemli. Onlarsa yetişmekte olan gençlerdir. Mühür, onları önemsiyor. Gençlere şunu söyleyebiliriz:Gençler, ‘kendilerini keman sanan odunlar’dan uzak dursunlar… Rimbaud, hocasına yazdığı mektup da böyle diyordu: “Kendini keman zanneden oduna ne yazık!...” Şimdi ortalıkta kendini Rimbaud sananlar çoğaldı. Böyle bir patoloji zaten vardı. Her sözümona yenilikçi kendini, kendi değil de Rimbaud sanıyor şimdi. Ne zavallılık! Hani kimi şirketlerdeki A.R.G.E (araştırma, geliştirme uğraşısı) denen çalışmalar var ya…Bazı dergilerde yürütülen şiir deneyleri de onlara benziyor. Deney olsun, diye deney. Denemenin sonu yok. Ama ortada şiir de yok. Şiir, insan benliğinde yerini yitirmesine paralel şekilde toplumda da yerini yitirdi. Şair itibarını kaybettiğinin farkına varmayacak kadar eğlenceliğine gömüldü.Şairler, küçücük şeyler uğrunda tartışıp duran, sonra da her şeyi unutup kaldığı yerden eğlenceliğine devam eden sarhoşlar gibi olmasalar gerek.
Evet, karamsar ve ümitsiz değiliz. Mühür’ün bu sayısında son derece nitelikli telif ve tercüme yazılar ve elbet iyi şiirler bulacaksınız. Bu çalışmalar bizim neye prim verdiğimizin delilidir. Kötüye, kötülüğe, sömürüye, niteliksizliğe, bayağılaşmış elitizme prim vermiyoruz.
Mühür, yaşadığımız dünyayı mahvetmek üzere olan sömürgeci kapitalist dünyanın karşısındadır. Bu yüzden de kaygısız şairler gibi şiiri, şairi zavallılaştıranlara açıkça karşıdır. Gücümüzü şiirden alıyoruz. Şiiri biliyoruz… Şairi tanıyoruz...
İnsanlık kendine layık olanı bulamasa da tek tek insanların asaleti devam edecektir.
Önemli olan da o asaletin devamıdır.
Asalet şiirin yanındadır,
Şiir de asaletin…
MÜHÜR YARINA DAİR BİR HASRETTİR!
Yorumlar
Çok çiğ..
Puanlar: 21
‘yukarı’ dedin
Böyle bir bildiriyi herhalde tasfiyeciler zamanından beri yazan olmamıştır. yani 1930'lardan bu yana. Bir ara şöyle devam edecek zannettim;
En azından burada bir incelik var, alay ederken bile. Ama şu yukarıdaki, bunlardan daha da geri bir şey.
bunlara bakınca hem ümitsiz
Puanlar: 20
‘yukarı’ dedin
bunlara bakınca hem ümitsiz hem karamsar olmak gerekiyor... bu kadar demode bir söylemin iş olsun diye "eleştirel teoriye" dayanması da öyle... Hem kim bu "Türk şiiri insanı", muhtemelen onun kapı komşusu olan "potansiyel şiir severi"?... "eğlenciliğine gömüldü" ne demek? şimdi burdan nasıl bir "insanlık" meselesi çıkıyor ki? asalet neye gönderme "soylu" şiire mi? Ayrıca bir deneyin sonu olur belki de "deneyin sonu" olabilir mi? Hem o zaman da böyle değil, oturup eni konu neye karşı çıkıyosan onun üzerinden göstere göstere niye yapılmaz ki? sahici bi yazı yani niye yazılmaz ki? hepimiz birden "sömürgeci kapitalist dünyanın" karşısındaysak bu kadar başka başkayken hepimiz aynı şeye karşı çıkıyosak.. neresi ki o "sömürgeci kapitalist dünya"... bir de ben şunu merak ediyorum.. bu bakış için muhtemelen müzik de "hicaz makamı"nda kalmıştır, resim sadece naturmort ve portrelerdir.. yani şiir meselesi de değil sadece.. daha başka, daha derin, hiçbir asaletin açamayacağı daha hayati bir tıkanıklık söz konusu...gibi...
sol öykü roman derken..
Puanlar: 9
‘yukarı’ dedin
bugün düşündüm de, yıl sonu değerlendirmelerinde artık "şiirin" kendi mecrası dışında bir konuşanı (ağlayanı) yok. sol diye bildiğimiz bir çizgi etrafında toplaşmış çoğu eleştirmen, eleştirmeci, çoktan öykü ve romanın ışığına doğru uçuşmaya başlamışken, şiirin bu ve bunun gibi (ki çok var) arkadaşların elinde kalmasına insan üzülüyor, kahroluyor. Bugün kitapları 30 baskı yapan şairlerin hiç biri yaşarken o kadar da makbul değillerdi. Her ne ise, anlaşılan en azindan Tanzimat'tan öncesine gitmiyor kimse. Şimdilik bilinç olarak Garip civarındalar. Buna da şükür!
Valla o "adilik" ifadesi, sankim 2010 yılının gayet boktan, şiir adına boktan geçeceğinin sinyalini veriyor. Çünkü 2009'un ortalarından başlayan bu tür söyleşme, yazma, çizme, hitap etme biçimi, oraya doğru gidecek. Demek ki tasfiye yaklaşıyor.
Bir de, yani kardeşim bu kadar itiraz ediyorsunuz da neden okurunuz yok sizin. Çünkü çoğu kişi aşağı yukarı zaten sizin gibi düşünüyor. Neden bir okurunuz yok? Madem bu kadar kötü yapılan bu şeyler şiir adına, "adice" neden okurunuz, sizin gibi düşünemiyor bir türlü? Hadi "deney" neyse de, neden şiirleriniz o kadar ilgi çekmiyor, neden Mühür ya Hilmi Yavuz'un ya da İsmet Özel'in adı etrafında dolanan bir uğultu haline geliyor! Gidin okurunuzu bulun, zor değil bu kadar, yok size mani olan falan, sizden başka? Ortada 21 milyon genç nüfus var ve hala efenlendikleriniz bizleriz. Mesela benim kitaplarımın çoğu bitti, kalmadı ortada. Sizinkiler neden okura gitmiyor, madem bu kadar iyiyseniz, eğer bir ölçü ise, o bahsettiğiniz şiir? Çünkü değilsiniz iyi falan. Buradan görünen de o zaten, bütün bu hallenmeler, etrafa çatmalar. Bu nasıl bir terördür yahu! "Şiir ve şiddet", yeni milenyumun belası! Herkese, herkese sirayet etmiş! Televizyona dizi yazan adam bile bize efeleniyor, vay be!
iyi dedin.
Puanlar: 27
‘yukarı’ dedin
iyi dedin. benim de romanım yok satıyor. bu beni iyi şair yapmaz, iyi yönetmen hiç yapmaz.
ayrıca şöyle bir şey de
Puanlar: 17
‘yukarı’ dedin
ayrıca şöyle bir şey de var.. ortak sorun, içler dışlar çarpımı yapıyosun dergide ve sağlamıyo... böyle bir yazının arkasından sayfayı çevirdiğinde aynı şekilde "gürleyen" bir şey bekler insan doğal olarak.. bunu da hiçbir şey adına olmasa bile tutarlılık adına bekler hiç olmazsa.. a dergisi başka söylesin b dergisi başka söylesin.. amenna.. zaten de öyle yapsın.. ama kendi içinde olmayan bir şey var zaten.. o zaman da "one man show" dışında bir şey kalmıyor.. zaten bir süre sonra olumsuz örnek olarak bile izlemekten vazgeçmek işten değil... (kendi adıma diyeyim en azından) ve de bu genele yayılmış durumda.. korkunç olan da bu.. yani bu tür şeyleri elimine edebilecek bir ortam olmadığı için bunlar otomatik olarak yüzeyde kalıyorlar...
s.n: hem de şimdi dikkatimi çekti. zaten habermas “Adiliğe Prim Verilir.” demiş. TDK'da "pirim" diye bir şey yok.. Dergide de böyle basıldıysa ciddi bir tashih lazım demektir. Gerçi daha kapsamlı bir tashih lazım olduğu ortada da.. Ama biz bunu "benim pirim" /ustam diye de okuyabiliriz zorlarsak...
mihir
Puanlar: 11
‘yukarı’ dedin
gücünü şiirden alıyormuş. hele iki gün eppek yeme ne hale geliyorsun. şiiri biliyormuş, şairi tanıyormuş. bi torpil bulduk sanırım şiirle ve şairle tanışmak için. asalet şiirin yanındaymış, bu sıfatla mı? hepsi çirkin insanlar ve çok azı karizmatik. bu tiple mi asalet? gidin reşat mecal okuyun. erkek türk şiiri çalışın biraz!
şenay için deney.
Puanlar: 21
‘yukarı’ dedin
şenay için deney.