Dergah Yayınları, Yeni Türk Edebiyatı adlı yeni bir dergi çıkarmaya başlamış.(Mart 2010 s.1) Akademik bir dergi, altı ayda bir (bahar ve güz) çıkacak, hakemli vs. ... Niyet “Tanzimattan sonraki Türk edebiyatı ile ilgili akademik yazılara, vesikalara, kitap tanıtımlarına yer vermek”miş. Ek olarak da “Bu arada yeni Türk edebiyatı derken sadece Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde oluşan edebiyatı kastetmediğimizi, Türkiye dışında yaşayan Türk topluluklarının edebiyatları hakkındaki incelemelere de sayfalarımızın açık olduğunu belirtmek isteriz. Bunun sebebi yeni Türk Edebiyatının bir bütünlük taşıdığı veya başka bir deyişle modernleşmeni bütün Türk dünyasıyla ilgili bir olgu niteliğinde olduğu düşüncesini benimsememizdir.” deniyor ve devam ediyor.
... Makalelerden birisi Uşak Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nde Yrd. Doç. Cafer Şen tarafından yazılmış. “Edebi Eserlerde Dil Deformasyonlarının Felsefi Temelleri” başlıklı.
Yazı, Borges'in bir öyküsünde bir Çin ansiklopedisinin hayvanlarını tasnif edişinden (imparatora ait olanlar, mumyalanmışlar, hayal ürünü olanlar, çok ince bir devetüyü ile çizilenler, başıboş köpekler.. gibi) esinlenen Foucault’dan söz ederek başlıyor: ... “Foucault bu tasnifte tedirgin edici bir taraf bulur, anormal bir düzenleme olduğunun altını çizer; buradaki tedirgin edici taraf “kendisinin dışında herhangi bir düzenleme ilkesine başvurulmasına izin” verilmemesidir. Bu tasnifte Foucault’ya göre mümkün olmayan “listelenen şeyler arasındaki yakınlık bulunması değil, bu yakınlığın mümkün olacağı yerin kendisidir.” İşte bu listedekiler arasındaki radikal kıyaslanamazlık yapısına Foucault “heteropi” adını verir. (Connor 2001:22)
Lakin burada altını hemen çizmek gerekir ki Foucault’nun “heterotopi” adını verdiği bu durum bir kez adlandırılıp, alıntılanıp tekrar tekrar ifade edildiğinde artık eskisi kadar kavramsal bir tuhaflık, gariplik ve acayiplik olmaz. Artık bu “heterotopi”nin kıyaslanamazlığı ortadan kalkmış, bir anlamda zapt, kontrol altına alınmış, öngörüye konu olacak şekilde yorumlanmış, bir sergilemeye kavuşturulmuştur. (Connor 2001: 22)” ... Makale uzunca, tek bir edebi türden söz etmiyor, ilerleyen kısımlarda da söz şiire geliyor. Kısmi bir alıntı yapmak gerekirse: ... “İkinci Yeni şairleri kelimeleri, tümüyle olmasa bile taşıdıkları anlam değerinden soyutlayarak şiirlerine yerleştirmiş, birbirinden uzak çağrışımlı kelimeleri bir arada kullanmış, sözdizimini deforme etmiş, kelimeleri, alışılmamış sözdizimi düzenlemeleri içinde kullanarak onlara yeni anlamlar ve görevler yüklemişler ve böylece çağrışım dünyasını genişletmeyi hedeflemişlerdir. Sonuçta onlar, kaleme aldıkları şiirlerin birçoğunda kelime ve sesleri tesadüfi olarak bir araya getirmiş izlenimi vererek anlamsız gibi görülen imge ve dizeleriyle şiirlerini letrizme yaklaştırmıştır.
İkinci Yeni şairleri okurun karşısına alışılmamış kelimeler ve sözdizimi ile zengin anlam katmanlarıyla çıkarken yer yer anlamsızlık ve dillerinin bozukluğu suçlamalarına maruz kalır. Halbuki onlar, şiir dilinde hem sözcüklerin ses ve biçim niteliklerinden, hem dilin sözdizimi özelliklerinden bilinçli olarak ayrılma, dilde bulunmayan yeni sözcük ve anlatım biçimlerinin kullanma anlamına gelen “sapma”lara gitmişlerdir. (Aksan 1999: 166) Bu noktada onlar, akıl ve mantık dışına yönelerek “gerçeğin düzeninde yapamayacakları değişikliği kelimelerin konuşma dilindeki gündelik düzeninde yapmak” istemişlerdir. (Horozcu 1956:4) Bu nedenle İkinci Yeni şairlerinde sözdizimi deformasyonlarını veya dilbilgisi sapmalarını, şiirde anlamı kapamak ya da anlaşılmaz kılma niyetinin bir parçası olarak görmek, yeni bir şiir dili söyleyişi kurma çabası olarak yorumlamak, İkinci Yeni şairlerinin şiir dilindeki yapmak istediklerinin felsefi dayanağını görmezden gelmektir.
İkinci yeni içerisinde kendisine sunulan alışılagelen dili deforme ve reforme ederek gerçeküstü şiire yaklaştıran tek isim Ece Ayhan’dır. (Doğan 1995: 16) Aslında gerçeküstücülük İkinci Yenicilere göre şiirin doğasında mevcuttur. Bu noktada İkinci Yeni şairlerinden Cemal Süreya şiirin zaten kuruluşunda bir gerçeküstü taraf olduğunun altını çizerek sanat tarihinde belirli bir akım olan Gerçeküstücülükle, bu akımdan önce şiirde görülen gerçek üstü anlatımı birbirinden ayırır. Süreya’ya göre ikinci tür gerçeküstücülük şiirin tartışılmaz olmazsa olmaz yönüdür. (Cemal Süreya 1987: 135) Lakin Ece Ayhan şiir diline getirdiği yenilikler ve alışılagelen dili deforme edişiyle Gerçeküstü akıma daha çok yaklaşır.” ... Ece Ayhan konusu detaylandırılıyor ve yazı bu noktayla tamamlanıyor. Yazı yer yer akademilerin standart bakışını kıpırdatıyor yer yerde alıntıdaki gibi bazı noktalar için acaba mı dedirtiyor. Derginin çıkış nedeni, yazının girişi, gelişmesi, sonucu kısmen düşündürüyor...
Bütüne bakmak lazım tabii, şiirle ilgili birkaç makale daha da var... Bu yazıda da dergi genelinde de bir ilk sayı için göze çarpacak kadar yazım hatası da mevcut bu arada… ... ...
Aksan, Doğan (1999), Şiir Dili ve Türk Şiir Dili, Ankara, Engin Yayınları Connor, Steven (2001), Postmodernist Kültür, Çağdaş Olanın Kurallarına Bir Giriş, İstanbul, YKY Doğan, Mehmet H., (1993) “Gerçeküstücülük ve Türk Şiiri” Varlık, s. 1048, Ocak Horozcu, Oktay R. (1956), Perçemli Sokak, İstanbul, Yeditepe Yayınları