Orhan Veli / GARİP Önsözü İçinde
Ben san'atlarda tedahüle taraftar değilim. Şiiri şiir, resmi resim, musikiyi musiki olarak kabul etmelidir. Her san'atın kendine ait hususiyetleri ve ifade vasıtaları vardır. Meramı bu vasıtalarla anlatmak ve bu hususiyetlerin içinde kapalı kalmak hem san'atın hakikî kıymetlerine hürmetkar olmak, hem de bir cehde, bir emeğe yer vermek demektir.
Güzel olanı temin edecek güçlük herhalde bu olmalıdır. Şiirde müzik, müzikte resim ve resimde edebiyat bu güçlüğü yenemeyen insanların başvurdukları birer hileden başka bir şey değildir. Bundan maada bu san'atlar, öteki san'atların içine girince hakikî değerlerinden de pek çok şey kaybetmektedirler. Mesela bir şiirde âhenktar birkaç kelimenin yanyana gelmesinden meydana çıkmış bir müziği, melodilerindeki tenevvü ve akorlarındaki zenginlikle muazzam bir san'at olan sahici musiki yanında küçümsememeye imkân yoktur. Mahreçleri aynı olan harflerin bir araya toplanmasıyla vücuda [getirilen] (gelen) "ahengi taklid' de bu kadar basit ve bu kadar âdi bir hiledir. Ben bu gibi hilelerden zevk duymanın, o ahengi şiirde hissetmekten gelen bir memnuniyet olduğuna kaniim. İnsan [ekseriya] anlaşılmaz sandığı bir şeyi anladığı vakit memnun olur. Bu memnuniyeti, anlaşılmaz sanılan eserin muvaffakiyeti addetmek ise, insanın kendi[si]ni [o eserle beraber görmek] (muharrirle bir tutmak), yani kendi kendini beğenmek arzusundan doğar. Bu itibarla halk tarafından sevilen eserler en kolay anlaşılanlardır. Meselâ müzik zevkleri yeni teşekkül etmeye başlamış insanlar [kitapara:Tchaikovsky]'nin; mevzuu Napolyon'un Moskova seferinden alınmış, vakaları, [bir ressam ve bir hikayeci gibi] (resim gibi, hikâye gibi) tasvir edilmiş olan 1812 Uvertürünü hayranlıkla dinlerler. Yine onlar için Saint-Saens'ın; ölülerin gece saat on ikiden sonra mezarlarından kalkıp [dans ettiklerini] (dans edişlerini), sonra sabahın oluşunu, horozların ötüşünü, iskeletlerin tekrar mezarlarına girişini anlatan Dance Macabre'ı ile Boro-din'in; bir kervanın su ve çıngırak sesleri arasında ilerleyişini anlatan Asya'nın Steplerinde isimli eserleri en büyük musiki eserleridir. Müzik gibi ifade vasıtası fevkalâde geniş bir san'atta tasvirle avlamak gibi basit bir hileye müracaat, bestekâr için göz yumulmayacak derecede büyük bir kusurdur. Halkın, yukarıda anlattığım cinsten bir inferiorite kompleksine bağlı olan bu hissini, hiçbir büyük sanatkâr istismar etmemelidir. San'atkâr, kendini verdiği sanatın hususiyetlerini keşfetmek ve hünerini bu hususiyetler üzerinde göstermek mecburiyetindedir. Şiir bütün hususiyeti edasında olan bir söz san'atıdır. Yani tamamiyle mânadan ibarettir. Mâna insanın havassı hamsesine değil, ruhiyatına hitabeder. Binaenaleyh doğrudan doğruya insan ruhiyatına hitabeden ve bütün kıymeti mânasında olan hakikî şiir unsurunun müzik ve saire gibi tâli hokkabazlıklar yüzünden dikkatimizden kaçacağını da hatırdan çıkarmamalıdır. Tiyatro için çok daha lüzumlu olan dekora itiraz ediyorlar da, şiirdeki müziğe itiraz etmiyorlar.
Apollinaire, Calligrammes adlı kitabında, şiire bir başka san'at daha sokuyor: Resim. Faraza bir yağmur şiirinin mısralarını sayfanın yukarı köşesinden aşağı köşesine doğru dizmiş. Keza aynı kitapta bir seyahat şiiri var; harflerinin ve kelimelerinin sıralanışı gözümüzün önüne vagonlar, telgraf direkleri, ay ve yıldızlardan mürekkep bir tablo çiziyor. İtiraf etmek lâzım gelirse, bütün bunların bize bir yağmur ve bir seyahat havası verdiğini yani Apollinaire'in başka bir sanata ait bir takım dalaverelerle bizi şiirin havasına soktuğunu söylemek icabeder.
Apollinaire, böyle bir hileye müracaat eden tek adam değildir. Resmi, şekil üzerinde şiire sokanlar çoktur. Meselâ Japon şairleri çok kere mevzularını, kamışlar, göller, mehtaplar, hasır yelkenli kayıklar ve çiçeklenmiş erik ağaçlarına benzeyen [kelimelerle] (şekillerle)[anlatmışlardır] (anlatırlarmış). Haşim, alev kelimesinin eski harflerle yazılışında sahici alevi hatırlatan bir sihir bulurdu. Bu misalleri teker teker zikredişim şiirin musikiden olduğu gibi resimden de istifadelerde bulunabileceğini anlatmak içindir.
[Filhakika müzikten] Musikiden istifadeyi kabul eden şair ne-den resimden, hattâ daha ileri gidilirse, heykelden ve mimarîden de istifadeyi düşünmesin? Halbuki heykelden istifade, resmin bile hakkı değildir. Resmi bir aralık hacimleştirmeye [kalkışmış] (çalışmış) olan Picasso, bugün öyle zannediyorum ki bu hatasını anlamış bulunuyor. Yalnız dikkat edilirse görülür ki, verdiğim misaller bizi şiire sokulan resmin sadece şekle ait tarafı üzerinde durdurmaktadır. [Böyle bir kanaat ve] böyle bir şiir henüz mesele yapılacak kadar ehemmiyet ve taraftar kazanmamıştır. Halbuki, bir de resmi şiire mâna halinde sokan şairler, bu şairleri tutan kalabalıklar vardır. Onlar bütün meziyetleri tasvir olmaktan ibaret yazıları şiir addetmekte güçlük çekmezler. Halbuki bu yazıların şiirliğini kabul etmemek lâzımdır. Bu nokta-i nazarı müdafaa edenler, fazla ileriye gitmedikleri zaman, fikirleri akla yakınmış gibi görünür. Kendilerine hak vermek isteriz. Zannederiz ki, tasvir şiirin şartlarındandır. [Çünkü] (ve) her şiir de az veya çok descriptif'tir. Bu yanlış düşünce şiirin ifade vasıtasının lisan oluşundan ileri gelir. Lisanın cüzü'leri olan kelimeler ya doğrudan doğruya eşyanın, yahut da fikirlerimizin sembolleridir.
Mücerret fikirler tekemmül etmiş [kafalara] (adamlara) haricî âlemle alaka-sızmış gibi görünür. Halbuki, insan denilen mahlukun en mücerret fikirleri bile bir [şahısla] (müşahhasla) beraber düşünmek yani onu daima maddeye ve eşyaya irca etmek temayülü vardır.
Böyle olunca kelimelerin yanyana gelmesiyle meydana çıkacak san'atın gözümüzün önüne tabiattan birçok şeyler getireceğini de tabii karşılamalıdır. Fakat bu tabiî karşılama hiçbir zaman şiirin bütün servetinin bu kelimelerle hatırlanan bir dünyadan, bütün kıymetinin de bu dünyanın güzelliğinden ibaret olacağı neticesine varmamalıdır. Şiirde tasvir [de] bulunabilir. [Fakat] (ama) tasvir -hattâ san'atkârın tamamen kendine has görüş [adesesindeki hususiyettir ve manaya aittir] adesesinden dahi geçmiş olsa- şiirde esas unsur olmamalıdır. Şiiri şiir yapan, sadece, edasındaki hususiyettir ve mânaya aittir.Fransız şairi Paul Eluard'ın dediği gibi, "Bir gün gelecek, o; sadece kafa ile okunacak yeni bir hayata kavuşmuş olacaktır."