İbn Arabî: Harflerin İlmi'nden

Birincil sekmeler

[w:İbn Arabî]

172. Bil ki bu harflerin özelliği (el-hassiyetü) salt harf oluşlarından dolayı değildir, şekiller halinde oluşlarından dolayıdır. Harflerin birer şekli olmasından ötürü, bir harfin özelliği şeklinden kaynaklanmaktadır. İşte bu nedenle, harflerin amelleri, kalemlerin muhtelif olmasıyla, çeşit çeşittir, çünkü şekilleri muhteliftir. Yazılı harflere gelince, bunların şekilleri gözle görülerek algılanır. Yazılı harflerin varlıkları (a'yan) var olunca ve ruhları ve zatî hayatları o varlıklarının vücutlarına eşlik edince,

o zaman o harf için, şeklinden ötürü ve ruhuyla birlikte meydana gelen terkibinden ötürü, bir "özellik" (el-hasiyyetü) ortaya çıkar. Aynı şekilde, eğer bir şekil iki harften ya da üç ya da daha fazla harften meydana gelmişse, o şekil için, tek başına olan harfinkinden farklı başka bir ruh olur. Dolayısıyla, eğer bu ruh gidecek olursa, harfin hayatı kendisiyle birlikte bakî olur, çünkü bir şekli sadece tek bir ruh idare eder. Ve bu tek harfin ruhu, diğer ruhlarla birlikte "berzah âlemi"e intikal eder. Çünkü şeklin ölümü demek, o harfin silinerek yok olması demektir. İki ya da üç ya da kaç tane olursa olsun, daha fazla harften meydana gelen diğer şekil, bileşik (mürekkeb) olmayan önceki harfin aynısı değildir. Nitekim Amr, Zeyd'in aynısı değildir, her ne kadar ona benzese bile.

173. Sözlü harflere gelince, bu harfler havada şekillenirler; bu nedenle de konuşmacının konuştuğu şekil ve suret üzere işitmeyle algılanırlar. Bu harfler havada teşekkül edince, ruhları o sözlü şekillerde kıyam ederler; işlevlerini yerine getirseler bile, işleri bitse bile, bu harflerin şeklini hava kendi içinde tutmaya devam eder. Kuşkusuz bu harflerin işlevi, havada teşekkül eden şeyin ilkinde meydana gelir; daha sonra, diğer ümmetlere iltihak ederler. Böylece onların meşguliyeti de Rablerini teşbih etmek olur ve yükselerek ulvi mertebelere doğru çıkarlar. Nitekim Allah Tealâ şöyle buyuruyor: "Güzel sözler O'na yükselir." (Kur'an, Fatır, 35/10)27. O söz, kelimenin şeklinin aynısıdır, çünkü onlar Allah Tealâ için teşbih edilmiş şekillerdir; şayet o sözler küfür kelimeleri olsa, o zaman o sözler sahibine döner; onların vebali o sözleri konuşanın üzerinedir, o kelimelerin üzerine değildir. İşte bu nedenle Sâri', Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: "insan bazen, kendisinin hiçbir sakınca görmediği, fakat Allah'ın gazabını gerektiren öyle bir kelime söyler ki, öyle sözler konuşur ki, o sözlerle birlikte yetmiş yıl kadar uzak olan Cehennemin çukuruna iner."28

173a. İşte, Allah'ın kelâmı -O'nu noksan sıfatlardan tenzih ederiz! Sübhanehu ve tealal- mushaflarda yazılı olan, tazim, temcid ve takdis edilen ve Allah'a yaklaşmak amacıyla okunan kelâmıdır. Yahudilerin ve Hıristiyanların Allah hakkında küfür ve sövmeye ait, söyledikleri şeylerin hepsi onda vardır. O sözler küfür kelimeleridir; onların vebali o küfür sözlerini söyleyenlerin üzerinedir; kelimeler ise kendi kapıları üzerinde kalırlar, kıyamet gününde, kendilerini söyleyenlerin görecekleri azapları ya da nimetleri, cezaları ya da mükâfatları bekler dururlar.

SÖZLÜ HARFLER VE ZİHİNSEL HARFLER EBEDİDİR

174. Havada dolaşan bu sözlü harfler var olduktan sonra onlara ölüm ulaşamaz; yazılı harfler böyle değildir; çünkü yazılı bir harfin veya bir kelimenin şekli değişikliğe uğrayabilir ve yok olabilir, çünkü onlar değişikliği ve yok oluşu kabul eden bir yerde bulunurlar. Sözlü şekiller ise, değişikliği ve yok oluşu kabul etmeyen bir yerde bulunurlar. İşte bu nedenle, sözlü harfler için "beka", daimîlik ve ebedîlik söz konusudur. Dolayısıyla hava, gökyüzü bütünüyle âlemin sözüyle dopdoludur. "Keşf" sahibi kimseler onları daimî duran suretler olarak görürler.

174a. Zihinsel harflere gelince, onlar da baki harflerdir, çünkü onların şekillerinin varoluşu duygu âleminde değil, berzah âlemindedir. O harflerin fiili, etkisi, sair harflerin fiilinden, etkisinden daha kuvvetlidir, fakat o harflerin hayalî ya da zihinsel var oluşlarının (istihzârüha) sultanı, gücü iyice olgunlaşınca, zihninde onları tasarlayan kimse (el-müstahziru) onlarla ittihad eder, birleşir; ve onların dışında başka şeylere o kimsede geniş bir yer kalmaz; bu nedenle, o kimse onları zihninde hazır etmesi için, onların özelliğinin (el-hâsiyetü) ne olduğunu bilir ve sonra onların etkisini görür. İşte bu, "himmetle meydana gelen etkiye /fiile" benzemektedir. Ve eğer insan, o harflerin kendisine ne verdiğini bilmezse, bunun nedeni şudur, çünkü o etki/fiil varoluş (vücûd) içinde meydana gelmektedir, oysa o kişinin o konuda bir bilgisi ya da bir haberi bile yoktur. Aynı şekilde, her mertebedeki harflerin sair şekilleri de böyledir. Bu zihinsel harfle (el-harftı'l-müs-tahzaru) ilgili etkiyi/fiili, "himmet" ve "sıdk" hakkında hiçbir bilgisi olmayan bazı kimseler çeşitli şekillerde yorumlamaktadırlar, oysa durum öyle değildir. "Himmet", zihinsel harf için ruh olsa bile, zihinsel şeklin bir varlığı (Ayn) yoktur. Bu durum (hazret), yazılı ve sözlü bütün harfler için geçerlidir.

HARFLERİN ŞEKİLLERİNİN HAVASSI

175. Sen bu harflerin şekillerinin havassını bildiğin zaman, o harfleri yazan için ya da o harfleri telaffuz eden için onların etkisi/fiili meydana çıkar. Meydana gelen infiallerin o harfle irtibatının ne olduğunu insan iyi tayin edemezse, o zaman bunu bilemez. Biz öyle bir kimse gördük: Kur'an'dan bir ayet okuduğunda, kendi nezdinde haberi bile olmadan, garip etkiler meydana geldiğini o kimse görmüştür. O kimse, akıllı ve zeki biriydi; sonra o etkinin hangi ayete mahsus olduğunu görmek için, dönüp tekrar Kur'an tilavet etti. Ve Kur'an'ı okumaya başladı; bir yandan da bakıyordu; o etkinin meydana geldiği ayeti okudu; yine aynı fiilin/etkinin meydana geldiğini gördü; o ayeti geçince, o et kiyi göremedi; tahkik etmek için tekrar geriye döndü; o etkiyi ve o infiali meydana getirmek için o ayeti kendine "vird" ittihaz etti. Ve her ne zaman o infiali görmek istediyse, dönüp o ayeti tilavet etti, okudu ve kendinde o etki zuhur etti.

175a. İşte bu ilim kendi içinde çok şerefli bir ilimdir. Ancak ondan kurtuluş oldukça zordur; en iyisi bu ilmi istemeyi bırakmaktır, çünkü bu ilim Allah'ın bazı özel kullarına mahsus kıldığı ve özellikle de velilerin cümlesine mahsus kıldığı bir ilimdir, her ne kadar bazı insanlarda o ilimden birazcık varsa da, onlar ona salih kulların ulaştığı yoldan farklı olan başka bir yolla ulaşmışlardır. Bu nedenle, bu ilim o tür kişileri mutlu etmez, aksine mutsuz eder.

Allah bizi, Allah'ı bilen ve tanıyan alimlerden etsin!

"Allah hakkı, hakikati söyler ve doğru yola O ulaştırır: "(Kur'an, Ahzab, 33/4)."

27. Ayetin tamamı şöyledir: "Kim izzet ve şeref isterse, bilsin ki izzet ve şerefin hepsi Allah'ındır. Güzel sözler O'na yükselir, onlar Allah'a salih amel ulaştırır; kötülük tasarlayarak tuzak kuranlara gelince, onlar için çetin bir azap vardır ve onların tuzağı bozulur" (Kur'an, Fatır, 35/10).

28. Bu hadis için bakınız: Bıılınrî, Rıkak, 23; Sünen-i Tırnuzt, Zühd, 12; Sünen-i Ibn Mâce, Fiten, 12 Muvatta, Kelam, 5; Müsned-i Ibn Hanbel, 2/334, 3/469; Ramu-Zül-Ehâdis, 1364.

Etiketler: