Modern şiirle ilgili bir ton şey söylenebilir. Ama tek bir şeye indirgenmesi, bununla anlaşılması, tek bir referans noktası üzerinden değerlendirilmesi kadar tuhaf bir şey de olamaz. Bir "moduslar" akışı ve bu akışın her türlü hareketinden oluşan bir şeyi, teorik olarak tek bir şeyin modusları olarak görmek, herhalde bu çağın işi değil. Ama bunu inatla devam ettirmek de mümkün.
Modern olması gereken şiirimiz bunu yapıyor, yani tek bir şey üzerinden şiiri tanımlamaya çalışıyor. Neden bunu yapıyor bilmiyorum ama şu aşağıdaki teorik düzlemin bize hiç bir şey katamayacağını iddia etmekten başka çarem şimdilik yok.
Şiir, elbette sözcüklerle yazılır. Bellek kuyusundan çıkarılan saf, masum çocukluk şiirin kaynağıdır. Belki, gündelik hayatın şiddeti, baskısı, şairi bellek kuyusuna, çocukluğa yöneltir.
Modern şiir, elbette, şiire katılan sözcüklerin yarattığı imgenin okurun zihninde uyandırdığı çağrışımlarla çoğalır. Okuru şiire girmeyen sözcüklere de götürür. Sözcükleri seçerek ve birleştirerek şiire katan şair, toplumsal ilişkilerin merkezindedir. Seçtiği ve sonra da birleştirdiği sözcükler, şairin dünya görüşünün anlatımı olurlar. Anlamın oluşması imgenin gücüne bağlıdır. İmge güçlüyse, bu demektir ki, ortak zihinde bir bağlılaşığı vardır. Rilke, “dizeler duyguların değil, yaşanmış deneylerin sonucudur’” diyordu. Doğru, çünkü her dizenin alt yapısında yaşantı vardır. Dizeler yaşantı deneyimlerinin ürünüdür. Dünya şiir gününde, şiirin gelip dayandığı şeyler, ‘arılık, duruluk, sadelik’ olmalıdır. Yalınlığın derinliği…(Ahmet Ada)
Bunu geliştirmeye muhtacız.. Bu düşünceler çok kurucu olsalar da, çözüm önerisinde dilin ve tekniğin imkanları yüzünden başımızı ağrıtıyorlar. Ve bunun karşısında alabileceğimiz tavırlar da bizi, şiirimizi belirliyor aslında. Aşağı yukarı aynı şeyi söyleyenlerle, yolumuz bundan böyle nerede birleşir bilmiyorum. Ama "şiir" sadece "sözcüklerle" yazılmaz ve mesele sadece "ne ile yazıldığı" sorunu da değildir. Başka, çok daha başka katmanlar da var. Bunların Dünya Şiir Günü için bize tekrar hatırlatılması, evet, güzel, fakat bu kurucu nokta, başlangıç noktası, bir büyük anlatı..Ya ötesi?
Ben, kendi adıma bu ifadeleri gerekli olsa da yeterli göremüyorum. Benim şairlik etkinliğimi, poetik faz aralığımı ve gerilimimi ifade etmiyor bunlar. Aslında bugün şiir yazan hiç kimsenin şiiri sadece bunlarla tanımlamak zorunda kalmasını da istemiyorum. Şiir, herşey ile yazılır yapılır, hele bizim gibi modernizm ve moderniteden "özgürleşme" namına hiç bir şey alamamış kültürler, toplumlar, diller için daha fazla herşey ile yazılır..
Kendinizi sadece "kelimelerle" sınırlamayın diyeceğim. Kelime dediğiniz şey bir birim, tıpkı kütle gibi, tıpkı ivme gibi.
Bir başka bildiri de;
Her yüzleşme gününde kıyıcıya, zorbaya, işgalciye karşı diyeceği bir söz, yapacağı bir eylem, her yüzleşme gününde suskun kalanlara, boyun eğenlere karşı dolaşıma çıkaracağı bir öfke vardır çünkü. Eylemini kendisi kalarak gerçekleştirmeyi, öfkesini sözcüklere bürüyerek biriktirmeyi, sözünü çoğu kez yalın söylemeyi yeğlese de, onlarla kıyıcının, zorbanın, işgalcinin ve suskunluğun üstüne yürürken yalınayak değildir. Çıkarıp kafalarına fırlatacağı bir ayakkabısı her zaman vardır. (Kemal Özer)
Kusura bakmayın ama zorbanın diline mahkum böyle bir özgürlük şiiri, söylemini 100 yıldır yazamıyoruz.