Katrankaralaks

Birincil sekmeler

O halde soruyu baştan ve en sade hali ile sorabiliriz. Şiir nedir ve nerede ikamet etmektedir? Bu kritik soru, zorlu birkaç yılın ardından küllerinden yeniden doğarken, yığınların, kitlelerin arasından önümde yürümekte. Yer sorusuna indirgenmiş gibi görünse de bu soru bir katman, bir yörünge ya da bir elektron bulutu sorusudur da. Olasılıklar sınanacaktır, orası açık. Aklımızda kalan şey, şiirden sonra mıdır, yoksa o şey oradadır da, tüm durağanlığına, sessizliğine rağmen, şiir tarafından mı açığa çıkartılmaktadır? Şiir metninin, şiir dediğimiz şeyin dinlenme, istirahat yeri olmadığı ya da onun bir nevi kapasitör olmadığını kim söyleyebilir?

(...)

Ben daha önce elimi açık ettim ve en son genç dizeci şaire, o beyit mantığından vazgeçmesini söylerken bunu tekrar ettim 1. Kelimeler, raflara özenle dizilmeyi bekleyen şeyler değildirler ve şiir, dize dize iletişimi ehlileştirmek zorunda değildir de. Lokomotif, apartman düzeni içinde şiirimiz. Bir başı, bir sonu, bir eşiği ve sonunda okuru bekleyen bir "haz/anlam" hediyesi var. O klasik tanımlama içinde "gürültü"nün yerini hafife almak gibi bir lüksümüz ya da onu hesapların ötesine fırlatmak gibi bir ayrıcalığımız var mı?

(...)

Ekonomik davranmalıyız, yani şiir arındırılmalı! Aşikaren deneyimlediğimiz her deneyim, yaşantımızın sürekliliğini alt üst eden her türlü "kaza"dan arınmış bir şiir? Şiirin görevinin, Dilin çeşitli hallerini düzenlemek olduğu nereden çıktı? Birbirine yakın şeyleri, görüntüleri, kelimeleri, sözleri hafızamıza atarken, hatıramıza da atıyor muyuz? Yoksa bunların hepsi, sabahtan akşama kadar hiper-modern kentte algı eşiğimize girip çıkan ve çok azını gerçekten düşünerek erittiğimiz, trilyonlarca "işaret" gibi bilincin az biraz dışında mı konumlanıyor?

(...)

Karşılaştırma, mübadele ve mütekabiliyet fikri, modernlerin (Baudelaire özellikle) modern olmalarını sağladı. "İnsan beyni" diye yazar [w:Baudelaire], "kocaman ve doğal bir palimpseste değil de nedir? Benim beynim bir palimseste'dir ve seninki de, ey okuyucu. Sayısız düşün, imge, duygu katmanları, birbiri arka sıra, ışık kadar yumuşak bir tarzda beyninize gelmiş konmuştur. Sanıldı ki, bunların her biri, kendisinden daha önce geleni derine itip gömüyordu." 2

(...)

[w:Baudelaire]'in izinden mi gitti bilinmez, [w:Freud] da konuyu, yap-boz ile açıklamaya girişti. Belleğin ya da algının, saklama kapasitesi hakkında bugün elimize geçen, onun aynı zamanda işleme potansiyeli ile de ilgili ise, ne palimsest, ne de yapboz, ne de ayna, ne de takas alanı (bilgisayar terimi) yeterli olacaktır. Çünkü yazılan, izi kalan ya da kaydedilen şeyin, boyutları ya da şekilleri ya da sıkıştırılması ya da kodlanması hakkında hiç bir halt bilmiyoruz.

(...)

Dilin kendi genetiği içinde, deneyim ile arasına mesafe koymak hatta ondan önde gitmek gibi bir cin fikirliliği vardı. Hayatımıza giren "sözler"in çoğu, Dilin bu cingözlüğünden kaynaklanıyor. "Apaçi", "emo"dan tutun da, "ay inanmıyorum"lara kadar. Fakat, bu genetik havuz, her bir haltı da ifade etmeye yaramıyor. Bunun için hala şiire ihtiyacımız var, ama şiirin bu anlamda kelimelere güvenmemesi gerekiyor. Hatta, açıkça belirtmek gerekiyor, yeni şiirin yolu, kelimeden falan geçmiyor. 3

(...)

Çünkü "kelime", buradaki küme ile orada olan arasındaki bütünlemek için çok yavaş kalıyor. Her işlem bir çevirme olduktan sonra, elde edeceğimiz birim, düzyazıda karşılığını bulabilecekse, onu "sanat" ya da "estetik" adına kesip biçmekle elimize ne geçiyor? Şairaneliğin ya da despot akılcılığın hortlamasından başka nedir ki bu? Hangi kitap formatı yetmiş şiir için? Hani sözlük, gerçekten şairlerin elinde kutsal kitap gibi yükselmiş? Hiç biri!

(...)

Bu anlamda, ben şair için en uygun çalışma şeklini, olanı, olan cinsinden ifade etmek olarak özetlemek istiyorum. Ne palimseste, ne ayna ne de yapboz, sadece tarayıcının boş ekranı. Su dolu tekneden (ebru) elektron ve ışık dolu tekneye (tarayıcı) yeni bir poetika. Dokunmatik ekranlı bir ebrunun özlemi ile yanıp tutuşuyorum, şiir adına..