"Zeynep şiir yazsın biz okuyalım, dileğim budur. "

Birincil sekmeler

ZEYNEP ARKAN ŞİİRİ NE/NASIL?

Arkan'ın şiirini bir de bilenlere soralım dedik.

Aslı Serin: Zeynep Arkan kurduğu güçlü mısralar ve ironiyi kullanma becerisiyle, İkrar’da yani ilk kitabında farklılığını ortaya koyabilmeyi başarmış bir şair. “ben bunu sağlam bir yerden biliyorum” diyecek kadar sade ve etkili mısraları, şiirinin rahat ve anlaşılır olmasını sağlıyor. Zeynep, günümüz şiirini yazmanın gündelik dilden geçeceğinin de farkında aynı zamanda. Şiirinde deneyden korkmayan ve öznesinin tüm güçsüzlüklerini güçlü bir sesle anlatmayı becerebilen nadir şairlerden. Çoğu hemcinsi gibi cinsiyeti üzerinden bir şiir kurmuyor Zeynep. “mahallenin beş kardeşlisinin patlattığı çatapat/ pat diye patlayan şiirler yazacak” diyebilecek kadar kendinden de emin ayrıca. Zeynep şiir yazsın biz okuyalım, dileğim budur. "

tamamı sitede...

Yorumlar

Çok iyi!
O kadar iyi değil!

Puanlar: 14

‘yukarı’ dedin

Günümüz şiirini yazmak gündelik dilden mi geçiyor? Acaba? Böyle mutlak bir yaklaşım yok şiir tarihinde. Bu olsa olsa yorumu yapanın şahsi bakışı olabilir, buna da kimse bir şey diyemez! Fakat bizi bağlamaya ne hakkı var kendi yaklaşımıyla.. Son yıllarda yeni şiirde olan yarılmanın nereden ve nasıl başladığıyla ilgili güzel bir ipucu verebilecek bir cümlecik..

Çok iyi!
O kadar iyi değil!

Puanlar: 27

‘yukarı’ dedin

Neden ki böyle bir şey var? Neden ki herkes kısmen birbirinin hamisi, birbirinin abisi ve kardeşi gibi. Mesela sorsalar Zeynep Arkan'a Aslı Serin şiiri nasıl, o nasıl bir cevap verirdi? Daha ayrıntılı, daha içten, daha sevgi dolu? Ayak üstü birisini birisine sorduğunuzda alacağınız cevap şiir ile ilgili değil işte. "Günümüz şiirini yazmak, gündelik dilden geçiyor": eğer bir formülasyon ise ve bu eğer Zeynep Arkan'ın şiirinde gerçekten çok düzgün şekilde ifade edilmiş ise ne mutlu ona, ama günümüz şiiri dendiğinde, neden günümüzle alakası olmayan, hep bilindik böyle ikinci dereceden denklemler ortaya çıkıyor. Birisi de dese ki, "günümüz şiirinin anlamsızlıktan, katmanlılıktan, tesadüften, şakadan, ironiden vb. geçtiğini hepimiz biliyoruz".

Şairlerin birbirlerini sayıp severken, aslında sadece birbirlerini sayıp sevdiğini görüyorum ben. Birisi bana dese ki şunun şiiri nasıldır, "ne bileyim yahu?" diyebilirim ancak. Adam bir tane değil, 400 tane kitap çıkarsa da gideceği yeri bilmiyoruz ki. Böyle ezberden pat diye nasıl söylenebiliyor. Sanki ortada hepimizin hayatını değiştirmiş, yazma biçimlerimizi sorgulamamıza yol açmış bir kitap bir Opus Magnum var? Sırf bu diyaloglarda değil, bakın her tarafta bu böyle. Bu konvansiyonel bir şey haline geldi, üzerinde uzlaşılmış bir şey haline geldi, sadece burada yok. Şairlerin sevdikleri şairleri nasıl değerlendirdiklerine bir bakınız.

Çok iyi!
O kadar iyi değil!

Puanlar: 16

‘yukarı’ dedin

Aslı Serin'in açıklamaları belli bir kesimin görüşünü temsil etmesi açısından değerli elbette, ama o kesimin diğer görüşleri yok sayan bir yanının dışavurumu daha çok. Aslında, fayrap ile heves'i şiire bakışları açısından ortaklaştıran bir açıklama. Gündelik dille yazılan bir şiir. Bu da başka bir kesimin onlardan ayrıldığı nokta. Şimdi konuşmaya böyle girince ikna edilmeyi bekliyor insan. Şart mı gündelik dil ya da niye öyle de böyle değil gibilerinden. Şahsen benim Aslı Serin şiirine itirazım yok, kolay tüketilebilir bir şiir, sempatik ve ergonomik. Zeynep Arkan şiiriyle yakınlaşan yönleri de çok ama farklılaşan yönleri de var. Ben bu şiirlerin ne yapmak istediklerini anlamaya çalışıyorum, anlıyorum da; fakat şiirin özgürleştirici yanına vurgu yapan bir şairin aynı elastikiyeti başka şiirlere de göstermesi gerekmez miydi? Şiire kendi yordamımızın dışında bir yordam getirenlere karşı yani...

Çok iyi!
O kadar iyi değil!

Puanlar: 9

‘yukarı’ dedin

Günümüz şiiri deyince aklımıza gelen, gelmesi gereken ne "deney" ne "gündelik dil" bana kalırsa. Aslı Serin'in açıklamalarının belli bir kesimin görüşünü temsil ettiğini sanmıyorum. Üstübal'ın söylediklerini önemseyen biri olarak, "Aslında, fayrap ile heves'i şiire bakışları açısından ortaklaştıran bir açıklama." lafını bir yere koyamadım açıkcası. Heves'in şiire bakış açısı nedir diye sorduğumuzda buna verilecek net bir cevap mı var? Heves denildiğinde "deney" Fayrap denildiğinde "gündelik dil" mi anlaşılıyor? Bunun ortalaması da gündelik dilde deney mi oluyor? Fayrap denen dergiden benim aklımda tek bir şiir kalmış değil ki, günümüz şiiri ve/ya da gündelik dil dendiğinde bu dergi aklıma gelsin. Bu dergi çok açık bir şekilde, 10 yıl öncesine ait bir şiir anlayışını, daha doğrusu 2001'e kadar Atlılar'da ortaya konan ve hiç de öyle lanse edildiği gibi tek bir kişiye hasredilemeyecek bir anlayışı ki, Serkan da çok iyi hatırlar, ısrarla savunuyor. Yani artık yeteneksizlerin elinde ıskartaya çıkmış bir anlayışı savunuyor. Fayrap'ın günümüz şiirini temsil ettiğini düşünmek bir şaka olsa gerek. Altmışlarla ya da doksanlarla yaşıyorum derseniz, biz de bunlar da böyleymiş ne yapalım der, sorun etmez, geçeriz. Zaten sorun da etmiyoruz. Güntan mayası ya tutarsa deyip nereye kadar?

Çok iyi!
O kadar iyi değil!

Puanlar: 19

‘yukarı’ dedin

Aslı Serin önceden de söylediğim gibi sevdiğimiz bir şair Zeynep Arkan gibi..Güntan gibi.. Daha doğrusu benim sevdiğim şairler.. Ben meseleyi aslında bir zihniyete getirmek istemiştim, sonra anladım ki Aslı Serin'le konuştuktan sonra Aslı Serin'in deneyden kastı her türlü deneymiş.. gündeliğin deneyi değil yani sadece.. Öyle olunca mesele açıklığa kavuştu benim açımdan.. İsimler zaten önemli değildi. Fakat söylemek istediğim şu:populist şiir anlayışları kapalı şiiri dışlamaya ve hor görmeye başladı hatta bize göre kapalı olmayan kapalı şiiri.. Beni bu sanatın-şiirin özerkliği açısından rahatsız etti.. ne yani halk anlasın diye ya da sırf halk anlasın diye dilimizden, soyutlamalarımızdan imgelerimizden taviz mi vereceğiz?.. Bu da aslında bir tür dalkavukluk değil mi, ya da şiiri araçsallaştırmak değil mi? Heves dikkat edilecek olursa, kozmopolit bir dergi fakat gittikçe minör şiirden uzaklaşmaya başladı bana göre, bunun altında bir çok faktör olabilir.. Tam da bu noktada, fayrap'ın (Atlılar'ın değil fayrap'ın )gündelik populist anlayışına yakınlaşıyor demiştim, demek istemiştim.. Son birkaç sayılarına bakarak söylüyorum bunları.. Aslında herşeyin popüler kültüre meze olmaya başladığı bir çağda şiirin de böyle bir tuzağa düşmeye başladığını düşünüyorum.. Bunun adına da halkçılık ya da toplumculuk deyip AMBALAJLAYACAKLAR D&R mantığıyla..bekleyip görelim.. fayrap zaten kısır bir dergi, heves de kendi göbeğini kendi kesecek gelecek adına.. umarım tiraj baskısından çabuk kurtulurlar da gerçek işlevlerine geri dönerler!

Çok iyi!
O kadar iyi değil!

Puanlar: 5

‘yukarı’ dedin

açıkcası söyleyince kızıyorlar ama günümüz şiiri denen herze hakkında yapılan yorumların, tanımların çokluğu modern sonrasının çerçevesinde değerlendirildiğinde anlam kazanıyor. bir yanda 80 şiirinin dal verip budaklandırdığı birşeyler, bir yanda, önü alınmaz nostalji, bir yanda "milli mücadele ruhu", bir yanda "deney", bir yanda dadaizm ruhu, bir yanda da birşeyler.

gündelik dil enderunlu vasıf'ın şiirinde de var ama hesaplaşan yok çünkü osmanlıca, bir de ölçü falan, naili'de de var. garip'te de var. ikinci yeni'de de. biraz deforme halde olsa da. mesela hilmi yavuz'un şiirinde de var gündelik, ama sanki bugünün gündeliği değil gibi.

ne ki bu gündelik? modern zamanların gündeliği? 8 saat iş, 8 saat eğlence, 8 saat uyku? çoğu kişi modern zamanın gündeliğinden falan haberdar değil, kimi için güncel ve gündem arasında bir yerde bu gündelik. devrimci gündelik, işçi gündeliği, hizmetçi gündeliği, köylü gündeliği. gündelik bir noktadan sonra içine her bi' haltı alabilecek bir birim gibi görünüyor zaten. ondan sonra da onun dili başlıyor. düşünülmeden edilen laflara benziyor bunlar. bu tür demeçler.

Çok iyi!
O kadar iyi değil!

Puanlar: 15

‘yukarı’ dedin

gündelik dilin kullanımı yönünden iki derginin bir ortaklaşması, benzeşmesi var. Öztek şiirlerini, Ömer Şişman'ın yirminci sayıdaki şiirini, ve bir kaç şairin şiirini daha bir araya getirin, aslında Fayrap'takilerin tam da şimdiye kadar başaramadıklarını(belki Eren Safi hariç) başaran şiirler bunlar.belki içerik olarak değil ama, teknik ve şiir niteliği açısından öyle. Fayrap'ın bu ortama küfürden başka bir katkısı oldu mu bilmiyorum, bilen varsa anlatsın.. Fayrap aslında beat şiiri bağlamında heves'e yakınlaşıyor diyorum ben, ortak hereket ediyorlar falan demiyorum.. bu biraz çocukça olurdu..

güntan mayası güntan'ın temennileri bağlamında gündeme geldi; artık bu da gündemde değil bence.. güntan'ın temennisi (bunu kendisinin açıklamalarına binaen söylüyorum) Heves'in pozisyonunu yeniden ayarlaması (ama nasıl bir pozisyon bilmiyoruz) ve karşısında bir biçimci pakt görme arzusuyla sınırlıydı.. Ama ondan önce tüm yenilikçi günümüz genç şairlerini bir ortamda toplamaya çalıştı güntan.. o olmayınca başka arayışlara yöneldi, sanki o da olmadı.. Sanırım bunların gerçekleşemeyeceği herkes tarafından görüldü. öyle bir biçimci pakt hiç bir zaman olmadı, şiirin olduğu yerde böyle paktlaşmalar olmazdı zaten.. Heves ise dengeci bir politikanın gereğini hatta belki de bu şartlar altında yapılabilecek en iyi şeyi yapmaya çalışıyor olabilir. Ben Heves bu şartlara mahkum olmayabilirdi diyorum sadece.. Hep dediğim bu oldu.. Ama işte hepimiz dergi çıkarıyoruz, şiir yazıyoruz.. Bizim de hatalarımız vardır,biz de insanız..

Çok iyi!
O kadar iyi değil!

Puanlar: 17

‘yukarı’ dedin

Selamlar

2002’den bu yana “yazılı olarak” ilk defa ağzını açmış biri olarak dehşetle okumaktayım yazdıklarınızı. Kabul edersiniz yada etmezsiniz ama ben bi şairim. Ve günümüz şiirine çok doğal olarak kendi şiirimden bakarım. Bu diğerlerini görmezden geldiğim anlamına gelmez. Ya da diyelim ki gelir. Size ne. Bu Murat’ın dediği gibi beni bağlar. Serkan’ın günümüz şiiri için görsel şiiri odaklayarak yazdığı yazılarında ya da yorumlarında gelmeyen sesiniz, beni mi bekliyordu. Hepsini geçelim. Ben sizin gibi taşaklı laflar edemem. Ama şu tavrınıza şu üslubunuza bakın bir. Kolay tüketilebilen, sempatik şiirler yazıyormuşum. Çok şükür yahu. Dolapta bekleyip çöpe gitmiyor neyse ki desem değerli Üstübal, polemik filan mı yapmış olurum. Ya da aslı serin verdiği son “demeçte” flash flash… son değil hem ilk. Hem gerçekten hem hatta hem valla nerden çıkardın hor gördüğümü kapalı olmayan kapalı şiirlerinizi şu üç satırlık şeyden. Ben bu “ezikliği” anlamıyorum. Her şeyden bir şey çıkarma hırsınızı anlamıyorum. Şimdi birileri içinden sen zaten bir şey anlamıyormuşsun ne konuştun filan diyecekse, yahu sizin konuştuğunuz/konuşulduğunuz yetmedi mi? Bu arada söylediklerim ne heves’i ne de fayrap’ı bağlar. Muhtemelen bunu okuyup yine geçirmek için satırlar seçeceksiniz, direk bana gelin. Madem başladık devam edelim. Hevesten devam edelim. (hevese şiir veren biri olarak, sadece bu olarak) Harbiden ne oldu da böyle oldu. (soru yok) Üstübal, hevesin bloğunda senin 7 ürünle katıldığın, Serkan’ın 4 ürünle katıldığı gibi bi istatistik var. Doğru mudur bilmem. Baya çok yani. Bu dergide devrim mi oldu. Yoo. Bi siz gittiniz. Barış’ı göremiyoruz. Kalanlar hemen hemen aynı isimler. Ne oldu kuzum heves böyle meze oldu birden merkeze/iktidara/popüler kültüre. Bunlar denilince benim aklıma bankalar filan geliyor. Yapı kredi geliyor. Bonus neden yky’den filan geliyor. Huyname geliyor. Aklıma tüküreyim. Bonus’u yemiş mi oldum şimdi. Orda paşa gibi duruyor. Ama işte Hep geliyor hep geliyor. Sonra da Zeynep’le ben arkadaşmışız, eş dost sevecenliği yapıyormuşuz. Soruşturma bu. İki üç satırlık kelam. Tanışlıktan dolayı istenen iki üç satırlık cümle. Yok, bi bok yani. Ben kitaplığa şiir gönderecek olsam muhatabımı bilmiyorum! Peşi sıra birileri hevesi ve şairlerini andı diye bu telaş neden. Susun lan yazmayın hakkımızda arkadaşlarımız kızıyor mu deseydik. Orhan Kahyaoğlu’na, Gültekin Emre (ne güzel soyisim ayrıca :), Altay Öktem’e. Hem ne değişti, zinhar’da yazılan “ şu şu şairlerin şiirilerini dağıtınız”dan. Çok üzülüyorum. Gerçekten. Ortada masa filan bırakmayan şu halinize/halimize. Klavyeye şimdi giden ellerinize. Hilmi yavuz gündelik dille yazıyordur. “anımsar mısın, yaz günü, bir bahçeyle gizledikti kendimizi birbirimizden “ falan diyordur. Ama gökdelenler, ama kontörler, ama kredi kartları. “Tıfıl garson” bunu hiç bilmiyor Hilmi Yavuz. Velhasıl ne nebulae’nin fayrap hakkında bir şeyler söyleyeceği, ne serkan’ın düşünmeden edilen laflar diye köpüreceği bir cümlecik değildi. hele hor görme Üstübal, bu cümleciğin hiçbir tarafında yoktu. Soru işaretlerini bilerek kaldırdım. Bu uzar gider, ama sen, ama ben, şöyleydi böyleydi… ben duramam. Siz duramazsınız. Canım çok sıkıldı. Merkez, ortam, şu bu. Hepsini siksinler. Yolda beni görüp heveste şiir yayımlıyorum diye selamını çekenler var. Bu benim için şiirden daha önemli.

aslı serin

Çok iyi!
O kadar iyi değil!

Puanlar: 14

‘yukarı’ dedin

adamın kafası sadece yevmiye hesabına basıyor. edebiyatın hızını çıkardığı derginin periyoduyla ölçüyor. sen git bakkal tükkanı aç. belki olur da halka bir faydan dokunur. sonra kalkmış bana yalancı, kıskanç falan demiş bloglarında. kendi yazdıklarını da mı okumadın hiç? bugüne dek kim kimi takip etmiş? aç bak oku bir daha yazdıklarını. dergini iki aylıkken niye aylığa çevirdin? karagöz'ün yazarlarını niye telefonla tehdit etmeye kalktın? beni bitireceklermiş diye niye uykuların kaçtı? kimsenin seni bitirmeye kalktığı yok. sen zaten kendi kendini bitiriyorsun. başkalarının yaptıklarından geçinerek nereye kadar? neo-epiği de al tükkanına tabela yap.

Çok iyi!
O kadar iyi değil!

Puanlar: 18

‘yukarı’ dedin

Daha uzun cevap verecektim, verilebilir, verilir ama ben yine de "2002'den bu yana hiç bir şey söyleme zahmetine katlanmamış" birinin 7 yılı kapatması olarak baktım şu yukarıdaki yoruma. O yüzden fazla söze de gerek görmüyorum, görmedim, görmeyebilirim. Bu hiddet, bu celal elbette yenilir yutulur cinsten değil ama karşındaki "salt şairim ben" deyince de söyleyecek sözler azalıyor.

Gündelik ve şiir konusunda söylenen her bir şeyi, çok değil 4 paragraflık bir yazı halinde umarım Heves'te ya da başka bir yerde okuruz, şair Aslı Serin'in kelimeleri ile. Öyle şiir formatında falan değil, düzyazı formatında. Taşaklı olmasına da gerek yok.

İşin Heves boyutunu burada açan ben değilim, ben en son Heves'le ilgili şurada yazdım. Ve zaten burada türlü konularda hakkında fikir yazanların hiç biri, işkembeden sallamadığı, daha önce mutlaka bunla ilgili iki kelam az çok yazdığı için, suçlamaları da saçma sapan buldum.

"Ben kitaplığa şiir gönderecek olsam muhatabımı bilmiyorum!" demiş Aslı Serin. Zor değil Murat Yalçın'a ya da kitap-lık'ın e-posta adresine () gönderiyorsun şiirini ve diyorsun ki "değerlendirmeniz için gönderiyorum". Onlar da isterlerse değerlendiriyor, istemezlerse de yayınlamıyorlar. Ama tabi yanı başındaki dergi gibi olmaz başka dergi, çünkü orada birileri gönderilen şeye sırf bizim arkadaş gönderdi diye bakmayabilir.

Şimdilik bu kadar yazayım ben.

Çok iyi!
O kadar iyi değil!

Puanlar: 23

‘yukarı’ dedin

Gerçi namlı bir halk düşmanıyım artık -kaldı ki halk düşmanlığı mı dostluğu mu dense, 200 yıllık bürokrasi tarihi önümüzde duruyor- halkla dost hayatı yaşayacağına kişi, düşman da olabilir meşrebince. Mesele o değil de, şuradaki , acziyeti falan ne ile açıklayabilecek? Dur bakıyım, muhtemelen "kahvede sigara yasağı vardı, başıma, dilime vurmuş, napıyım, ciddiye alma" diyecektir.

Ama bu Arslanbenzer, yani "benziyor" sadece, ama değil. Bir de kızıyorsunuz "postmodern" falan denilince. Ulan postmodern olmasa, bu ibişliğin türk şiirinde ne işi var?

Bir de slogan buldum ben Fayrap'a: Türk Şiiri'nin Hürriyeti!

Çok iyi!
O kadar iyi değil!

Puanlar: 12

‘yukarı’ dedin

Konuşmalarımız bu düzeye gelince konuşacağımız şeyler de azalıyor tabii ki.. Eminim ki Aslı Serin de yazdıklarını okudukça üzülüyordur, ben üzülüyorum mesela.. Hatta bu aşamaya gelmesin diye bir önceki mesajımda yazdıklarımın güme gittiğini esefle görüyorum. Burada öyle karşımızdakini rahatsız edecek bir dil kullanmamaya gayret ediyorum, hele genç bir şairse bu dikkatim biraz daha artıyor. Daha iki mesaj önce Aslı Serin’in niyetini yazmıştım, aslında şöyle söylemek istiyor diye, ama işe yaramamış anlaşılan.. Biraz da hatayı kendinde aramalı Aslı Serin. Aslı Serin’in şiiri için kolay tüketilebilir, sempatik ve ergonomik demişim.. Ne var bunda? Bizim sözlerimize olan hassasiyetini kendi sözleri üzerine yöneltseydi bu duruma gelmezdi elbette bu olay da. Kendisine de dedim msn.de, şu kelimeyi şöyle yazsaydın çok başka bir bakış açısı kazanırdı olay diye. Her neyse olan oldu artık. Kolay tüketilebilir demişim ki bana göre öyle, bunu da kötüymüş gibi yorumlamak şart mı? Zaten gündelik dille yazılan şiirler okuyucuya ulaşmayı dert edinir, kolay tüketilmesi de doğal. Sempatik dedim bu da bir şiir için kötü özellikler olmasa gerek. ergonomik dedim ki Pan/Heves’ten çıkan kitabındaki tanıtım yazısında da rahat ve akıcı bir dili olduğu söylenmiş zaten. Yani bu kadar rahatsız olacak bir durum yok aslında. Velev ki kötü bir yorum yapayım, rahatsız olmak niye? Zaten Aslı Serin’in şiirini beğendiğimi ilan etmemiş miyim yerlere göklere… buradaki yorumlarımda yazmışım.. ‘populist şiir anlayışları kapalı şiiri dışlamaya ve hor görmeye başladı hatta bize göre kapalı olmayan kapalı şiiri..’ demişim ama Aslı Serin’i böyle bir şeyle suçlamıyorum ki! Bunu yapan çevreler belli, onlara yönelik bir söz bu, bu alınganlık niye? Neyse olabilir. heves’le ilgili fazla konuşmak istemiyorum artık, ama son sayılarında önsözlerinde yazdıkları bile yeterli bazı şeyleri anlatmaya. Bu konuda yeterince konuştuğuma inanıyorum, ben heves eleştirmeni değilim ki sürekli bu konuda yazayım. Hevesle ilgili düşüncelerim daha önce şekillenebilirdi, ama işte dışarıdan bazı şeyler daha net göründü gözüme, size de tavsiye ederim! Huyname benim 40 yaşında çıkardığım ilk kitabım, Doğrusu bu yaşıma kadar da kitap hazırlayayım diye de uğraşmadım, hep şiir yazdım şiir çalıştım.... Kitabımın YKY serüvenini bilen biliyor, bilen bilmeyenlere anlatsın.. İkinci kitabım da sonbaharda çıkıyor, ama YKY’den değil, anadolu’da bir yayınevinden, kısmetse tabii.. çıkmazsa da sağlık olsun.. Serkan’ın şiir geçmişine bakarsan, onun da o kadar kitaptan sadece birini YKY’den bastırdığını görürsün, adamın bana göre en iyi kitabı olan Hz.hubble’ın rüyaları doğru dürüst dağıtılamadı bile. Ayrıca, bastırmışsak ne olmuş? Şiirimizden taviz mi vermişiz ya da YKY böyle bir talepte mi bulunmuş?..YKY benim gördüğüm en profesyonel ve geniş ufuklu yayınevlerinden biri. Türk şiirine hizmetleri büyük, merkez olmaktan çok Türk şiir-edebiyat kanonu yaratmaya çalışan bir yayın evi, merkeziliğini dağıtabilen bir yayınevi. Benim merkez derken iktidar derken kast ettiğim şey sahip olunan gücün nasıl kullanıldığı ile ilgili. Şarkdemir ne zamandır fayrap hakkında konuşuyor fark ettin mi ya da Serkan ne zamandan beri spontane laflara giriyor? Fayrap’ın sitesini açıp bakarsan asıl saldırının ve aymazlığın nereden geldiğini anlarsın.. Üslup sorununun nereden doğduğunu, iletişimsizliğin nerede nasıl yuvalandığını.. Değerli kardeşim ve şair arkadaşım Aslı, sen buradaki şu üsluptan şikayetçisin, Allah seni Fayrap’ın diline düşürmesin.. Hiç olmazsa halden anlayan, ama halden hale girmeyen insanlarla konuşuyorsun.. sevgi ve selamlarımla..

Çok iyi!
O kadar iyi değil!

Puanlar: 18

‘yukarı’ dedin

Şizofreninin klinik bulgu ve belirtileri arasında şu çok da uygun bir madde var 'de. : Düşünce akışı ve içeriği ile ilişkili belirti ve bulgular: Şizofrenide düşünce içeriği ile ilişkili olarak ortaya çıkan belirtilerin en önemlisi hezeyanlardır. Hezeyanlar aksine kanıtlara ve mantık yoluyla çürütülmesine rağmen kişinin inanmayı sürdürdüğü, kişinin kültürü, dini ve eğitimi ile ilişkili olarak normal kabul edilemeyecek türden yanlış inanışlardır. Şizofrenide ortaya çıkan hezeyanlar arasında referans (üzerine alınma), etkilenme, kıskançlık, perseküsyon (kişiye zarar verileceği), büyüklük, erotomani (başkalarının kendisine aşık olduğu), düşüncelerinin değiştirildiği, çalındığı veya yayınlandığı temalı olanlar sayılabilir. Düşüncenin oluşturulması ve akışındaki değişiklikler arasında düşüncelerde azalma, düşünce blokları (düşünce akışının aniden kesintiye uğraması), çağrışımlarda dağınıklık, konuşma yapısının tümüyle kaybolması gibi belirtiler bulunur. Wikipedia'daki bu sözlük maddesini ilgili arkadaşların bir okumasında fayda var, diyerek tartışmanın benim için tamamen sona erdiğini, bu konu hakkında başka da kelam etmeyeceğimi bildirmek isterim.

Çok iyi!
O kadar iyi değil!

Puanlar: 4

‘yukarı’ dedin

aslının yazısını görünce esef etmek geçti içimden ve peh peh peh dedim ama aslı serin şiirini kendine üleşen biri olarak bunu zul buldum...hala da şiiirini esefle değil nefesle okuyan biriyim.okumaya da devam ederim o başka.ama şu soruları da ona sormaktan imtina etmem. muratın serkanın ve bu satırların yazarı şahsın bir çok ürünü heveste yayınlanmıştır..hem de arka arkaya hem de arka sayfalardan.buna hele hiç esef etmedim etmem de.bunun bu konuda hiç mi hiç ehemmiyeti yok.hem de defalarca ama yorumunun içinde saklı olan yan çok acı. yani ne olmuştur da bunlar hevese artık ürün vermez olmuşlardır..mücadelenin neresini açıklamalıyız sevgili aslı serine.beni çok üzen bir yazı oldu bu.öyle böyle değil.. neyse diyor ki murat ve serkan yky den niye..yav alla alla sen ve ben niye çıkardık pan hevesten o yüzden.ayrıca muratın yky den kitap çıkarım serüvenini yakından bilen biri olarak bunu bile söylemek zul dur bana.. heves editörleriyle nasıl yorumlar getiriyorsunuz oturup bilmiyorum ama 20.sayısıyla bir fenomen yaratmıştır. heves.bu bile başlı başına popülist bir devrimdir.sahipleri algılar bunu seni bilmem. ben mesela kertenkele diye bir dergiye şiir gönderiyorum aslı duydun mu .belki duymuşsundur.hem de o dergiyi konyada dağıtıyorum.niye kitaplığa veya çevresine yaranmak için mi.bilmem.şairlik yapıyorum işte. bir kitap bastırdım ayrıca kendi imkanlarımla editörü murattır(teşekkür ederim ona).ne olmuş yani bi yerimmi eksildi.ben şairim sen ben şairim diyorsun ya iyi ya .( istersen kitabımı gönderebilirim samimiyetle) biz heveste ürünlerimizi çektiğimizde sadece selamlarını çekmediler arkadaşlıklarını da çektiler.hala abilerinin şiirlerini birinci sayfadan yayınlayarak nispet mi yapmış oluyorlar. 20.sayıyla ilgili ne biliyorsun aslı.o sayının çok satmasınımı neyse sen şiiri yazmayı sürdür bende seninle tekrar kitaplar bastırayım aslı. amma beni üzme....

Çok iyi!
O kadar iyi değil!

Puanlar: 14

‘yukarı’ dedin

paranoia, mon amour.

iş çığırından çıktı (diye düşünüyorum, ben, izninizle). sendin-bendim kavgasına hiç girmek istemiyorum, hiç de girmedim hayatım boyunca. bundan sonra kalan hayatım boyunca da girmem. peki serkan ışın'la 15 gün önce girdiğin dalaş neydi derseniz, o dalaş sendin-bendim dalaşı değildi, o mahalle kavgasını niye yaptım, ağustos ayında fayrap'ta yazdım (izninizle).

bu sayfayı görünce insan utanıyor. herhalde utanmayanınız yoktur aranızda. adı bu sayfada geçip de cevap vermeyenleri açıkcası birer kahraman olarak görüyorum, büyük güç ister (diye düşünüyorum izninizle).

ben bir iki noktayı kendimce açıklayıp çekileceğim. sonra da bu tip kavgalara arkamı dönüp bakmayacağım. fikir ayrılıklarını tartışmaya evet, ama sendin-bendim'e hayır.

[ "tüm yenilikçi günümüz genç şairlerini bir ortamda toplamaya çalıştı güntan" demiş murat üstübal. herhalde herkes aynı şiiri yazsın diye toparlamadık. 2009'daki ayrışma o gün daha yoktu, gizli düşmanlıklar(ınız) vardı, koklaşalım diye değil, anlaşalım diye - birbirimizi anlayalım diye topla(n)maya çalıştık, herkes de toplandı geldi, başarısızlık toplanma eyleminin zorluğundan değil, toplantının sonunda kavga dolu olmasından oldu, zaten 8 ay toplanmak neyimize yetmedi? bu sözleri söyleyen murat üstübal, istatistiki olarak mahfil'de en cok yayım gören yazar. mahfil'in en büyük düşmanı bülent keçeli ise (yine istatistiki olarak) mahfil'de en çok yayım gören şair. "heves'in pozisyon değişikliği" meselesine gelince, ben bu lafı ettiğim o günlerde, heves'in adı "deneysel şiir"in daima yanı başında anılıyordu, murat üstübal ise "deneyin devamlılığı"ndan söz ediyordu, ben de (izin verirseniz kendimce) deneyin devamlılığından uzun vadede bir şair çıkmayacağını düşündüğüm için bu lafı ettim. deney devamlıdır, ama devamlı "deneysel şiir" deryasında kalınırsa ortaya ne çıkar ben bilmiyorum, bunu söyledim (yine müsaadenizle). heves'teki arkadaşlarım bana kızmadı murat üstübal'ın kızdığı kadar. karşımda bir "biçimci pakt" görme isteğine gelince... bunu istemem açıkçası. çünkü biçim yeteneksizlerin sığınağıdır, tıpkı içerik gibi. murat üstübal bir yazısında biçimin karşısına (klasik ayırımdaki içeriği değil) flux'u koymuştu, bunu eğer içerik varsa bu biçim sayesinde vardır olarak anlıyorum ve katılıyorum. hala da bu sayfada yazan kimseyi biçimci bir pakt içinde görmek istemem, ama bazen bu pakt biz farkında olmadan da oluşur (diye düşünüyorum yine izninizle). bu sayfada yazılanlara bir bakarsanız, (nefret ve paranoyadan) bir pakt oluşmuş olmasın acaba (diye soruyorum yine izninizle).]

(cidden) hoşcakalın.

ahmet güntan.

Çok iyi!
O kadar iyi değil!

Puanlar: 33

‘yukarı’ dedin

Modernleşmelerimizin 100 yıllık hatalarını, kazalarını bir gecede düzeltmek mümkün mü ki şiir gibi bir edebiyat türünden hem terapi, hem deha hem de varoluş bekliyoruz? Biz ve Onlar ayrımını doğuran ne? Ve bu ayrımın trilyon megawatt gücüne eriştiren ne? Ortada ortaklanamayacak şeyler olduğunda neden paniğe kapılıyoruz ve mesela neden çok şahsi olan "yetenek, görgü, hal tavır" gibi şeylerin bizi kendimiz ve şairbiz yapmasını çok severken, başkasının bu doğal özellikleri ile kendisi olmasına izin veremiyoruz? Bugün yaşadığımız her türlü toplumsal sıkıntı, nar gibi kızarmış yanakları ile karşımızda endam edip, her türlü yerini bize gösterirken, şairlerin bundan kaçacağını kim iddia edebilir? Karşımızda endam eden dev, son 80 yılda ürettiğimiz her türlü siyasal ve toplumsal "birlikteliğin" ürünü. O ürün şimdi çok güçlü, çok saldırgan ve çok hareketli. 3. sayfaları inşa eden o, işkenceyi seven o ve "bizde demonik öğe yoktur" diyen o saf çocukların da yüzüne tükürüyor. Bizde, demonik olan var, ama ne yazık ki ona demonik demek, tüzüklerle yasak.

Ama şu da var, biliyoruz ki demonik olan da şiirde endam etmeli, en azından ifade edilmelidir, değil mi? Lötremon'u böyle açıklıyoruz, Niçe'yi böyle seviyor ve seziyoruz, Batay gibi adamın neyi araştırdığını, marki dö sad'ın neden delirdiğini, genet'in neden hem hırsız hem de yazar olduğunu, bukowski'nin neden öyle yazdığını vs. Örneğin edebiyat ansiklopedilerimiz öyle sütten çıkmış ak kaşık gibi adamlarla dolmamalı, karanlık, gözleri puslu, yarı baygın ve acınacak derecede kötü olanların da seslerine izin vermelidir. Bunu resmi tarihi yapan söylemlerden değil, bizzat edebiyat tarihinin dehlizlerinden öğreniriz.

Bizim burada ve son 10 yılda yaşadığımız şey özetle, toplumun yaşadığı şeylerden farklı değildir. Biz, buna tabiyiz. Toplumun hayatı = milletin hayatı olamadığı için biz bu sıkıntıları yaşıyoruz. Boğazımıza kadar "bireysellik" isterken, başkaları için "bir arada kalın" diyoruz. Çünkü kendimizden zayıf/imkansız/ezik gördüğümüz birilerinin nedense hep bir arada mutlu olacağı konusunda eğitilmişiz. Bize "inşa edilen" şeyi benimsemişiz. Ve onlara inşa edileni de makul bulmuşuz vs.

Şimdi, burada olanlar nelerdir bilmiyorum ama burada kalmadığı kesin. Şiddet'in en pis türü iletişimsizlikten doğan ve yine de iletişimsizliğe mahkum kılan olanı. Yani karşındakinin kendi kafasında kurduğu dünyanın kurgusallığı, onu yıkılmaz hale getirdiği için, zaten iletişim de mümkün olamıyor. Aslında biz akımlarla, fikirlerle falan uğraşmıyoruz. Durmadan içlerimizdeki köstebeklerle savaşıyoruz. "Öyle mi demiş, böyle mi yapmış, o da öyle ha, bu da böyle ha" türü şeyleri bize söyleten, içimizde konuşturan vantrilogla uğraşıyoruz. Ona da mahkumuz.

Kimlik inşası öyle kolay birşey değil bu zamanlarda. Şair kimliği, şair olarak bilinmek, şair, şair şair diye çağrılmak da büyük haz belki de. Ben, şairin bu ham halinin şiir için en büyük zarar ve aynı zamanda yarar olduğunu gördüğümde zaten görsel şiir kafama iyice yattı. Çünkü yapanı hakkında fikir vermeyen, sadece eserle seni yalnız bırakabilen bir eserden bahsetmek iyiydi (ne kadar mümkün, tartışılır)

Pakt, kelimesi Soğuk Savaş zamanlarını hatırlatıyor. Ortada bir pakt yok, çünkü şiirimizi okuyanlara birşeyleri dayatmak gibi bir lüksümüz yok. Kimse bizi seçmek zorunda değil, zaten seçmiyorlar da. Ama inandırıcı olmak adına bir sürü şey yapıyoruz, yapmaya çalışıyoruz, ama kendimizi o kadar kaptırıyoruz ki, bir noktadan sonra kendimizi bile tanıyamaz hale geliyoruz. "Şiir hakkında konuşurken konuştuğumuz şeylerin, şiirle ne ilgisi var yahu?" diyemiyoruz. Ama kestiğimiz rol, o sahne için harcanan elektrik, ışık, sessizlik ve kadroya değer mi onu bilmiyorum. Başlayan her film biter çünkü. "Artık düelloda ölmüyor şairler" diyor ya adam, o hesap.

Geçen de yazmıştım -çünkü bana çok manidar gelmiştir- buraya da tekrar yazayım. Emin Bülend (Serdaroğlu)'nun hayatı ve şiiri ve sonunu bir gözden geçirmekte fayda var (bkz ). Şiir hakkında konuşurken konuştuklarımıza kimse inanmıyor.

Çok iyi!
O kadar iyi değil!

Puanlar: 22

‘yukarı’ dedin

Şartlı refleks- açık mektup

Sağolsun Güntan yazmış düşüncelerini, eksik olmasın, o bunları yazmasa bazı şeyleri demek ki hiç açıklığa kavuşturamayacağız.

"tüm yenilikçi günümüz genç şairlerini bir ortamda toplamaya çalıştı güntan” derken olumsuz bir şey yazmadığımı düşünüyordum, taltif olarak okunmasını bekliyordum, olmadı, araya güven bunalımı girince demek ki her şey yanlış yorumlara da açık hale geliyor.. Mahfil’le ilgili bazı düzeltmeler yapmam gerekiyor: evet, ben Mahfil’de en çok yazanlardan biriyim, ben çünkü ehl-i mahfil olmanın sorumluluğunu ve katkısını gerçekleştirmeye çalışıyordum, Bülent de öyle! Madem Mahfil düşmanıyız bunu niye yapıyoruz? Çelişki değil mi? Mahfil’in başlarında dergi neredeyse çıkmayacaktı, yaparız dedim biraz daha fazla çalışır çıkarırız dergiyi (Güntan buna şahittir) ben yazı yazarım dedim, hiç olmazsa üç-beş ay daha çıkarırız dedim.. Dergide kavga çıktıysa bunun sorumlusu iyi birer şair olan ama editörlükleri de bir o kadar kötü olan iki değerli arkadaşımızdı. Süreci iyi yönetemediler, ve ehl-i mahfil’e haber verme zahmetine bile girmeden dergiyi kapattılar! Ben bu arkadaşları seviyorum içimde nefret ya da olumsuz başka bir duygu yok. Ama durum da bu. Elbette ayrıntılar önemli, ama onlara girmeyi zul görüyorum.. Bizim Mahfil’de bu kadar yazmamız bizim samimiyetimizi gösterir başka bir şeyi değil.. Hatta tüm risklere rağmen yazmamızı gösterir..

Deneyin devamlılığı demek arayışların devamlılığı, akışın devamlılığı demek yoksa deneysel şiirin devamlılığı başka ne demek? Biz deneysel şiir gibi bir şartlanmayı hiçbir zaman kabul etmedik, Ücra konuşmaları şahittir. Daha doğrusu, deneysel şiir gibi bir tanımlamayı şiir tarihçisi kıvamında çiğnemeyi şairliğe ters bulduk. Flux ne demek? yemişim flux’u. Biz birer Anadolulu olarak Heraklit’in her şey akar prensibini uygun bulduk bu anlamda… Bunu da flu flux klan’lık yaparak savunmadık ama göçebe bir toplumun güdülerini de görmezden gelmedik. Şunu ayıralım, deneysel şiir çerçevesinin içindeki her şeyin akışını mı savunacağız yoksa öyle bir çerçeveyi hiç kabul etmeyerek yaşamın içinde kalan her şeyin akışını mı? Elbette ikincisi. Biz deneysel şiir derken bile akan şiiri algıladık, sürekli deneyen deneyimleyen arayan şiiri. Zaten öyle değil midir şairin hali? günceli takip ederek şimdileri ve an’ları birer birer yaşayarak kat etmek!

Ama yine de Güntan’ın söyleyişinde bir gerçeklik payı yok değil: arayışlar devamlı olunca şairin üslubu diye bir şey söz konusu olmayabilir, bir mizacı, özel bir tekniği; ama artık onun tekniği ve mizacı(huyu) arayışının onu götürdüğü hal ve durumlar oluyor. Bu bir seçim meselesidir. Şairin seçimidir. Yok mu sadece deneyi önceleyen arayışı önceleyen şairler.. Çok uzağa gitmeye gerek yok: İlhan Berk böyle bir şairdi. Yani Güntan’ın deneyin devamlılığından uzun vadede bir şair çıkmaz lafı bir önyargıdan ibaret oluyor. Ben buna tepki gösterince de Heves şairleri bile o kadar kızmadılar diyor; ben pozisyonumu Heves şairlerine göre ayarlayacak değilim sevgili Ahmet abi.

Biçim yeteneksizlerin sığınağıdır diyor sevgili abim. Bir şartlanma daha. Bu cümle bir çok şeyi bir anda içeriyor zaten.. yeteneksiz kim? Ona da sen mi (biz mi) karar vereceksin? Ayıp şeyler bunlar.. Biçimle yazan kim? Biçimle yazdığını kabul eden kim? Biçimci diye ad takan kim? Kimse biçimci olduğunu kabul etmiyorken nereye konuşuyoruz ısrarla? Mümkün mü, çok affedersiniz ama kutsal damacana’ya tecavüz etmek? Ne anlamı var? Artık lütfen şu bize köstek olan kelimelerden, kavramlardan kurtulalım..

Biçimci pakt lafı bile başlı başına bir paranoya değil mi? yani paranoya’nın paranoya’sı mı yapılıyor? Şunu kabul etmek çok mu zor: yahu kardeşler o lafı ben bir kızgınlık anında sarf ettim, ciddiye almayın demek!

Tüm şartlanmalarımızı aşabileceğimize inanıyorum, paranoya varsa onları da aşabileceğimize, suçlamalarımızı aşabileceğimize.. Ben hiç kimsenin dostluğunu reddetmiş değilim bugüne bugün, ama bunu yapanlar oldu. Ahmet Abi bunlardan biri değil, mutlulukla ve kıvançla söylüyorum ki değil. Ayrımımız şiirse aramıza şiirden bir sınır çizecek değiliz.. Bana göre şairleri bir adaya kapatmalı sonsuza kadar şiir konuşabilsinler, tartışabilsinler diye.. Ben kimsenin birbirini öldüreceğini sanmıyorum niye aynı şiiri yazmıyoruz diye.. o halde onca küfür niye? Sevgili Ahmet abi, bunları da gör diyorum, rahmetli Bekir ile Diyar’ın resminin tam üstünde bize küfürler ediliyor diyorum.. mahkeme kitap yazarı olarak kitabının hakkını ver diyorum.. Sevgilerimle Ahmet Abi, iyi tatiller (demek bu tatilde de görüşemeyeceğiz)..

Çok iyi!
O kadar iyi değil!

Puanlar: 30

‘yukarı’ dedin

İncilay Yılmazyurt'un yorumu ektedir;

İki gündür şöyle kıyıdan gözlemliyorum tartışmayı, tam olarak izliyorum denemez, çünkü hiçbirinizin yazısını sonuna dek okuma sabrını gösteremedim, konuştuklarınız şiir(im)e katkı sağlayacak gibi değil hakikaten..

sayın güntan da bu noktayı “izin” ala ala belirtip bir giriş yapmış ve kesin bir yargıyla da sürdürmüş: “biçim yeteneksizlerin sığınağıdır, tıpkı içerik gibi” diyor.. şaştım kaldım, büyük laf ama geçerliliği kuşkulu ve hatta geçersiz.. güntanın şiirleri için dahi geçersiz.. hiçbir şeyi biçimden ve içerikten soyutlayamayız.. biçimsizlik bile biçim içredir.. kendisinin mahkeme kitabını şaşırarak, esrarilerini büyük bir huşu içinde okumuşluğum vardır.. parçalı manifesto da birçok yönüyle katıldığım bir metindi, şiire katkı bağlamında son on yıllar göz önüne alınırsa (elbet kendi okuyabildiklerimle sınırlı) belli bir öneme haizdi benim gözümde.. lakin gene de şiirin manifestosu olmamalı, olamaz şerhimi koyuyorum.. peki mahkeme kitap manifestosunun izinden gitmiş miydi, gitmemişti bence.. şaşırmam bu sebeptendi.. hakkında bir de yazı karalamıştım o vakitler ama göz önünde bir yerde yayınlamadım .. mahkeme kitapta esrarilerdeki özgünlüğü, içtenliği de bulamamıştım ayrıca..

Bildiklerimle sınırlı dedim, bir tercih olarak, dergileri düzenli takip etmiyorum, birkaçı hariç şairleri de.. ama şiir yazıyor(d)um. Neden takip etmiyorum? Çünkü dergileri maalesef bir mecra olarak güvenlikli ve pürüpak bulmuyorum, bu bir. İkincisi, oralarda şiir üzerine söylenenler , geçmiş zaman şairlerimizi yad etmek irdelemek babında değilse, güntan’ın dediği gibi ya “ben-sen” kavgası (birini ister methetsinler ister yersinler değişmez) ya da “hep ben” mavalıdır.. ve nedense değişmez kural: erkekler arasındadır yarış.. sonuçsa baştan bellidir aslında..

tartışmanın aslı serin ve zeynep arkan şiirleri üzerine çıkmış olması bir bakıma ilgiye ve takdire şayan, bu şairlerin şiirlerini bilmiyorum ama okuyup incelemek isteği doğdu.. kısacası tartışmanın tek sevindirici yanı çıkış noktasıdır ama ne yazık ki ondan hızla kopuldu.. yıllar evvel şiir üzerine “büyük büyük” adamların katıldığı bir söyleşi dinlemiştim.. son 50 yılın türk şiiri ve şairleri konuşuluyordu. bir tek kadın şair adı anılmamıştı !.. inanılır gibi değildi.. niye mi karşı çıkmamıştım o gün, şiir yazdığım için.. mesela birhan keskin şiirini özellikle, değerli bulduğumu söylemek istediğim halde susmayı yeğlemiştim..

buradaki tartışmaya da bulaşmamak en iyi tutumdu lakin sabır sınırsız değil: güntanın büyük yargısı ve üstübal’ın durup durup ahmet abi yinelemeleriyle alttan almaları.. vs. sayın üstübal şairler niye aynı şiiri yazmıyoruz diye birbirlerini öldürmezler ve hatta öldürmemeli.. fakat tersine niye aynı şiiri yazıyoruz diye kesinlikle öldürmeliler bence, şiirde bunca enflasyon olmazdı belki.

kendi serüvenimden bildiğim ve defalarca tekrarlandığı için çekincesiz söyleyebilirim ki her şiir (şair demiyorum) kendi dilini ve biçimini getirir..

Çok iyi!
O kadar iyi değil!

Puanlar: 30

‘yukarı’ dedin

Sayın yılmazyurt,

bu kördöğüşüne dışarıdan ışık tuttuğunuz için teşekkür ederiz. Sevdiğiniz ve görüştüğünüz insanlar söz konusu ise ve tartışmanın gerginleşmesini istemiyorsanız bazen daha yumuşak bir frekanstan hitap etme ihtiyacı hissedersiniz, hele bu kadar uzun süren tartışmalarda... Bu hal içinde derdimi anlatmaya çalışmamı alttan alma olarak yorumlayabiliyorsanız bir şey diyemem elbette, yalnız ironik sözlerime verdiğiniz ironik yanıta bir katkı olsun diye: eğer gerçekten şairler aynı şiiri yazdıkları için birbirini öldürseydi, bırakın enflasyonun olmamasını ortada şair falan kalmazdı, ne yapıyorsunuz siz!

biçim ve içerik üzerine söyledikleriniz elbette doğru ama mesele daha çok biçimin fetişleşmesi ithamıyla beraber biçimci tanımının ortaya atılması üzerine olunca biz bazı aşamaları atlamak zorunda kaldık, haklısınız.

Günahıyla sevabıyla dergiler yine de şiirin atölyeleridir, eğer siz bile oralardan uzak duruyorsanız, hata kesinlikle benim/bizim gibi dergi editörlerindedir.

Merak etmeyin sakın, biz bu yarışı hiç bir zaman erkekler arasında bir yarış olarak görmedik! Ama erkeksi bir ego alanı var sanki değil mi? Umarım sizi de şiirlerinizle ve şiir kitaplarınızla yeniden şiirin temiz evreninde okuma ve paylaşma şansına ve onuruna sahip oluruz, selamlarımla..

Çok iyi!
O kadar iyi değil!

Puanlar: 21

‘yukarı’ dedin

Merhaba.

a- Yetenek. Hangi yetenek. Sahaf civarlarında gelen geçenin portresini yapıp satan amcalardaki yansıtmacı yetenek mi. Endüstriyel tasarım öğrencilerindeki konstrüktivist yetenek mi. Ya da bunun şiir karşılığı, imgeci-toplumcu manifestodaki imge kurma yeteneği mi. Ya da bi tür fotogerçekçi yetenek mi. Nedir yani bu biçimcilerde olmayan şey. Göremedikleri bi alan derinliği mi var şiirde.

b- Biçimciler. Neden herkes canı sıkıldığında biçimciliğe saldırıyor. Neden şu ontolojik sorgu sadece "biçim-bilinçli" şiirler için söz konusu oluyor da uygucular o arada keyfine bakıyor. Sizce neden Attila İlhan, Libya Bayrağı görünümünde Limouzin Çayırları adında bir tabloyla dalga geçtikten sonra ressamın çınar yapraklarını aynen çizmesi gerektiğini de düşünmediğini eklemek zorunda hissediyor kendini. Balkon'u efendi bir şiir diye tanımlıyor Attila İlhan. Bu tanımlama, biçimle içeriğin uyumu adlı kandırmacanın zirvesidir. Mevzu bahis kıvam söylemi, olsa olsa kek yaparken işe yarar. Yakında küçük çocukları biçimcilerle korkutacaklarından endişeliyim, hoş şimdi yapılan da insanları çocuk yerine koymaktan farksız. İçeriği "söz" olarak algıla. Ondan sonra biçime ver yansın. Karakoç'un içeriğin artık biçimselleştiğini söylediği yarım asır oldu abiler. Ben, biçimi anlamak yazısında cemal süreya'nın bile yeterince anlamadığını düşünüyorum naçizane. Dünyada biçimi olmayan bir şiir yazılamamıştır diyor. Halbuki ben biçimin sorunsallaştırılmasını biçim olarak algılıyorum.. Bu açıdan, biçimi olmayan şiir elbette çok yazılmıştır, yazılıyor. Ama ne hikmetse biçimsiz diye suçlanmıyor. Asıl ontolojik sakatlık bu biçimsiz şiirlerin "şiir oluş"larındadır. Artık şu biçim içerik tartışması bitse de biçimin biçimi ile biçimin tözü tartışması başlasa. Biçimin biçimciliği gibi suçlamalar en azından yeni bir soluk getirebilir. Biçimcileri beğenmeyen, biçimsiz de olmayanlara biçimdar kelimesini öneriyorum. Hem bu gönderge, çağrışımlarının üretilme bağlamıyla paralellik de arz eder.

c: Sığınmak. İmgenin kapitalizmin elinde oyuncak olduğunu yazan birinin yetenek vurgusu ilginç değil mi. Üstelik, en belirgin özelliği sanat eserini özgöndergesel bir varlık olarak ön planda tutması olan biçimci kurama karşı sanatçı egosunu pazarlayanın kapitalism ve yetenek, yaratıcılık ve benzer kişisellikleri pazarlayanın kapitalism olduğunu bilen birinin. Yetenek sadece burjuva sanatı ve onun eskitilmesi bile eskimiş estetiğinin bir gerekliliği olabilir. Üslup da öyle. 1962'deki ilk fluxus konserini viyana'dan almanya'ya getirtilen hayatında hiç keman çalmamış keman virtüözleri gerçekleştirdi. Fluxus dergisi de hiç çıkmadı. İhtiyacımız olan şey de bu. Çıkmayan dergiler. Bizim (e.ü. şiir topluluğu) konuşma dili ve şiir üzerine bir "eylem"imiz olmuştu bu yılın başlarında. Maalesef idari engeller yüzünden bu eylemin yer aldığı dergi de çıkmadı. Söz konusu eylem, burada konu başlığı olarak kalan konuya cevap olabilecek güzel bir soru niteliğindeydi. Umarım çıktığı zaman bu tartışmayla ilişkilendirilmez.

Saygılar.