11. Uluslararası İstanbul Bienali kuratörleri, sanatçıları, katılımcılarına ve tüm sanatçılara ve sanat sevicilere açık mektup : "Son birkaç yıldır müzelerde, dergilerde ve piyasada popülerleşen politik sanatın dünyayı gerçekten değiştirmekle hiçbir ilgisi olmadığını artık anlamamız gerekiyor. Sanat çerçevesinde risk almanın, biçimin sınırlarını zorlamanın, kültürün kurallarına itaatsizlik etmenin, politika hakkında sanat yapmanın hiçbir şeyi değiştirmediğini görmemiz gerekiyor. Artık, sanat sermaye ve güç ilişkilerinden bağımsız, otonom ve özgür bir alanmış gibi davranamayız.
Sanatçılar için görünmez olmanın vakti geldi. Hayatın içine karışıp, yokolmanın..." (1)
11. Uluslararası İstanbul Bienali'nin kavramsal çerçevesini büyük bir ilgiyle ve yüzümüzde bir tebessümle okuduk. İstanbul Bienali'nin politik meselelerle en ilgili sanat oluşumlarından biri olmayı amaçladığını da uzun zamandır biliyoruz.
Tesadüfe bakın! Bienal, bu sene, yoldaşımız Brecht'ten alıntılar yapıyor, neoliberal hegemonyadan ve küresel kapitalizmi durdurmaktan bahsediyor. Her ne kadar benzer sorunsalları paylaşıyor olsak da, sanatın hiçbir zaman hayattan ayrı bir kategori olarak varolamayacağını düşünüyoruz. Bu yüzden, size, Koç Holding gibi kendilerini küresel sanatın sıcak sularında temize çıkarmaya çalışan silah satıcıları ile işbirliği yapmamanız için yazıyoruz, sizi hayata, direnişin hayatına katılmaya çağırmak için yazıyoruz.
Küratörler Brecht'in "İnsan Neyle Yaşar?" sorusunun neoliberal hegemonya altında yaşayan bizler için aciliyetini hala koruyup korumadığını soruyorlar. Biz de "İnsan Ne-siz Yaşayamaz?" diye ekliyoruz. Çalışma hakkımızın, ücretsiz sağlık ve eğitim hakkımızın olmadığı, şehir, meydan ve sokaklarımızın şirketler tarafından ele geçirildiği, toprak, tohum ve suyumuzun çalındığı, istikrarsız ve güvencesiz bir hayata sürüklendiğimiz, sınırları geçerken öldürüldüğümüz veya krizlerle dolu belirsiz bir gelecekte yalnız bırakıldığımız bugün nelersiz yaşayamayacağımızı açıklıkla görüyoruz.
Ama savaşıyoruz. Vicdanların uysal eleştirilerle rahatlatıldığı steril ve kurumsal alanlarda değil, kamusal alanda, sokakta savaşıyoruz. Bizi mahallelerimizden, Sulukule'deki, Gülensu'daki, Ayazma'daki evlerimizden atmaya çalıştıklarında, Bergama ve Kaz Dağları'nda altın arama çalışmalarıyla toprağı siyanüre bulamak isteyenlere, Giresun'da fındık ve Çukurova'da pamuk üreticisini mağdur edenlere, kot taşlama işçilerini sağlıksız koşullarda atölyelerde günde 12 saat çalıştırarak hayatlarını silikozis hastalığıyla söndürenlere, Tuzla tersanesinde çalışan işçilere güvenli çalışma koşulları sağlamayarak tersaneyi bir ölüm kampına dönüştürenlere, Sinop ve Akkuyu'da nükleer santral kurmak isteyerek bölge halkının hayatını tehlikeye atanlara, Desa'da, Yörsan'da sendikaya kaydoldukları için işçilerini işten atılmasına neden olanlara karşı da savaştık. Mücadelemiz ve umudumuz bizi ayakta tutuyor.
Küratörler aynı zamanda Bienal'in en önemli sorularından birinin "hazzın nasıl özgür bırakılacağı ve hazza devrimci rolünün nasıl iade edileceği" olduğunu belirtiyorlar. Biz hazzı sokakta, sokaklarımızda özgür bırakıyoruz. Prag'da, Hong Kong'da, Atina'da, Seattle'da, Heiliegendamm'da, Cenova'da, Chiapas ve Oaxaca'da, Washington'da, Gazze'de ve İstanbul'da ...Neşenin ve hazzın devrimci rolü tam da buralarda kendini gösteriyor ve biz bu hazzı her yerde besliyoruz; çünkü biliyoruz ki hayatta kalmamız gerekiyor ve dünyayı ve kendimizi, sözlerimizle, eylemlerimizle ve kahkahamızla değiştiriyoruz. Ve zaten hayatın kendisi bu hazzın en temel kaynağı.
IMF ve Dünya Bankası'nı temsil etmeye gelen 13.000 delegeyi, daha önce başka yerlerde yaptığımız gibi, şimdi de İstanbul'da karşılamaya hazırlanıyoruz. Misafirperver olmayacağımızı ilan ediyoruz. 1-8 Ekim arasında "direniş karnavalı"nda sokaklarda olacağız ve bu buluşmayı engelleyeceğiz.
Sizi direniş ve hayal gücünün isyanına çağırıyoruz! Kurumsal mekanları terk edin ve işlerinizi özgür bırakın! Direniş günleri için sokağa çıkabilecek işler ve görseller (afiş, sticker, stencil, vs.) hazırlayalım. Üretimi dört duvar arasında değil, sokaklarda, meydanlarda, direniş haftasında, hep beraber gerçekleştirelim! Yaratıcılık, sponsorlara değil hepimize aittir.
Yaşasın küresel isyan!
Direnistanbul Kültür Komiserliği
Direnistanbul-IMF ve Dünya Bankası'na karşı Direniş Günleri Koordinasyonu Eylül ayını Direniş Günleri etkinlik ve eylemlilikleri hazırlığı ve mobilizasyonuna ayırmıştır. Görsel atölyesinin tarihi siteden takip edilebilir. Katılım, önerileri ve daha fazla devrimci bilgi için: [email protected]
Yorumlar
İnsan bir an durup, bir
Puanlar: -3
‘yukarı’ dedin
İnsan bir an durup, bir bienale neden karşı çıkılır filan diyor değil mi?
Az önce televizyon kanallarının birinde, 11. bienalin "görkemli açılış gecesi"yle ilgili görüntüler izledim. Tam bir magazin havasındaydı. Hangi iş adamları geldiler, yüksek sosyetenin hangi ünlü simaları ordaydı, kimlerle gelmişlerdi, eşleri, sevgilileri ya da kızları vs.. Hangi belediye başkanı, hangi bilmem kim ailesi de "ordaydı"... vs.. Her birinin adının başında da "sanatsever" sözcüğü geçiyordu... Sanatçılar çağrılmamıştı galiba ya da magazinel değerleri yoktu belki de... İronik olarak "yüksek sanat" diyesi geliyor insanın...
bu ve benzeri hallerle yapılmış, yapılan bienal için yazılmış yeni karşı-yazılardan birisi de şurda: http://borgesdefteri...
aslında bu tip haller zaten
Puanlar: -12
‘yukarı’ dedin
aslında bu tip haller zaten dada'nın da sıklıkla vurguladığı hallerdi. max ernst mi diyordu, emin değilim... siz, diyordu, bunu da yanlış anlayacak ve bilmem kaç paralar döküp size ettiğimiz hakaretleri bizden satın alacaksınız. gibi. ah kaynaklı referanslı konuşmayı beceremiyorum bintürlü.