Bilişsel [w:nörobilim] üzerine çalışan Ellen Bialystok uzun süredir çiftdillilik konusunda çalışan bir araştırmacı ve araştırmalarındaki asıl soruyu ikinci bir dilin düşünceyi nasıl etkilediği oluşturuyor. Bu araştırma kapsamında çocuklara bir cümle verilmiş:
"Elma burunda yetişir.” ve bu cümlenin gramer açısından doğru olup olmadığı sorulmuş. Tek dil konuşabilen çocukların çoğu cevap verememiş, verdikleri cevaplar da genellikle "aptalca bir cümle" filan olmuş. Çiftdilli çocuklarsa kendi sözcükleriyle "aptalca ama gramer açısından doğru" şeklinde cevap vermişler.
Bialystok bu durumu beyindeki yönetsel kontrol sistemindeki konuyla ilgili olanın üzerine odaklanma ve dikkat dağıtan noktaları ihmal etmeye yarayan mekanizmayı çiftdillilerin daha sık kullanmasıyla açıklıyor. Çiftdillilikle ilgili bir diğer çalışmaysa yaşlılarla yapılmış ve çiftdillilerin ileriki yaşlarda bilişsel fonksiyonlarda daha iyi olduğunu saptanmış. Daha sonraki çalışmalarda 400 [w:Alzheimer] hastası üzerinde araştırma sürdürülmüş, araştırmada çiftdillilerde Alzheimer belirtilerinin tekdillilere göre beş altı yıl daha geç göründüğü ortaya çıkmış.
Bialystok'a çiftdillik konusunda sorulan sorulardan bir tanesi de okullarda öğretilen yabancı dil derslerinin çiftdillilikle ilgili bu avantajları bize kazandırıp kazandıramayacağı ile ilgili. Maalesef Bialystok'un buna cevabı olumsuz. Bu avantajlara sahip olabilmek için iki dili de sürekli kullanabilmek lazım.
Yorumlar
Raymon Williams, The Politics
Puanlar: 32
‘yukarı’ dedin
Raymon Williams, The Politics of Modernism kitabında (az önce tekrar baktım s. 77) modernist ve avangart hareketlerin uyelerinin çoğunun metropolitan merkezlerdeki göçmenler olduğundan bahseder. Bunun bir nedeninin, bu bağlamlarda, dilin toplumsal yerleşiklikle olan doğal surekliliğinin kaybolmasıyla,dilin yeni bir tur şey, sadece estetik ya da araçsal bir mecra olarak endam etmesi arasında bir ilişki olabileceğini yazmıştı.Yazınızda bahsedilen boyutla da bu ilişkiyi yeniden duşunmek verimli olabilir gerçekten.
sanki dada kadrosuna,
Puanlar: 25
‘yukarı’ dedin
sanki dada kadrosuna, sürrealizm kadrosuna bakılsa, en azından merkez-batı ile çevre-batı (doğu) arasındaki "göçme" halinin ne kadar doğurgan olduğu gözlemlenebilir. tzara (romanya), picasso (ispanya), duchamp (fransız ama amerika'ya göçmüştür), Kandinskiy (rusya) en azından benim aklıma gelenler. tabi dil, burada konuşma dilinden öte, sanat ya da resim gibi özelleşmiş bir dili de akla getiriyor. "resimle düşünüyor" gibi bir klişeyi bir kenara atarsak..
ayrıca duşundukçe pek çok
Puanlar: 17
‘yukarı’ dedin
ayrıca duşundukçe pek çok farklı örnek de geliyor akla. Dil ve söylem uzerine kafa yoran adamlara şöyle bir baktığımızda: Derrida (antisemitizm'den muzdarip olup Yahudi cemaatiyle de butunleşemeyen Kuzey Afrika'yla da bağlantılı biri), Stuart Hall (İngiltere'ye sömurgelerden gelen bir siyah), çoğu şu ya da bu şekilde Cezayir bağlantısı olan Fransız, ve Edward Said (Lubnan'da doğan Mısır'da Amerikan kolejleri'nde okuyan bir aidiyetsiz göçmen).
Bialystok'un söyleşisinde de
Puanlar: 16
‘yukarı’ dedin
Bialystok'un söyleşisinde de konu göçmenlere uzanıyor. http://is.gd/Th751f