İster dizeli, ister dizesiz, ister sözlü, ister yazılı, ister mecralar arası ve ister tamamen bir boşluk olarak şiir, biçiminden aşırı rahatsız olmuş gibi duruyor. Kitapçılarda, raflarda bekliyor. Bir bomba gibi dingin duruyor, fakat saatı geçmiş bir bomba olma ihtimali yüksek. Şiir, etkisini kaybediyor çünkü birileri -yayın enüstrisi, sinai yayıncılık, endüstriyel tipografi, köşedeki dağıtıcı vb.- onu ehlileştirmek, tektipleştirmek ve çoğaltmak için tek bir kıyafet giymesini istiyor. Şiirin seri üretimine dur de!
Şiir, bir kitap olmak zorunda değildir. Şiir baştan sona, yukarıdan aşağıya, içten dışa ve öteden beriye okunabilir, düzeltilebilir, silinebilir, suya atılabilir, çiğnenebilir, sayfa numaraları, başlıklar, noktalama işaretleri ve sinai tipografi tarafından iğfal edilmek zorunda değildir. Şiir gövdeye çıkartılabilir, bir gövdede hapsedilmeden.
Kitap, şiirin tabutu ve cesedidir. Ve siz okurlar, ölü sevicileri kadar naziksiniz.
Sevdiğiniz şairin kitabında sabitlenene kadar o parça-metin kaç aşamadan geçti, bunu biliyor musun? Bu yaşta, hala mama mı isterdin? İşlenmiş düşünce, işlenmiş tipografi, işlenmiş sayfa düzeni ve dokunulmuş, bölünmüş, akışına dokunulmuş estetik yığma? Bu bulamaçtan nefret etmemek için elimizde ne gibi bir sebep var?
Kitaba kadar gelen şiir, soğuk, metinsel olarak basmakalıptır, bayadır. Şairi asla onu öyle düşünmemiş, yazmamış, bir araya getirmemiştir. Güzel bir cenaze için söyleyebileceğimiz nedir? Kitapları iyi biliriz, çünkü onlar ölmüşlerdir.
Şairi, gerçekten şiir yazarken, yaparken görmek istemez miydin? Bir şiir, toparlanamadığı ölçüde şiir olacaksa eğer, bakiye olarak şiir metni, sence yüzde kaç şiirdir? Arada şair söylememiş, mırıldanmamış, kesmemiş, biçmemiş, eklememiş, altını çizmemiş, aşırmamış ya da vazgeçmemiş midir? Şiir bir metin değil, bir akıştır.
Her an şiir görüyorum, bardağın masada bıraktığı soğuk izden, karda botlarımın bıraktığı yarıklara kadar. Sana bunu nasıl aktarabilirim? Şiir, boğdurulmuş Physis'tir. Şairin yazma ihtimali kalmayan şeydir artık, harcanmış hayat, sönümlenmiş dağ, ucu kaçırılmış uçurtma.
Temize çekildiği andan itibaren şiir, hesaplaşılmamış ve ortada bırakılmış kartvizittir. Oysa bizden kaçırılan şey olarak şiirin peşinde şairden ve onun "şiirsel amel"inden öte ne vardır? Kitap, dayatmaların endüstriyel biçimidir. Şiir, değil!
Yığma mısra, ucundan anlam ya da sarmal damlayan kolajlar mı? Şiirle yüzleşmekten kaçmak için kitap vardır, icat edilmiştir. Şiir, kentin soundtrack'idir. Ve şiir kapitalist hiç bir üretim sürecine dahil olmak zorunda değildir! Yayıncına dur de!
Kitap şiirin içindeki koruyucu maddedir. Taze portakalın damağını kamaştıran canlılığı değil.
Kağıt ve mürekkep ancak sadece kitapta şiiri katletmek için tutulmuşlardır. Şairin bize söyleyeceği, göstereceği şey, asla kitaptan çıkmaz.
Yorumlar
Bunu o zaman şiir ve kitap
Puanlar: 2
‘yukarı’ dedin
Bunu o zaman şiir ve kitap bağlantısına tamamen hayır diyen bir bakış olarak mı algılayacağız? Sonuçta kitaplar (biçim olarak) köşeli olduğu sürece görsel şiir için de olsa sayfadaki düzen pek değişmiyor, değişemiyor...
e- kitap stilleri ve dahi küçükbaş yayıncılık da aynı kıskacın içinde sayılmaz mı bir de?
galiba burada daha çok
Puanlar: -4
‘yukarı’ dedin
galiba burada daha çok mecranın problemi olması ile ilgili bir vurgu var. @televarolus, sadece elektronik yayıncılıktan bahsetmiyor, şiirin tek tip üretimi, şiir kitabı kavramının şiir ile kurduğu şu toptancı ilişkiyi sorgulamak istiyor gibi. örneğin türkiye'deki yayıncılık neredeyse toptan bilgisayar kullanılarak yapılırken, bilgisayarda ürettikleri kitap, bir alt-düzeyde-teknoloji-ile-kitleselleştirip, dağıtılır. oysa insanların bir çoğunun bilgisayarı, cep telefonu var, direk o mecraya akabilir kitap, bir sürü masrafı aradan çıkartarak. kitap ile ilgili oluşturulmuş bir aura mevcut. ve kitap ile birlikte gelen bir endüstri (kitap rafından tutun da, ayraçlara kadar). bu endustri içinde şiirin ne kadarlık bir yekün tuttuğu ise, sorgulanabilir. daha çok "ihtiyaç fazlası" kabilinden değer görüyor. bu da sorunun başlangıcı. şiir o endüstriye ters ve buradan başlamak gerekiyor.
ben şiirin bir ayraçta
Puanlar: 5
‘yukarı’ dedin
ben şiirin bir ayraçta karşıma çıkmasını daha çok isterim. ama başka bir şey için tasarlanmış bir ayraçta değil. tam tersine başka bir kitabın arasına konacak ve bir şekilde her daim görebileceğim bir mecrada. modern zamanda şiirin yardım almadan akılda tutulması (şarkıdan, ritmden, kafiyeden) kolay değil. kent yaşamı şiirin dizeli ve katı biçimini kitaba hapsetmekten başka çare bulamamış. oysa bizde şair şiiri Söz ile birleştirip, bunun "ölü" halini bize şiir diye yutturmaya çalışıyor kitapta. bu da soğuk yenmiş bir yemek kadar etkili oluyor. o kitabı satın alıyorsun ve bir kenara koyuyorsun. bu da iddia edilenlerin tam tersi bir şey değil mi? yani şiir hani hayatın içinde? oysa ciltlenmiş ve dondurulmuş, dikişlenmiş ve yapıştırılmış şekilde bir raftan (dükkan) başka bir rafa (evdeki) gidiyor. ve kitap biçiminde. aslında şiirlerin tek tek okuyucuya ulaşması (tıpkı müzikte olduğu gibi, mp3 gibi) gerekiyor diye düşünüyorum ben.
Burada kitap bir "ara ürün"
Puanlar: 15
‘yukarı’ dedin
Burada kitap bir "ara ürün" olarak tanımlanıyor, http://huff.to/v6OmxQ .
Ara ürün, ürün. Bir şiir kitabı için matbaayla anlaşma, dizgici (nedense hep dizgeci demek gelir içimden), doldurulan formlar.. gerçekten o anda ölüyor, kitap için tabut doğru seçim. Kitapçıların raflarının ne olduğunu söylemeye gerek bile yok sanırım.
neredeyse o halde doğal
Puanlar: -1
‘yukarı’ dedin
neredeyse o halde doğal olarak varolan ve hiçbir müdahale ya da hiçbir ortama nakliye olmak istemeyen bir şeyse şiir, yerdeki taş duvardaki leke gibiyse ve görülmeye de biri tarafından gösterilmeye de ihtiyaç duymuyorsa üstüne bu kadar söz de tuhaf olmuyor mu? yani bu noktaya varan bir bakışla zaten üstüne söylenen şeyler de anlamsız kılınmıyor mu?
bana söylemler aşırılaştıkça bağımsızlaşıyor ve başka bir şey oluyor gibi geliyor. Belki de ben kuramıyorumdur bağlantısını...
Kitap da bir mecra, cep
Puanlar: 0
‘yukarı’ dedin
Kitap da bir mecra, cep telefonu da bilgisayar da... İlki fordist seri üretimin teknolojisi, diğerleri post-fordist geç kapitalist dünyanın bütün işlerini gördükleri bir teknoloji.e-kitap da bir yan ürün evet (nasıl ki kitap da bir yan ürün idiyse matbaa için). Eski ve yeni teknolojilerle mecra ilişkisini tartışırken eskisine muhafazakar bağlanma da yenisini fetişleştirme de bir yandan aynı kapıya çıkıyor gibi. Bırakın yeni mecranın günümüzün siyasal, sosyal ve finansal sisteminin bel kemiği olmasını, artık ilköğretim müfredatının da akıllı tahtalara aktığı çağda, bu mecra da artık "eski"meye (sistemlerin hem ürünü olması hem de onlar tarafından tamamıyla içerilmesi anlamında) başlıyor.
Bir seçim olacaksa, bu 2 şeytandan hangisi daha "zararsız" (şiir söz konusu olduğunda)? Bana yine "ne yapmak için" sorusuna verilecek cevaplar bu sorunun da cevabıdır gibi geliyor.Ve hala (eski ya da yeni fark etmez) mecraların niyet edilmemiş sonuçlarını zorlamak da bir o kadar heyecan verici.. Bu heyecana Serkan'ın bahsettiği bilgisayarda matbu olanın mantığıyla hazırlanmış ve matbu olarak çoğaltılan kitaplar dahil değil :)
Artık Türkiye'de de edebiyat içinden yeni mecralarla güya "deney"ler yapılıyor ama bu deneyler hala 2 ayrı mecranın hijyenik kokmaz bulaşmaz çarpazlanmaları (düzlemeleri verevlenmeleri) şeklinde. Bir video seyret oradan bir hikaye yaz gibi. Komik.. Ekran orada ama hala deneyden anlaşılan görüntünün izlenimlerini kağıda geçirme şeklinde...
Yanlış anlaşılma olmasın, bu
Puanlar: 16
‘yukarı’ dedin
Yanlış anlaşılma olmasın, bu düşüncelerin hiçbirisine karşı değilim. Hele bizim de öyle kitaplarımız filan da mevcutken eski usülde dirayetin filan da anlamı yok. E-kitapların matbuu kitabın bire bir nakli de bir şey ifade etmiyor. Heyecansa, bu noktada heyecanın yerini aksine hayal kırıklığı alıyor. Yeni bir şey yerine, kolaylaştırıcı usüllerin yaygınlaştırılması kökten bir değişikliğe yol açmıyor. Benim anlamak ya da işaret etmek istediğim şey külliyen karşı çıkılan bir şeyin yerine ne öneriyoruz? Matbuu kitabı tamamen yok mu saymalıyız (şiir için) yoksa o biçimi zorlayacak bir şeyler de yapmak mümkün mü? Henüz bir şey önerme aşamasına varılmamış da olabilir. Kısmi de olabilir. Örneğin görsel şiir, şiiri zorluyor ama görsel şiirin kitaba dönüştüğü noktada henüz aynı zorlama hissedilmiyor. Aksine aynı biçimi kullanıyor çoğunlukla... Sonuçta zarfını zorlayan bir mektup yazılsa da eğer zarfta değişiklik yapılmıyor ve mektup zarfa sığsın diye deforme ediliyorsa, ya da bu zarfa ancak böyle bir mektup sığar diye baştan öyle kuruluyorsa, sakat çocuklar böyle böyle doğuyor zaten.
Bir yandan da seçilen mecra dolaylı olarak biçimi ve içeriği de belirlemiyor mu? A-4 boyutu yerine üçgen ya da daire formunda bir standardımız olsaydı herhalde durum daha farklı olurdu. Ben Serkan'ın yazısındaki o karşı çıkışım sınırını merak ettim. Turgut Uyar (ve sair şairler de)yazdığı şiirleri sadece kendi defterinde tutsaydı bundan da bir kaybımız olurdu herhalde...
Bir okur olarak da bir yazar olarak da ne kadar muhafazakâr olunursa olsun "eski hamam eski tas" olmayacağı kendini gittikçe sadece içeriden değil dışarıdan da dayatan bir hale gelirken, aksinde diretmek tuhaf olurdu zaten.
kitabın meşru bir biçim
Puanlar: 6
‘yukarı’ dedin
kitabın meşru bir biçim olduğuna, yazılı kültür'ün kitapla kurduğu ilişkinin de içinde "gerçek ya da hakikat" türü bir şey barındırdığına belli bir inancımız var. kitap biçimi ile şiirin oluşması arasında bir tezat görmüyor mu kimse? öncelikle listeleme ile başlayan yazma etkinliğinin kökü, şiiri de etkilemiş, yazı teknolojilerinden haberi olmayan yüzbinlerce şair için şiir ölçü ile ayakta kalan bir şey değil mi? yazı teknolojisi geldikten sonra, şairlerin şiirlerini derlemeleri, divan gibi tek kopyaları olan defterlerde toplamaları, seri üretmemeleri gibi bir durum da var. görece ünlü olan modern öncesi ve sonrası kitapların çoğu şairlerin kendi üretimleri neredeyse. ama daha dipte, şiirin neden "öyle göründüğü" ve "dizildiği" hakkında bir fikrimiz yok. o yüzden de şiiri içerikten ve daha sonra buna en uygun biçimden ibaret sanıyoruz. benim düşüncem, şiirin biçiminin, şiir için devlet ve kapitalist üretim tarafından en uygun olanın bu olarak kararlaştırılmasından bu şekilde kitapta gerçekleştiğidir. yani şiirin biçimi, özünden önce gelmekte. bunun nasıl bir kabus olduğunu düşünün. oysa, hani görsel şiir deney falan üzerinden düşünüldüğünde, suya yazı yazma özgürlüğünü kendisine tanımış bir geleneğin diyelim, böyle bir mecrada sıkışıp kalması, sorun aslında.
Yazılı kültürün şiir ile
Puanlar: 6
‘yukarı’ dedin
Yazılı kültürün şiir ile kurduğu ilişkinin barındırdığı gerçek, sözlü kültürün, şiirle insan belleği ve ölçü üzerinden kurduğu ilişki kadar gerçek. Dolayısıyla şiirin, teknolojiye bağımlılığı nedeniyle mecralar-üstü bir özü olmadığı için, buradaki gerçek, şiirdeki tarih-dışı bir öze tekabül etmiyor. Daha çok aktüel olanın yarattığı bir gerçek.
Şiir ve gerçek arasındaki bu bağlam bağımlı ilişki, yeni teknolojilerin şiir için yarattığı imkanlar için de söz konusu. Ben bu nedenle "ne yapmak için" sorusunu önemli buluyorum. "Ne yapmak için"in cevabı yeni bir şey önermek gibi başka bir büyük anlatıya düşmeme avantajı taşıdığı gibi, yeni mecraların da şiirin mutlak hakikatine en uygun mecra olduğu türünden retroaktif bir özcülüğe düşmeyi de önlüyor diye düşünüyorum.
şiirin tarihsel ve modern
Puanlar: -4
‘yukarı’ dedin
şiirin tarihsel ve modern büyük anlatısı içinde "büyük anlatı olarak şiir yayını" var. yayınevleri, dergiler, yayın tarihleri, şiirin adı, kitabın başlığı, aldığı ödüller falan derken, baya yer ediyor. buradan bir ahlak da türemiş, örneğin bir şairin şiirinin ya da kitabının okura ulaştırılması için çeşitli aracılık sistemleri var. bütün bunlar içinde örneğin internet mecrası hiç de yabana atılmayacak bir öteleme imkanı sağladı herkese. bugün dergilerin olayı basılı olarak sürdürmeye çalışması kadar saçma ne var? şiir kitabı yayınlamanın gerçek anlamda hiç bir etkisi yok. çünkü şairin her mecrada yayılma şekli aynı gibi. internette akran grubu ve onay mekanizmaları olduğu için zırvalayan çok şair görüyoruz. oysa dergide bu kadar fütürüz ve gerçek zamanlı işler yapmak mümkün değil, gazete olsa bile mümkün değil. şiir kitabı ile birlikte şairin de gerçek anlamda gereksizliğini tartışmak mümkün fakat.
Şairlerin bu sistemi ısrarla
Puanlar: -1
‘yukarı’ dedin
Şairlerin bu sistemi ısrarla eleştirip, ısrarla devam ettirmeye gayret etmeleri, yayın politikalarına birebir nefret ile yaklaşıp, sonra da bu yayın politikalarını kendi dergilerinde, yayınlarında devam ettirmeleri kadar hastalıklı bir başka durum da var. bugün en "muhalif, çıkıntı" şair bile belli yayınevlerine, belli yayın şekillerine, belli dağıtım yollarına girmek için can atar, öyle değil mi? bu ne perhiz, bu ne brokoli turşusu diyesim var.
Aslında internet, burayı
Puanlar: 16
‘yukarı’ dedin
Aslında internet, burayı saymazsak, 2 farklı konum yarattı galiba: Birincisi interneti konvansiyonel ilişkilerin devamı gibi kullananlar (bu anlamda var olan sorunları öteleme ve kurulu hiyerarşileri sürdürmek için kullananlar); bu merkeze-çekme ilişkisine karşı, yine matbu olanın mantığını sürdürerek ve fakat internetin, yazılı olanın aynı zamanda resmi de olması nedeniyle taşıdığı edep kodlarını yıkmaya müsait olmasından dolayı çiçeklenen ve merkez-kaç kuvveti uygulayan yeni yayıncıları (bilumum "hayvan" siteleri- ki bunları fazla eril olmalarından dolayı eleştirsem de en azından monolojiye karşı bir diyaloji yaratıyorlar)..
internet, on yılı kendimce
Puanlar: 3
‘yukarı’ dedin
internet, on yılı kendimce gözden geçirirsem, şair ve yazar için öncelikle "e-gruplar" üzerinden sosyalleşme idi. orada çıkan kavgaların, tartışmaların paralel bir evren yarattığı doğru. örneğin herkes yahoo üzerinde bir veya daha fazla gruba üye idi. orada edebiyat, şiir tartışmalarına birebir katılmış ve oradan insanlarla tanışmış biri olarak söyleyebilirim ki, potansiyel orada da heba olmuştur. ikinci aşama, kendi sitesi oldu. bu genelde ajansların, ünlü yazarlara pahalı web siteleri inşa etme durumudur. öyle veya böyle monolojidir. web'in talep ettiği karşılıklı yazışma yoktur. sonraki aşamada blogger geldi. blog kurabilecek kadar işi bilen ile (tıkla ve kur ne demek anlayabilen anlamında) metin kutusuna yorum yazıp, içini dökebilen web ile şair arasındaki ilişkiyi ortalama zeka için belirledi. bugün, artık bir derginin, yazarın web sitesi, onun dünya görüşü olarak kafasını gömdüğü bok çukurunun katmanlanması ve karşılık bulması olarak endam ediyor. yani dergilerde aydan aya olan polemik, şu anda real-time politik polemik olarak (bok atma, laf sokma olarak okuyunuz) endam etmektedir. web üzerinden yazı yazıp da bunların alıntılandığı, kaynak gösterildiği nadir sitelerden birisi burası. bunun dışında iç dökme, projeksiyon, bok, püsür her türlü çirkefliğin metne dönüşmüş halidir web. internetin şiir için bir mecra olabileceğini düşünen çok az şair, eleştirmen var etrafta.
halka ilişkiler ve tanıtım,
Puanlar: 12
‘yukarı’ dedin
halka ilişkiler ve tanıtım, reklam için olan bir boyutu da var internet konusunun. her ne kadar benim yazıda bahsettiğim şiirin yazılış şeklini ve okunuş şeklini değiştirecek bir mecra deneyimi idi ama neden olmasın, oraya geldikten sonra şiir kitabı denen şeyi ortadan kaldırmak da olanaklı.
şöyle düşünelim. ortalama bir şairin isteyeceği her türlü katmanlararası numara bilgisayar/net üzerinde mevcut. HTML zaten bu tür atlamalar, sekmeler için icat edilmiş. şöyle ki, eğer okuma denen şeyin üzerindeki baskıyı kaldırabilirsek, televizyondan okumayı, reklam okumayı, filmi okumayı vb. çokluortam deneyimini, interaktiviteyi falan düşünün. şiir, eğer tanımı biraz daha gözlemlenirse, dil ile kurduğu ilişkiyi istediği kadar dolaylandırıp, çeşitlendirebilir. tarihsel şiir (ya da The Şiir) ile gündelik dilin şiiri arasındaki ilişki (yani A şiir) bir kez kırılabilirse, zaten avangard içinde denenmiş şeyler, gündeliğin şiirine girebilir: örneğin fluxus, örneğin postada sanat, örneğin html-şiir, örneğin flash-action-script şiir gibi.
benim bahsettiğim bu. soldan sağa, yukarıdan aşağıya matris (divan, yatak) artık tarihsel olarak miyadını doldurmuş sayılır.
diğer sanat dallarından falan
Puanlar: 6
‘yukarı’ dedin
diğer sanat dallarından falan tamamen ümidini kestin herhal @televarolus, illa şiirde mi denenmeli, açığa çıkartılmalı bunlar? fotoğrafın, sinemanın o kadarcık hakkı yok mu bu işler için? illa şiir mi bu milletin kaderi?