Bütünsellik mi, yoksa küresellik mi? Bugün hiç durmadan yinelenen KÜRESELLEŞME teriminin altında nelerin yattığını sormamak mümkün mü? Bu kelime komünizm damgası taşıyan ENTERNASYONALİZM deyişine yeni bir boyut mu getiriyor, yoksa sık sık iddia edildiği üzere tek bir pazara hükmeden bir kapitalizm mi kastediyor?
Her iki açıklama da tatmin edici olmaktan uzaktır. Francis Fukuyama'nın vaktinden önce açıkladığı "Tarihin Sonu"nun ardından, burada karşımıza çıkan şey, modern çağın telekomunikasyon araçlarının elektronik atmosferi içinde sıkışmış küçük bir gezegenin "mekânının sonu"nun başlamış olmasıdır.
Hakikaten unutmamak gerekir ki yapılan bir iş bir sınırdır (Aristotales), kusursuz bir başarı da nihai bir sonuçtur.
Sonlu dünyanın zamanı artık sona ermektedir. Astronom veya jeofizikçi olmadığımız için, bu ani "tarihin küreselleşmesi" olgusunu anlayabilmek için fiziğe ve ânın gerçekliğine geri dönmemiz gerekir.
Bugün KÜRESELLİK teriminin, serbest girişimin totaliter kolevktivizm karşısındaki başarısını ifade ettiğini söylemek, günümüzde yaşanan zamansal mesafe kayıplarından, bitmek tükenmek bilmez bir geri besleme (feed-back) durumundan, sınai ve sanayi sonrası faaliyetlerin karmakarışık hale gelişinden hiçbir şey anlamamak demektir.
Belli bir ideolojik yaklaşıma bağlı kalırsak ortadaki bilgisel dönüşümü kavrayamayız. Bugün yapmamız gereken şey, karşı karşıya bulunduğumuz olgunun boyutlarını keşfetmek için acilen jeostratejik bir yaklaşım geliştirmektir. Bu yaklaşım dünyaya/yerküreye geri dönmek, bizleri besleyen toprağa değil, üzerinde yaşadığımız benzersiz gökcismine geri dönmek için gereklidir.... Dünyaya, dünyanın boyutlarına ve bu boyutların kısa süre sonra bir hızlanma olgusu içinde kayıp gidecek olmalarına geri dönmektir. Bugün hızlanan şey artık Tarih değil (tarih yerel zamanla birlikte kendi somut tabanını da kaybetmiştir) gerçeğin kendisidir. Yeni yeni önem kazanan bir dünyasal zamanın anındalığı mesafelerin gerçekliğini ortadan kaldırmaktadır. Daha kısa süre önce uluslar ve ulusal topluluklar siyasetini belirleyen Doğu-Batı blokları siyaseti döneminden "soğuk savaş" tarafından önemli hale getirilen coğrafi aralıkların gerçekliği ortadan kalkmaktadır.
"Fizik" ve "metafizik", Aristotales'ten bu yana felsefi olarak algılanan ve anlaşılan kavramlardır. Peki jeofizik ve meta-jeofizik kavramlarına ne demeli? Bu kavramların ikincisi hakkında görüş birliğine varılmamış olunsa da, olguların gerçekliği kıtaların coğrafi temelinin ortadan kalktığını, neredeyse anında gerçekleşen dünyasal iletişim çerçevesinde tele-kıtaların ortaya çıktığını göstermektedir..
Ulusal sınırlardan ziyade iletişimdeki gelişmeler ve mesafelere ayrılan toplumların tarihi önemini kaybetmiş, yerkürenin jeofiziği ise aşırı bir önem kazanmıştır. Ayrıca bir zamandır, yaşadığımız bu yüzyıl sonu dünyasında sibernetik interaktiflik tarafından temsil edilen bir meta-jeofiziğin siyaset ötesi bir anlam kazandığını da görüyoruz.
Her varoluş mesafe nezninde bir varoluş olduğuna göre, alışverişin küreselleştiği çağın TELE-VAROLUŞU ancak çok geniş bir aralık içinde kendine yer bulabilir. Bugün bu aralık dünyanın bir ucundan diğer ucuna, halihazırdaki gerçekliğin bir kıyısından diğer kıyısına uzanmaktadır. Bu meta-jeofizik gerçeklik sanal bir gerçekliğe sahip olan tele-kıtaları sıkı bir şekilde bir araya getirmektedir. Sanal gerçeklik ise ulusların ekonomik faaliyetlerinin temel bileşenelerini zayıflatmakta, yerkürenin fiziksel mekanı içinde yerleşmiş bulunan kültürleri ister istemez ortadan kaldırmaktadır.
Tarihin sonu diye birşey olmadığı için coğrafyanın sonuna tanıklık ediyoruz.