NE YAPILABİLİR?
İktidarın yönetici bir oligarşinin elinde toplanmasına izin vermenin tehlikeli olduğunu biliyoruz; yine de iktidar gitgide daha az elde toplanmaktadır. Çoğu insan için büyük bir modern şehirde yaşamın anonim, atomik olduğunu ve tam insanca olmaktan uzak olduğunu biliyoruz; yine de büyük şehirler sürekli daha çok büyüyor ve şehirli-endüstriyel yaşama modeli değişmeden kalıyor. Çok büyük, karmaşık bir toplumda, idare edilebilir büyüklükteki özerk gruplarla bağıntısı dışında, demokrasinin neredeyse anlamsız olduğunu biliyoruz; yine de her ülkenin işleri gitgide daha çok Büyük Hükümet ve Büyük İş’in bürokratları tarafından idare edilmektedir. Pratikte aşırı örgütlenme sorununun çözümünün aşırı nüfus sorunununki kadar zor olduğu çok açıktır. Her iki konuda da ne yapılması gerektiğini biliyoruz; ama ikisinde de bugüne kadar bilgilerimiz doğrultusunda etkili biçimde hareket etme olanağı bulamadık.
Bu noktada kendimizi huzursuzluk veren bir soruyla karşı karşıya buluruz: gerçekten bilgimiz doğrultusunda hareket etmek istiyor muyuz? Nüfusun çoğunluğu, her şeyin totaliter denetimine doğru şimdiki sürüklenişi durdurmayı ve , eğer mümkünse tersine çevirmeyi ciddi ölçüde zahmete değer bulur mu? Birleşik Devletler’de –Amerika, bundan bir kaç yıl sonra olacağı üzere, şehirli endüstriyel dünyanın kehanet görüntüsüdür- son kamuoyu yoklamaları onlu yaşlarındaki gençlerin, yarının seçmenlerinin çoğunun demokratik kurumlara güvenmediğini, popüler olmayan düşüncelerin sansürlenmesine itiraz etmek için bir neden görmediğini, halkın halk tarafından yönetilmesinin mümkün olduğuna inanmadığını ve hızlı büyümenin alıştırdığı tarzda yaşamaya devam edebilirse, çeşitli uzmanlardan oluşan bir oligarşi tarafından tepeden yönetilmeye tamamen razı olduğunu ortaya çıkarmıştır. Dünyanın en güçlü demokrasisindeki iyi beslenmiş genç televizyon seyircilerinin bu kadar çoğunun öz-yönetim fikrine tamamen kayıtsız, düşünce özgürlüğü ve farklı düşünme hakkına böyle ilgisiz olması üzücü, ama fazla şaşırtıcı değildir. Günde üç kez düzenli şekilde ve bolca ekmek verilirse, çoğu insan sadece ekmekle yaşamaya tamamen razı olacaktır- ya da en azından sadece ekmek ve sirklerle yaşamaya. “En sonunda,” der Dostoyevski’nin meselindeki Engizisyon Mahkemesi Başkanı, “ en sonunda özgürlüklerini ayaklarımızın altına serecek ve ‘Bizi kendinize köle yapın, ama karnımızı doyurun,’ diyecekler bize.” Alyoşa Karamazov hikayeyi anlatan kardeşine konuşmasının ironik olup olmadığını sorduğunda İvan cevap verir: “Zerre kadar ironi yok! Özgürlüğü yenilgiye uğratmış ve bunu insanları mutlu etmek için yapmış olmalarını kendisi ve kilisesi için bir erdem sayar.” Evet insanları mutlu etmek için: “Çünkü hiçbir şey,” diye ısrar eder Mahkeme Başkanı, “bir insan veya toplum için özgürlükten daha çekilmez olmamıştır.” Hiçbir şey, özgürlüğün yokluğu hariç; çünkü işler kötüye gittiğinde, karneyle verilen yiyecekler azaltıldığında, köle şoförler taleplerini arttırdıklarında, yere alışmış dodolar kanatları için tekrar yaygara koparacaklar- ama sırf işler iyiye gidince ve dodo çiftçileri daha müşfik, daha cömert olunca bir kez daha feragat etmek için. Demokrasi hakkında böylesine zavallıca düşünen bu genç insanlar yarın özgürlüğün savaşçıları olabilir. “Bana televizyonla hamburger ver, ama beni özgürlüğün sorumluluklarıyla sıkma” haykırışı, koşullar değişince yerini “Ya özgürlük ya ölüm” haykırışına bırakabilir. Eğer böyle bir devrim gerçekleşirse, bu kısmen en güçlü yöneticilerin bile üzerlerinde fazla kontrolü bulunmayan güçlerin işlemesiyle, kısmen de o yöneticilerin aczinden, geleceğin zorbasına bilim ve teknolojinin sağladığı ve sağlamaya devam edeceği zihin manipülasyonu araçlarını etkin biçimde kullanamadığından olacaktır. Ne kadar az şey bildikleri ve donanımca ne kadar zayıf oldukları göz önünde bulundurulursa, eski çağların Engizisyon Mahkemesi Başkanları iyi iş çıkarmışlardır. Ama onları izleyenler, geleceğin bilgili, katı biçimde bilimsel diktatörleri hiç kuşkusuz çok daha iyi iş çıkaracaklardır. Mahkeme Başkanı insanları özgürlüğe davet ettiği için İsa’yı azarlar ve Ona der ki, “ biz Senin işini düzelttik ve onu mucize, gizem ve otorite üzerine kurduk.” Ama mucize, gizem ve otorite diktatörlüğün belirsiz hayatta kalımını garanti altına almaya yetmez. Benim Cesur Yeni Dünya masalımda diktatörler listeye bilimi de ekledi ve böylece embriyoların bedenlerini, çocukların reflekslerini ve çocuklarla yetişkinlerin zihinlerini manipüle ederek otoritelerini güçlendirebildiler. Mucizeler hakkında sadece konuşmak ve gizemlere simgesel olarak değinmek yerine, uyuşturucular sayesinde uyruklarına gizemlerle mucizelerin doğrudan deneyimini yaşatabiliyorlardı –salt inancı esrik bilgiye dönüştürebiliyorlardı. Eski diktatörler yıkıldılar, çünkü uyruklarına yeterince ekmek, yeterince sirk, yeterince mucize ve gizem veremediler. Gerçekten etkili bir zihin manipülasyonu sistemi yoktu ellerinde. Bilimsel bir diktatörün yönetiminde eğitim gerçekten işe yarayacaktır –sonuçta çoğu erkek ve kadın yetişince köleliklerini sevecek ve devrimi asla düşlemeyecektir. Tamamen bilimsel bir diktatörün yıkılması için akla yakın bir neden yok gibidir.
[kitapara:Aldous Huxley], Brave New World Revisited , 1958 Cesur Yeni Dünyayı Ziyaret , Çev : Savaş Kılıç, 2001, s:150-153