…Müziğe gittikçe daha az ilgi duymamın nedeni, yalnızca çevreye ait sesler ile gürültüleri dünya müzik kültürlerinde üretilen seslerden estetik olarak daha yararlı buluyor olmam değil; daha çok, özüne indiğimizde, bir bestecinin sonuç itibariyle diğer insanlara ne yapılması gerektiğini söyleyen birisi oluşu. Bunu hiç de çekici olmayan bir yapıp etme biçimi olarak görüyorum. Eylemlerimizin daha sosyal ve daha anarşist olmasını isterim… (Bu çevirilerin hepsi [w:John Cage]'in "A Year from Monday" adlı kitabından alınmış. Bu ilk kısım, kitabın önsözünden. Aşağıdaki bölümü ise [w:John Cage], "dönüşen sanatlar için dönüşen izleyici" adlı bir panelde sunmak için bir yolculuk sırasında yazmış. Bu bilgilerde bu alıntıların yapıldığı kitaptan dipnot bilgileri)
Günce: İzleyici – 1966
I.Hintliler bunu asırlardır bilir; yaşam bir danstır, bir oyun, yanılsama. Lila. Maya. Yirminci yüzyıl sanatı gözlerimizi açtı. Şimdi de müzik kulaklarımızı açıyor. Tiyatro? Yalnızca çevrende olanlara dikkat et (Hindistan’da, eğer istediğiniz izleyici ise, Gita Sarabhai’nin bana dediğine göre, tüm yapacağınız birkaç kişi bulmaktır.) II. Adamın biri dedi ki: Müziğinizi dinlerken kışkırtılmış buluyorum kendimi. Ondan hoşlanmak için ne yapmalıyım? Yanıt: Pek çok şekilde yardımım dokunabilir size. Örneğin, benim gittiğim tarafa gidiyorsanız sizi arabama alabilirim; ama yapacağım en son şey sahip olduğunuz estetik yetileri nasıl kullanacağınızı söylemektir (Gördünüz mü? İşsiz kaldık. Henüz değilse de, “önünde sonunda böyle olacak”. Elimizden hiçbir şey gelmez. O halde ne yapmalıyız? İzleyiciler arasında yerimizi mi almalıyız? Eleştiri mi yazmalıyız? Yaratıcı mı olmalıyız?). Sanatçıyı başımızın tacı etmiştik. Şimdi ise hiç de bizden sıra dışı değil. III. Gösteriler sırasında, yüksek rakımlı yerlerde ve kuzey ülkelerinde yaşayan izleyiciler daha ihtiyatlı davranırken, deniz seviyesinde ya da sıcak ülkelerde yaşayanların duygularını hemen dışavurmalarına dikkat edin. Deyim yerindeyse sanatın tadına vardıkça güneyin rotasını mı izlemiş oluyoruz? İzleyici katılımı? (Elden bir şey gelmiyor; yine de yapıyoruz bunu; en büyük sorunumuz bunu yapmaya yetecek zaman kırıntılarını bulmak. Keşif. Farkındalık). “Herkesin seçtiği yollardan uzak dur. Daha önce hiç görülmemişi görürsün. “On İki Radyo” için yazdığım parçanın ilk çalınışından sonra Virgil Thomson, “Hem bu tür şeyler yapıp hem de insanların buna para ödemesini bekleyemezsin” demişti. Kopuş. IV. Zamanımız fiziksel işlere harcanırken, soğukkanlılığa ve dayanıklılığa gereksinirdik. Şimdilerde düşüncelerimiz değişmekte, görülmez, işitilmez şeylerle ilgilenmekteyiz, bambaşka, ele avuca sığmaz özellikler kazandık: Esneklik, akıcılık. Düşler, günlük olaylar, her şey karşımıza çıkıyor ve içimizden geçip gidiyor (Sanat, bir tanımını isterseniz eğer, yasadışı bir eylemdir. Hiçbir kurala boyun eğmez. Kendininkilere bile. Bir sanat yapıtını deneyimleyen herkes sanatçı kadar suçludur. Bu bir suçu paylaşım sorunu değildir. Hepimiz suçun tamamını üstleniriz.) New York’taki tiyatroları sordular. Onları kullanabiliriz, dedim. İzleyicilere az yer ayrılmalı, icra alanı geniş ve ferah olmalı, evde kalmayı seçenler için televizyon yayınlarına uygun donatılmalı. Çevrede bir şeyler yenilip içilecek kafeler olmalı, müzik yayını yapılmamalı, satranç oynanabilecek yerler bulunmalı. V. Rochester’da ne oldu? Çalmaya başlamayacaktık izleyiciler başlamadan. Neye başlamadan? Giysiler. Yiyecek. Balkondan havaya fırlatılan tuvalet kâğıdı ruloları. Programlar da rulo haline getirilmişti. Derken, uçuştular. Müzik, ortalıkta dolananlar, karşılıklı konuşmalar. Tantana koptu. İzleyici ister sessizce oturur isterse gürültü yapar. İnsanlar fısıldaşabilir, konuşabilir ve hatta bağırabilir. İzleyici uslu uslu oturabilir ya da ayağa kalkıp ortalıkta dolaşabilir. İnsan insandır, bitki değil. “İzleyiciyi sever misiniz?” Elbette severiz. Bunu da yollarından çekilerek gösteririz (Sanat ve para bu dünyada beraberler, yollarına devam edebilmek için birbirlerini gereksinirler. Belki ikisi de yok olmak üzere. Para, aylık faturası olmayan kredi kartına dönüşecek. Peki sanat ne hale gelecek? Aile yeniden mi bir araya gelecek? Durum buysa, bunu izleyicilerle birlikte yapalım; her birey dikkatini nereye isterse oraya yönlendirmekte özgürdür. Buluşma evi.) VI. Bir Tibet Bakkusu on yıl Doğu’da kaldıktan sonra ders vermek için Toronto’ya döndü. Bana, hakikatten söz ettiği takdirde hiç dinleyicisi kalmayabileceğini söyledi. O da ruhu anlatmak yerine daha anlaşılabilir bilgilerden dem vurduğu dersler verdi. Bunları, hepsi derinden etkilenmiş iki yüz kişi izledi (Sanat, düşüncelerimizi –kafamızın içinden veya dışından topladığımız anda- ortaya sermek için kullandığımız bir yoldur. Harika olan, onları – bu düşünceleri- açığa vurduğumuz anda, başka düşünceleri – aklımızda önceden hiç bulunmayanları bile- doğurmalarıdır). Charles Ives’a göre izleyici içimizden biridir, herhangi bir insanoğlu. Ives bir verandada sallanan sandalyesinde oturmaktadır. Dağlara doğru bakar, batmakta olan güneşi görür ve kendi senfonisini işitir: Gökkubbe altındaki seslerden başka hiçbir şey…
Kaynak: Alışılmadık Sesler – “bu müzikse ben de hipopotamım”, çekip çeviren, derleyen: hira doğrul, 1. Baskı, dost yayınları, Ankara, 1999 .
görsel: john cage, williams mix adlı çalışması
Yorumlar
"alışılmadık sesler" dost
Puanlar: 23
‘yukarı’ dedin
"alışılmadık sesler" dost yayınevi.john cage makalelerinden birkaçını içerir
bir de e-kitap
Puanlar: 9
‘yukarı’ dedin
her ne kadar tabi parasını ödeyip okumak da ister gönül ama..şurada bir john cage biografisi mevcut.