Konur Ertop'un bugünkü Cumhuriyet Kitap Eki'ndeki Memet Fuat yazısından kısa bir bölüm:
... "Şairler, 'şiir kendini buldu' diye zaman zaman bunlardan (şiiri şiir eden dış ve iç öğelerden) birinin üstüne düşüyorlar. Bir ara düşünceler, duygular, bir ara deyiş öbür öğeleri ezdi, geri itti. Bugün de olmayacak görüntüler, sıçramalar, karanlıklar el üstünde tutuluyor, değerlendiriliyor. Başka yolu yok, şiirin ne olduğu, ne olmadığı böyle böyle çıkacak ortaya."
"Ben anlamsız şiire gülüp geçenlerden değilim. Sanat alanında, iyi kötü, her yeniliğin, her aşırılığın, her denemenin bir faydası olduğuna inanıyorum. Anlamsız şiir modası gelip geçtikten sonra, bugün ona en çok kızanlar bile şiire yeni bir tat getirmiş olduğunu, şairlere birtakım kolaylıklar sağladığını kabul edecekler sanıyorum. Ama işte o kadar"
"Batı'da doğan, eskimek üzere olan bir yeniliği gördüler, önce yadırgadılar, sonra alıştılar, havasına girdiler, dilimize, şiirimize aktardılar. Yani bu doğrudan doğruya bir akıl işi. Yani bu işte aramak, bulmak, aklı aşan yaratıcı bir hava içinde olmak gibi şeyler yok."
Üstteki alıntıların hangi kaynaktan alındığını ve söyleniş/yazılış tarihlerini bilemiyoruz. En azından ekten öğrenemiyoruz. ... Aşağıdaki kısım da 15 Ekim 1953 tarihinde Yeditepe dergisinde kendisiyle yapılan bir söyleşiden...
- Yabancı yazarlardan kimleri seversiniz? MF- Hangi birini sayayım! Shakespeare'den Gorki'ye kadar, sevdiğim bir sürü yabancı yazar var. Ben, daha çok, eski günlerin büyük ustalarını severim. Steinbeck'i alıp Tolstoy'un yanına koyun, bu sözümün hiç de geri kafalılık olmadığını kolayca anlarsınız. Bugünkü dünya edebiyatı pek parlak değil. Fransalı şairler, Amerikalı romancılar ilgi çekiyor, ama ortada yenilikten başka bir şey yok. Çağımızın yüzünü güldürecek sanatçılar daha yapıt vermeye başlamadılar. Bu yenilik hevesi durulmadan da başlayacaklarını sanmıyorum. - Sizce sanatçı yeni olmaya çalışmamalı mı? MF- Günümüzün sanatçısı yeni olmadan edemez. Elinde değil. Ama bir gün, ister istemez durulacak. Yeni içerik kendine uyan biçimleri bulunca, kimsenin içinden yenilik yapmak gelmeyecek. - Sanatın yenileşmemesi düşünülebilir mi? MF- Düşünülemez. Sanat durmadan yenileşir. Her sanatçıda yeni bir şeyler vardır. Benim dediğim o değil. Ben "yenilik" derken, eski sanat anlayışlarını allak bullak eden değişmeleri, devrimleri düşünüyorum. - Bir nokta daha var anlamadığım. Yenilik hevesi, büyük sanat yapıtlarının yaratılmasına neden engel oluyor? MF - Sanatçı bütün gücünü yenilik yolunda harcıyor, yeni olmayı güzel olmak, ileri olmak sanıyor da ondan.
... ...
Ve son olarak Memet Fuat'ın, Çağdaş Türk Şiiri Antolojisi'ne yazdığı giriş yazısından bir bölüm:
"Çağdaş şiirimizin ele avuca sığmaz şairi İlhan Berk ise, yenilik adına bilinçsiz savruluşların en belirgin, ama her döneminde başarılı olabilmiş ilginç bir örneğidir. İlk emekleme yıllarını aşınca, İstanbul (1947) adlı kitabıyla, şiire bir Walt Whitman görkemiyle girdi. Dünya şiirinden aldığı etkilerle, kısa sürede, 1940 toplumsalcılarından çok ilerilere gitti, daha gelişmiş bir toplumsalcı şiire ulaştı. Günaydın Yeryüzü (1952), Türkiye Şarkısı (1953), Köroğlu (1955) birbiri ardına çıkarken, İlhan Berk'in Neruda'yı çağrıştıran bir yaklaşımla, büyük bir şiir bireşimine doğru ilerlediği izleniyordu. Ne var ki, 1955'e gelinirken dergilerde İkinci Yeni şiirlerin ilk örnekleri çıkmaya başlamıştı. 1956'da Oktay Rifat'ın Perçemli Sokak'ı yayımlandı. Büyük bir şiir ustasından gelen bu katkı, genç şairlerdeki yenileşme ateşinin büsbütün parlamasına yol açtı. 1957'de Edip Cansever'in Yerçekimli Karanfil, 1958'de Cemal Süreya'nın Üvercinka adlı kitapları çıkarken, İlhan Berk'in de Galile Denizi yayımlandı. Bunlar İkinci Yeni'nin etki alanını genişletecek olan kitaplardı. Toplumsalcı şiir yolunda daha üç dört yıl önce büyük bir atılım yapmış olan İlhan Berk, bu tam ters yöndeki akımın nerdeyse öncülüğünü üstlenmiş gibiydi. Dergilerde atak, aşırı çıkışlarla dolu yazılar yayımlıyor, bütün gözleri üzerine çekiyordu. Akımın yozlaşmasına, "Anlamsız Şiir" adını almasına neden olanların başında geldiği söylenebilir. Birkaç yıl içinde, Çivi Yazısı (1960), Otağ (1961), Mısırkalyoniğne (1962) ile en uçlara gidip dayandı. Şiirde görsel tatlara büyük ağırlık verdi. Bu tür aşırılıklar herkesin (akımı başlatanların da) İkinci Yeni'ye karşı dönmesiyle sonuçlanınca, şairler kendi yollarını aramaya giriştiler. Kişilikler belirginleşirken İlhan Berk de alabildiğine somut bir tanımlama şiirinin çarpıcı, şaşalatıcı örneklerini verdi. Çıkmaz sokaklarda dolaşırken bile güzellikler derleyebilen bu şair hiçbir zaman durulmayacak bir yenileşme coşkusuyla elini sürdüğü her şeyi şiire dönüştürmeyi başardı..." ... Çağdaş Türk Şiiri Antolojisi, Adam Yayınları, 11. Basım, 1997 yazının tamamı
1953 Yeditepe'de yapılan söyleşi ile Memet Fuat'ın antolojiye yazdığı yazının aynı döneme işaret ettiği de görülebiliyor. Bir de tabii "yenilik" dediğimiz şey dönemine göre belki de "eski"nin niteliği ya da ne olduğuna göre aldığı konumla da değişebilir bir şey. Tek tanım, tek boyut önermek zor...