Hilmi Yavuz, bugün Zaman'daki köşesinde "telefon" ile ilgili anılarını yazmış. Modernizmin başına denk gelen ITU kurucu üyeliğimizi düşününce, telefonun ve telgrafın falan hep devletlü sayılmaları, devletin bize bir lutfuymuş gibi sunulmaları da tuhaf değil. Onca kuşak var, telefonla öyle "tanışan", Yavuz'un anlattığı gibi.
Yalnız şöyle bir laf da etmiş;
Sözü, nereye getirmek istediğimi tahmin etmişsinizdir. Cep telefonu ile, telefonun büyülü aura'sı da kaybolup gitti bence. Cep telefonunun, hiçbir şiirselliği yok çünkü...
Böylelikle, şiirli nesneler ve şiirsiz nesneler olarak iki ayrı dünya olduğunu da öğrendiniz bugün. Hadi yine iyisiniz..Yalnız söylemeden edemeyeceğim, cep telefonu gayet büyülü sayılabilir halk için, çünkü;
(..) - tek tip değildir. - bütçeye ve zevke göredir. - sadece telefon değildir. - kişiye göre özelleştirilebilir. - operatör seçme ve fiyatlandırma özgürlüğün vardır. - yanında taşıyabilirsin. - kimliğinin bir parçası olabilir (bokunu çıkarmadan) - seni mobil kılar. - sofistike bir teknolojik üründür. - sadece iletişim ile ilgili değildir. (...)
Belli bir sınıfın elinde olmadığında ya da günümüzün bir icadı olduğunda aura falan kalmıyor tabi. Biz de, hatırlıyorum, telefonla öyle tanıştık. Ama telefonla ve cep telefonu ile yaşadığımız deneyim, haberleşmenin değil, iletişim kavramının dairesi içine giriyordu. Arada bir fark var. O yüzden büyülü müyülü değil, gayet sıradan ve aynı zamanda herkesin erişebildiği bir aygıt. Hepimiz için yani, bazımız için değil. Baba ile bağlantıyı kurmak için bahane edebileceğin bir araç değil. Ama galiba şu icat Yavuz'un derdine derman olabilir, Edison'un yaptığı söyleniyor..