TEKNOLOJİDEN BAHSEDERKEN KULLANDIĞIMIZ CAN SIKICI KLİŞELER

Birincil sekmeler

dergisinin Kasım sayısında "Edebiyat ve Teknoloji" isimli bir dosya yapılmış. Muhabiriniz olarak dosyaya göz attım ve aşağıdaki yazıyı derledim. Olay yerini incelerken hakkı yenmiş bir sürü PC ve DOS işletim sistemi, Linux kod parçacığı gördüm. Toplamda olan Linux işletim sisteminin, yazarımız, şairimiz tarafından hakkının yendiğini, bu konuda başvurulacak merci olmadığı için herkesin üzgün olduğunu da not edeyim. Bunun dışında dosyada İbrahim Berksoy'un gayet aklı başında laflar ettiğini söyleyebiliriz. Buyrun...

(ELEKTRONİK) DAKTİLO OLARAK BİLGİSAYAR

Daktilo, sadece kağıt üzerine kayıt yapabilen ve ağır aksak işleyen, mini bir matbaa makinası idi. Yazıyı, tektipleştirir ve yazarı da kendisi gibi mekanikleştirir. Bugün daktiloyu en çok bize hatırlatan imge, devletin kağıtlarında yaşamakta. Bir de en ıncık cıncık yazar prototipinde. Bilgisayar ile daktilo arasında işlevsel olarak bile bir yakınlık bulmak, evet mümkün. Bilgisayar, en ilkel hali ile birlikte bile düşünüldüğünde, matematiğin -hesaplama ve depolama ve veri- alanında iş görür. Daktilo hiç bir zaman bir nevi hesap makinası olarak iş görmedi. İnsan girdisine müdahale etmesi mümkün değildir. Bilgisayarın atası, teorik olarak abaküstür (ve belki faldır, evet hacı). Ama insandaki hesaplama yeteneğinin acizliğinden kaynaklanır. Söylemek bile fazla belki ama dilimizde en güzel şekilde karşılığını bulan kelimelerden biridir de. Bir şairin daktilo kullanması, onun yazı teknolojisi ile kısmen ilgilendiğini ve devasa bir çarkın temsiline girdiğini gösterir. Daktilo, yazıya ait çok az ipucu verir. Onu şeffaflaştırmaz ya da akışkanlaştırmaz, bloklar halinde alır (vuruş, hece, kelime, büyük küçük harf, sabit yazı boyutu vs). Bilgisayar ise, sadece veri girişi açısından daktiloya benzer bir arabirim kullanır. Bilgisayar veriyi işler ve ondan beklediğimiz bir sonuçtur. Bir kelime işlemci yazılım, bilgisayar klavyesi ile birlikte kullanıldığında sadece daktiloya benzer (ama ondan çok daha karmaşık) bir işlev görebilir. Yani daktilonun temsili ya da simülasyonu MS WORD ya da NOTEPAD gibi bir yazılımdır beyler, bayanlar. Daktilo, bilgisayarla alakası olmayan ve ona atalık yapmayan binary (yazar > yazı, istek > dilekçe vb.) sistemin bir ürünüdür. Yazarın daktilo ile ilişkiye girebilmesi, onu yazı aracı olarak görmesinin ötesine -tıpkı belleğin yerine geçirdiği kalem ve kağıt ikilisinde olduğu gibi- geçebilmesi ancak, modern zamanlarda olabilmiştir. dada diye birşey duydunuz mu? Bu Tzara'nın akla osurukla boya boyatmasından öte -ki genelde bu anlayış vardır- bütün bu akıllı araçların, dibine sanatçı tarafından deformasyon yolu ile darı ekilmesi ile ilgilidir.

TEKNO DÜNYA

İngilizcesi ne? "Techno World" mu? Yok böyle bir tanım (gerçi böyle bir mağaza var). Tekno, yaygın tabiri ile hayatımıza müzik ile girdi. Hatırlayınız, Teknotronik? "". Elektronik müzik! Bana en fazla bunu çağrıştırıyor (onun da teknoloji ile ilişkisi çok derin görünüyor, ben metal dinliyordum). Fakat nedense, yaşadığımız dünyayı "tekno dünya" diye adlandırmayı çok seviyoruz. Sanki bilim-kurgu bir tınısı da varmış gibi. Oysa bu tabirin, bir hükmü yok. Tekno, teknolojinin kısaltılmışı olarak değil, bir özelliği olarak endam ediyor, bu saçmadır (cep telefonu teknoloji değildir ya da bilgisayar). Tekno olmayan bir "dünya" yok. Dünya tek, biricik ve yanına prefiks alınca da çoğalmıyor. Tekno-dünya diye bir yer yok. Ama edebiyatçımızın, şairimizin, eleştirmenimizin otantik dünyasının bir alternatifi olarak bize anlattığı bu dünya hakkında olumsuz tonla düşüncesi var. Yapmayınız, dünyayı kafanızda bölmeyiniz. Daktilo kullanınca otantik olmuyorsunuz, çünkü az sonra bir Akbil alacağınız ya da barkodlu bir ürünle karşı karşıya kalacağınız açık. En basit formülasyon: Hiç bir sistem diğerinden soyutlanarak incelenemez. O dünya içinde yaşıyorsunuz, Harikalar Diyarında değil!

MATRIX - NEO

Ah Paçozki kardeşler! Ne demeli sizlere? Nasıl kızmalı, bilmiyorum, bilemiyorum. Bilgisayar virüsü olarak tanımlanabilecek , 1960'lardan sonra AT&T'nin telefon hatlarını kullanarak milletlerarası görüşmeleri bedavaya getiren , bir tanesinin de kör olduğunu (Murphy), Asimov'un en temelde "makinanın içinde bir ruh" olduğuna dair öngörüsünü () ve 'i izlemeye fırsatı olmamışları, biraz kandırmış gibi de oldunuz. Ama biz şairler, kül yutmayız! Batı'da kalmayan ruhu, hindden, çinden falan ithal ettiniz ve o makinanın içine yerleştirdiniz, yaptınız bunu! Her bir göstergeniz az çok dibini gösteriyordu (metro, trenci, fransız hıyar, anahtarcı, mimar, ajan smith, kör neo, 1984 vurgusu vb. şahane) ama ne yazık ki ortada, Matrix kodu içine nal gibi şiir gömdüğünüzü söylememiştiniz bize. Biz, modern türk şairleri olarak, o şiiri, o kodu, tanıdık. Ona aşinayız bir kere. Özetle, teknolojiden bahsederken, Matrix'ten bahsetmek "OUT", çünkü Matrix, hiç bir zaman kendi vaad ettiği şeyin ötesine geçemedi, onu bu tarafta bırakan olay örgüsü ve nedensellik, hiç bir zaman kesilemedi. Makina'nın içinde bir "ruh" vardı ve o ruh Neo'da AŞK olmuştu. Herkesin anlayabileceği bir biçimde, ama aşk, mecazi bir şeydi (bunu da baya bir zamandır biliyoruz, biz Türkler olarak, Türkler ve Müslümanlar olarak, di mi?). Son noktada, makinaya geri dönen kod parçası olarak "Neo"nun körlüğünü anlıyoruz biz. Matrix koduna değil, en dandik programlama diline aşina olmayan şairlere aşina değiliz!

SANAYİ TOPLUMU

Teknolojiden bahsederken, fabrikadan bahsetmek ve internet yolu ile dönen milyarlarca dolarlık ekonomiden bi'haber olmak, yakışmıyor. En güzeli en son çevrilen DEMİR ADAM filminde, Bruce abimizin çalışma şeklidir. JARVIS, bir robot olarak, devasa bir fabrikanın üretebileceğinden çok daha fazla şey üretir ve en ilginici, JARVIS'in Bruce'un garajında çalışmasına izin vermesidir. Bu, kurgu olabilir, fakat bugün evinden çalışan, bir ofise, bir fabrikaya ihtiyaç duymadan gelişen ve yaşayan muazzam bir endüstri vardır. Bunu görün artık. Sanayi toplumu diye kafamızda karikatürleştirdiğimiz o süreç, Hizmet Sektörü ve buna bağlı tonlarca araç gereçle gelişti, serpildi. "Telefon bankacılığı" konusuna lütfen çalışınız. Çünkü sizin o sanayi tipi üretiminizle ilgisi olmayan bir hizmet biçimidir o.

Diğer klişelerden bazıları;

  • NAZIM HİKMET: MAKİNALAŞMAK İSTİYORUM şiiri
  • FÜTÜRİZM MANİFESTOSU
  • Deux Machina miti

Yorumlar

Çok iyi!
O kadar iyi değil!

Puanlar: 8

‘yukarı’ dedin

Burada aslında devşirme amerikan kültürünün zayıflığına istediğimiz kadar saldırabiliriz. benim söylemek istediğimse bu adamların bunu zaten yaptıkları. yani ghost in the shell'i bize bir kez daha yutturdular metriks diye. evet. ama öte yandan vendetta'yı da fawkes'ı da bu adamlar alıp sömürdüler. sömürürler, işleri bu. guy fawkes bu adamların parlamentosunu yıkmaya çalıştı, bunlar ondan ekmek yiyor. che bunlara saldırdı, bunlar ondan ekmek yiyor. adamlar marks'ı bakunin'i bile (geçenlerde engels'i) kullanıyorlar. ayıptır.

aşka gelince ben öyle düşünmüyorum. buradaki aşk asla yunusemreaşkı/bektaşaşkı olamaz. çünkü popüler kültürün yapay mutluluk vermesi gerek. veremezse popüler olamaz. reklam yapması gerek. birilerinin filistin için şiir yazması lazım mesela. müslümanlık üzerinden... asla bu ruh biz insanların kullanımına açılmaz, onu bu insanlar kullanır. eski solcuysa, mevlana okumuşsa, yazar, erkekler de utanmadan lasınlar diye pembeye ek olarak bir de gri kapaklı bastırırlar kitaplarını. iki ayrı kapak da ilk 10'a girer. (sahi ya, [çoksatar] olmanın şartı var mıdır.)

ve evet, doğru; o makineden aşk/ruh çıkarmak bize özgü.