Holografik şiir projesi, holografik süreç aracılığıyla oluşturulmuş soyut ve metinsel yığınların beklenmedik olasılıklarının kullanıldığı yeni bir şiirsel dil yaratmaktadır. Günümüzün şiirsel anlatımının ana sorunu (harflerden tutun cümlelere kadar) yapısal birimlerden kaynaklanan bir sorun değil, artık tek bir çizgi üzerinde düzenlenmeyen (“işaretlerin boyutsuz akışı” – Max Bense) ya da düz bir yüzey üzerinde yapılandırılmayan (“bir metinsel yüzey” - Bense) bir sözdizimi sorunudur. Holografik şiir uygulamasında sözdizimi fasılalı bir boşlukta düzenlenmektedir.
Düz bir zeminin getirdiği sınırlamaların ritmini kısıtlamak yerine holografik şiir, sözcük takımları, özgün kelimeler, uyaklar ya da gerçekçi unsurlar taşıyan yapılar kullanmanın sonucu değiştirmediği şiirsel bir dil yaratma olanağı sağlar. İfade, bilincin gizemli düzlemlerinde görülene benzerdir ve uzay-zaman unsuru, aşırı derecede ve çok boyutlu bir karmaşıklık düzeyindedir. Her biri kütlesiz hacimler olan, gerçek ve cisimsiz nesnelerin oluşmasına kaynak teşkil eden bu yeni bütünsel bakış açısı, dil yapısı içerisinde bir tepkiye ihtiyaç duymaktadır. Bu tepki ise akılcı içerikler sağlamaya yarayan bir araç olan sözcüğü, düşünce kadar akışkan ve esnek bir simgeye dönüştürme olasılığıdır. Holografik şiir, bir görsel üretim sistemi, hatta daha da iyisi elektronik tabanlı bir görsel üretim sistemi, kullanılarak derlemenin unsurlarını çevreye dağıtır ve bu bilgiyi düz bir zemine kaydederek, algısal bir dizim oluşturup, boşluktaki farklı gözlem noktalarına göre kavramsal süreçleri görecelileştirir.
İzafiyet kuramı (Heisenberg’in “belirsizlik,” Bohr’un “kararsızlık”) atomik ve nükleer nesnelerle ilişkili iki özelliğin her zaman aynı anda ölçülemeyeceğini ve bu “ölçülebilir niceliklerin” ya da nicelikleri bulunmuş fiziksel büyüklüklerin olası değerlerinin sürekli olmadıklarını gösterir. Holografik şiir, her bakış açısına göre düzensiz, fasılalı ve sıçramalarla okunan sözel yapıların ölçülmesi ilkesine göre programlanır. Kişinin bakış açısı holografik şiiri değiştirir. Kendi içine bakma faaliyeti, uzayda iki farklı noktada bulunan gözler arasındaki uzaklığın (yaklaşık 6,5 santimetre) da dikkate alınmasının gerektiği özel bir uzaysal gözlemleme konumu içerir. Bu durumda bir holografik şiire bakmak, sözsel bir ışık şifresinin dalga sınırını algılamaktan öte, onu değişen bir sıraya göre okumaktır. Bir holografik şiiri okumak, onu zorla tanımlanmamış kurallara sahip bir dilbilgisi kalıbına sokmak, varolan anlamı boşluğun tam içinde keşfedebilmektir. Belki de holografik şiir, can alıcı yeni bir insan deneyselliğine katkıda bulunmaktadır. Dilin boyutsal düzlemini yeniden yapılandırmak fizik ve matematik alanlarındaki bilimsel keşifler kadar zengin bir macera olabilir. Holografik şiir, algılama, üretme ve şiirsel ortamların keyfini çıkarma yöntemlerinde acil bir düzenleme gerektirir, çünkü holografik çağda, sanatçı eserini tekno-sistemler aracılığıyla aktarır, kısa zaman dilimleri içersindeki bilgi miktarını artırır ve sonuç olarak seyircinin duyumsal deneyimini yoğunlaştırır.
Catta-Preta’yla çalıştığımız üç yıl içinde dört eser yarattık: gerçek boyutlarda, karşılıklı izdüşümsel çift kutupluluğu kullanan Holo/Olho (Holo/Göz); ritmik renk kontrollü yörünge sistemleriyle bağlantılı olarak benzer bir şekilde yapılmış Abrakadabra; içinde tutku ve başıboşluk arasındaki bocalamayı ifade eden bir görüntünün yaratıldığı Oco (İçi Boş) ve üç boyutluluğun Kartezyen koordinatlarını kullanan ve söz dizimsel boşluğu boyut atlamalarıyla yeniden düzenleyen ZYX. Melez bir şiirsel dil olarak holografik şiirin gelişimi çok yönlü bir projedir, çünkü sanat türlerinin (görsel ve sözel birliktelik) karışmasıyla ve holografinin devrim yaratan uzaysal odaklılığıyla yazılmış söz-görüntünün sonsuz olasılıklarını düzenlemeye yönelik yapıyla ilgilenmektedir. Teknolojik bilimlerdeki yeni gelişmelerden doğacak bilgi ve algıdaki derin değişimleri yansıtan köklü şiirsel kırılımı edebi yayınların sayfalarında, hatta kağıda dökülmüş herhangi bir yazıda bulmaya çalışmanız boşuna olacaktır. Oralarda bulunamaz, çünkü kitaplarda, en azından bugün bildiğimiz anlamda iki boyutta basılmış kitaplarda varolmak üzere yaratılmamıştır.
1985’de, Japonya Tsukuba Fuarı’nda ve Fransa, Beaubourg’daki “Maddesizler”de gerçekleşen iki unutulmaz sergi, gelecek binyılda algının ve duyarlılığın yoğun değişimler, hayal bile edemeyeceğimiz başkalaşımlar geçirmeye mahkum olduğunun en açık kanıtı. Yine de, en azından bir tek şey kuşku bırakmayacak şekilde ileri sürülebilir: gelecekte yeni sanat şekilleri ortaya çıkacak. Zamanla bu yeni sanat şekilleri, herşeye rağmen, Leonardo da Vinci’nin Mona Lisa’sının esrarengiz gülüşü ya da Duchamp’ın Gioconda’sının kışkırtıcı keçi sakalı kadar klasikleşecek.
Yazının aslı Holosphere dergisinde yayımlanmıştır. Eduardo Kac, Holosphere, Museum of Holography, New York, Summer 1986, Vol. 14, Nº 3, p. 25. Zinhar Sayı 1'de yayınlanmıştır.