Dilsel başkaldırının başka bir şekli de "müstehcenliğin" sistematik kullanımıdır. Bunun varsayılan siyasi potansiyelinden söz etmiştim. Bugün bu potansiyel artık etkinliğini yitirdi. Müstehcenliği gayet kolay kaldıran bir düzene seslenen bu dil, radikal olanı, bir yere ait olmayanı daha fazla belirleyemez. Dahası, standartlaştırılmış müstehcen dil, baskıcı desüblimasyondur. Saldırganlığın kolay yoldan (vekaleten de olsa) tatmini, kolayca cinselliğin kendisine karşı bir tavır halini alabilir. Sol radikallerin konuşmalarında jenital ve anal bölgelerin ritüel olarak dile getirilmesi [ fuck (sik) ve shit (bok) kelimelerinin mutlaka kullanılması] cinselliğin aşağılanmasıdır. Bir radikal, "Fuck Nixon" dediğinde bu kelimeyi baskıcı düzenin en üst temsilcisinin alacağı jenital haz ile bağdaştırır. Düşmanın ürettikleri anlamında kullanılan "shit" ise burjuvaların anal erotizmi reddedişini devralır. Cinselliği bu şekilde (tamamen bilinçsizce) aşağılayan radikal, kendisini güçsüzlüğünden ötürü cezalandırmak ister, dili siyasi etkisini yitirmektedir. Bu dilsel başkaldırı (konformizm karşıtı radikallere ait) kimliğin parolası görevini görürken, yalnızca [w:Küçük Burjuva] tabularını dile getirmesi ile siyasi kimliğe zarar verir.
Yorumlar
tüm zamanların en bomba küfrü
Puanlar: 24
‘yukarı’ dedin
tüm zamanların en bomba küfrü bana göre "mal". gazolin, akü, atlatma kablosu, konşimento gibi çeşitlendirmelere açık, bir hayli zengin bir küfür dağarcığı oluşturulabilir.
sermayenin (böylelikle
Puanlar: 26
‘yukarı’ dedin
sermayenin (böylelikle kapitalin) biricik nesnesi "mal". mal-mülk sahibi olmak. bedenen ve ruhen sahip olunanları anlatıyor. mallık etmek, mal gibi bakmak, mala bağlamak vb. gösterilenin mahiyetini üç harfle özetleyebilirsin. büyük markaların dört harf efsanesi karşısında ve yanında "mal" duruyor.
Foucault'a da şöyle
Puanlar: 24
‘yukarı’ dedin
Foucault'a da şöyle diyor:
"Bir yazar argo deyimleri ya da proleteryanın konuşma tarzını taklit ettiğinde, ödünç aldığında ya da öne çıkardığında bu özünde neyi değiştirilebilir? Bu, proleteryanın konumunu değiştirebilir mi? Şu anda her şey burjuva dünyasına yeniden dahil edilmişken, edebiyat şu söylemi sürdürüyor: 'Bana bakın ben proleteryaya özgü olanı dilimden dışlamadım. Ben burjuva değilim. Aslında, benim kapitalist sistemle bağım yok, çünkü bir işçi gibi konuştuğumu görüyorsunuz.' Böyle diyen edebiyat, ifadelerini ve teatral tavırlarını değiştirerek bir maskenin yerine bir diğerini koyar [...] Ama 'Fransızcayı çürütmek' deyişi, bizim dilimizin sisteminin- yani, toplumda sözcüklerin işleyiş tarzının, metinlerin değerlendiriliş ve kabul ediliş tarzının ve politik bir etkinlikle donatılış tarzının- yeniden düşünülmesi ve oluşturulması gerektiği anlamına geliyorsa, o zaman, elbette, 'dilin çürütülmesi' devrimci bir değer edinebilir [...] Edebiyat günümüzde yıkıcı gücünü yitirmişse, diğer yazı biçimlerinin bu gücü çok daha uzun süredir kaybetmiş olmaları gayet normaldir. Yazının yerine harflere dayanmayan başka iletişim biçimlerinin konulması gerektiğini söylüyor değilim [...] Daha ziyade, kapitalist toplumun ve burjuva toplumun tamamen karakteristik bir sistemi söz konusu, yani tüm bir bilgi ve semboller bütününü üreten, ona değer atfeden, onu dağıtan ve aktaran bir sistem. İşte kabaca 'yazı sistemi'miz diye adlandırılabilecek olan şey budur." ("Delilik, edebiyat, toplum", Sonsuza Giden Dil)
Bu argüman biraz ittirilse kolayca görsel şiire varılabilir sanki..
Fuko'nun kısmi denyoluğuna
Puanlar: 25
‘yukarı’ dedin
Fuko'nun kısmi denyoluğuna denk gelmiş bu cümle. (Yani böyle adlandırdım ama). Daha önce de tartışılmıştı burada -kavga da çıktıydı ama, şu "mümkünlerin dili içinde en güzel dil bizimkisi" saplantısının karşısına ne konabilir, diye sormak gerek belki. Görsel şiire varmak için, bir kere o dil denen merdivene bir tekme çakmak gerek tepesine vardıktan sonra. Çünkü dilin, bizi ara sokaklarda, arka sokaklarda, bahçelerde, evlerde, dolaştırdıktan sonra çıkarmayı vaad ettiği yerlerin, çoğu zaten dille inşa edilmiş. Harold Bloom, Paul de Man ile uzun süren tartışmalarını noktalayan şeyi şöyle anlatıyor;
"Metaforik bir esere karşı takınılacak her türlü duruş metaforik olacaktır. Parlak bir zeka olan Paul de Man'la on yıllardır süren, (benim açımdan) yararlı eleştirel ihtilaf, sonunda önceki cümlede ifade edilen iddiada toplanmıştır. Paul de Man bir edebiyat eseri karşısında benimsenecek epistemolojik bir tutumun mecazlar labirentinden çıkmanın tek yolu olduğunu iddia ederken, ben bu tür bir tutumun, ne eksik ne fazla, tam da diğerleri gibi bir mecaz olduğu yanıtını verdim."
Yani durum biraz daha böyle. Örneğin Cafer Keklikçi, fotoğraflarını ve düşüncelerini ortalığa saçtığı şu günlerde (ki onun kuşağı da böyle ortaya saçılmayı yaşadı, yaşıyor), kendi şiiri yerine konuşan bir özne/şair konumunda, tam da böyle bir mecaz olmaktadır. Şiir, orada dururken, Keklikçi, bize "şiirini anlatmakta"dır. Yani sürekli bir kaçış vardır ortada. Keklikçi'nin yazdığı şiirler için bu kadar aşırı-yorum yapması inanılır gibi değil ve aynı zamanda çok da anlaşılır. Örneğin;
"Gerçeği tersyüz ediyorum. Çünkü bu dünyada öyle kötülükler var ki ona direkt cevap verecek olsam insani anlayışımın altına inmem gerekiyor; ben de düzeyi koruyarak çelebi bir duyarlılıkla tersine çeviriyorum. İroni şiirimin en önemli sütunlarından biri. Şiiri hem yüceltiyor hem de geleceğe taşıma güvencesi veriyor."
Bu ifadeler aslında ironidir.
Bir yanlış anlama olasılığını
Puanlar: 37
‘yukarı’ dedin
Bir yanlış anlama olasılığını doğru anladıysam diye bir not düşeyim. Alıntıladığım yazı aslında T. Shimizu ve M. Watanabe ile bir söyleşi. Dolayısıyla Foucault'un argümanlarının gidişatı biraz sorulan sorularla da yol alıyor. Fransız dili vurgusu da aslında Genet üzerine sorulan bir soruya cevap. Tabii kes & yapıştır yapınca bağlam kayboluyor. Yok eğer mesele bilimsel dil versus edebiyat dili ise, Foucault zaten bir anlamda da o dile ve yazmaya tekme vurma noktasına da gelmiş bir adam...