Mizah yoluyla felsefe yapılır mı, ya da felsefi içeriği mizah yoluyla anlamak ve anlatmak mümkün müdür? Dahası ‘felsefi mizah’ sorgusu gibi, ‘felsefenin mizahı’ denebilecek dedikoducu bir sorgu da yapılabilir.
Buradan sora sora ta Platon’un mağarasına uzanabilir “Kölelere felsefe ne verebilir?” diye iç geçirirken, felsefenin sonradan görmeleri filosofu sofistlere intikalle “Köleler felsefe yapabilir mi?” diye şaşkınmışça bakarak göz kırpıştırabiliriz.
Bunu acayip ciddiye alarak derin düşünüşler oturuşuna geçen sonradan görme filosofuların ensesi kalın bir iştiyakla bize oturuş yerlerinden “geniş kitlelere felsefe nasıl indirilebilir, yığınlar felsefeye nasıl sürülebilir vd. vd.” deyu izahlara kalkışacaklarını kestirmek gaybı bilmek anlamına gelmez. Filosofuların “bu felsefe”den karın doyurdukları muamma değildir.
Sadede gelelim. Aylak Kitap’tan çıkan “Nietzsche Öldü! Bir Hipopotam Olarak Yeniden Doğdu” kitabı konumuz. Kitabın anladığımız kadarıyla öyle felsefeyi kitle seviyesine indirmek, seviyesizlere felsefe seviyesi vermek gibi bir niyeti yok. Daha çok Nietzsche’nin “Şen bilim”ini de yedeklerine alarak felsefenin şen bir yüzü de olduğunu göstermek, felsefespri diye niteledikleri bir biçimde şen felsefe yapmak niyetinde gibi kitap. Daha iyisi “düşünürken gülmek mümkün müdür?” ya da “gülerek düşünmek”.
Serinin bu kitabında ana konu ölüm. Felsefenin önesürümlerinin bizi irkilten, derinden etkileyen, bir türlü baş edemediğimiz, adeta her köşe başında önümüze çıkan ölüm konusunda bize söyleyeceklerinin olup olamayacağını yokluyor. Kitap bu önesürümleri kendi anlayabildiği şekliyle en anlaşılabilir ifadelerle dillendirmeye çalışıyor. Filozofların kimi zaman konunun çetrefilliği yüzünden kendi çaresizliklerini yansıttıklarını, kimi zaman da bu çaresizliklere “mistik” bir kılıf giydirerek yaklaşımlarını derin ve sevimli göstermeye çalıştıklarını anlatıyor. Bu durumu kimi zaman kabullenmiş görünerek aktarırken, kimi zaman da ti’ye alıyor.
Kaan H. Ökten’in hazırladığı “Ölüm Kitabı”nı burada hatırlatalım hemen. Çok yerinde bir çalışma. Devam kitabı olması lazım ancak; hem bu kitabın baskısı gözden geçirilmeli, hem de çok önemli başka metinler de seçkide yer almalı. Ölüme “şeb-i arus” diyen Mevlâna’dan çok da yansıtıcı olmayan küçük bir paragraf beklentimizi zorluyor.
Kaan H. Ökten’in kitabında beni çok heyecanlandıran bir durum da oldu. “Niçin’siz gül”ün şairi Angelus Silesius’tan yeni çeviriler yapılmış olması. İşte o “niçin’siz gül” şiiri:
‘Niçin’siz (Ohne Warum)
“Gül niçin’sizdir, açar çünkü açar
Kendisini umursamaz, görülme arzusu yoktur”
“Nietzsche Öldü! Bir Hipopotam Olarak Yeniden Doğdu” kitabı daha çok Platon, Schopenhauer, Tillich, Kierkegaard, Wittgenstein, Heidegger çerçevesinde ama birçok filozofa da atıf yaparak ölümün felsefesprisini yakalamaya çalışıyor.
Yazının başlığına aldığımız “Heidegger hom, bom bili bom/E, n’aptın şimdi bana sen?” kitaba ait bir bölüm başlığı. “Şimdi kulağını aç. Daryl. Çünkü sıradaki herifçioğlunun kelimelerle arası bir acayip.” diye başlıyor bölüm. Anlaşılacağı üzere Heidegger’in zor anlaşılırlığına atıf yapmak için seçilmiş ifadeler. Heidegger’in “Kendini anlaşılır kılmak felsefe için intihardır” sözünü hatırlatarak: “E, sağ ol Martin. Kendimize saygımızı geri verdin. Hey, bize her türlü yardım lazım…” diye sürüyor mevzu. Hayli uğraşıyor Heidegger’le ve bence anlayış yüzdesi hiç de fena değil. Heidegger’in otantik yaşam için ölümle kafadan yüzleşmeyi öğütlediğini, yalnızca insanın ölümlülüğünün farkında olduğunu, çoğumuz için “farkındalık hali”nin alt seviyede olduğunu, ölümü inkar halinde yaşadığımızı söylüyor ve sık sık yaptığı gibi bir fıkra anlatıyor: “Mesela şu inkarcıya bir bakın:
Papaz cemaatini ölümün aniden gelişine dair uyarmaya çalışmaktadır. “Daha gün bitmeden,” diye gürler, “bu cemaatten biri ölebilir!” Ön sırada oturan yaşlıca bir hanım kahkahayı basıverir. Papaz şaşırır: “Nesi komik bunun?” “E,” der ihtiyar hanım, “ben bu cemaatten değilim!”
Kitabın ikinci bölümü “Ebediyet: Hiç beklemediğiniz anda” içindekilerde doğru yazılmışken, bölüm sayfasında “Edebiyat: Hiç beklemediğiniz anda” diye yazılmış. Vallahi etkilendim ve çok sevdim ben bu halini. Gördünüz mü bakın, bazen bir tashih hatası nelere kadir oluyor. Evet; “Edebiyat: Hiç beklemediğiniz anda”…
Kitaba ad olan Nietzsche sadece bir yerde ve konu içinde geçivermiş. Nietzsche’nin ölüm konusundaki düşünceleri yer almıyor yani. Buna rağmen kitaba ad olarak seçilmesi Nietzsche’den naşi şen felsefe, felsefespri yapılmaya çalışılması sanırım. Kitabın adının tam olarak sırrı ise şu fıkrada gizli. Bu felsefe şenliğini kaçırmamanız için buradaki felsefespriyi yakalamayı size bırakıyoruz, zevkle:
Heidegger ile bir hipopotam Cennet Kapısı’na gelirler ve Aziz Peter, “Çocuklar,” der, “bugünlük sadece bir yerimiz kaldı. O yüzden hanginiz ‘Yaşamın anlamı nedir?’ sorusuna en iyi yanıtı verirse içeri onu alacağım. Bunun üzerine heidegger, “Varlık’ın kendisini düşünmek açıkça bütün metafizikte olduğu gibi yalnızca varolanlar aracılığıyla ve kendi temelleri bakımından yorumlandığı ve temellendirildiği ölçüde Varlık’a aldırmamayı gerektirir,” der. Hipopotam daha hiçbir şey diyemeden Aziz Peter elini hayvanın omzuna atar: “Hey, hipo! Bugün şanslı günün!”