Yordam, Sayı:25, sayfa: 221-222
Yaşadığımız ülkenin, Türkeli’nin birçok sorunları var, biliyoruz, bizi bu sorunların hemen hemen hepsinin ilgilendirmesi gerekir, ilgileniyoruz da bunlarla, ama yetkiyle konuşacağımz alan hangisidir, daha doğrusu hangi alanın adamı olmayı düşünüyoruz, hazırlıklarımızı hangi alanda yoğunlaştırıyoruz? Bu sorulara karşılık verdik mi, bizi başka sorular bekliyor: Çalışmakta olduğumuz alanın özellikleri nelerdir? Bu alanda neler yapılmıştır? Yeterli midir? Neler yapılmalıdır? Bugünkü edebiyat ortamı nedir? Bizden ne bekler? Başka sorular da var bizi bekleyen: Günümüzün insanı mıyız? Çağın insanı olmak için ne yapmalı? Böyle bir insan olarak edebiyata nasıl yaklaşabilirim? Tavrım ne olur? Çağdaş insan olmakla Türkeli’nin insanı olmayı nasıl kaynaştırabilirim?
Birçok sorular soruyoruz ya, bu ortamda bunları gerçekten düşünebiliyor, düşündüklerimizi uygulayabiliyor muyuz? Düşündüklerimizi geliştirebilmenin yollarını bulabiliyor muyuz? Acıklı sorulardan birkaçıdır bunlar.
Tartışılan sen-ben’e dökülen sorunları, bu havadan kurtarmak, bunların çözümlemelerini yapmaya çalışmak, belki kurtulmanın bir yolu olabilir.
İlkin şunu belirleyelim: Bu ortamdan rahatsızsanız, edebiyat ortamının gelişmekte olduğunu değil de, gün geçtikçe yozlaştığını, dergilerin bu ortamı kokuşturmakta gün geçtikçe daha çok rol aldığını seziyorsanız, buna karşı ne yapabilirsiniz? Bir görüş diyor ki, tek başıma buna karşı çıkarım, o dergilerde bunu değiştirmeye çalışırım. Bu çok iyi niyetli bir davranıştır. Olanaklı mıdır ama, biraz da bunu deşelim.
O dergilerde yazmakla, tavrınızı belirgin kılmanın yollarını yavaş yavaş yitirmeğe başlarsınız. Bu şundan ileri gelir, o dergide öbeklenen yazarlarla isteseniz de istemeseniz de birtakım ilişkilere girersiniz bu doğal bir sonuçtur. Bu ilişkiler ise çoklayın insanın kendi gelişmesinin kuyusunu kazar. Nedenleri var bunun da: yetişmemiz, genellikle alışkanlıklarla öğretim yapan öğretmenlerin elinden geçmiştir, çevremiz, ailemiz de genellikle bizi geleneğin, düzenin birer uydusu olabilecek şekilde koşullandırmaya çalışmıştır. Her nasılsa bu koşulllanmanın bir yeri yırtılmıştır, bize verilen ilk biçim yaşarken edindiğimiz, sezgiyle edindiğimiz birikimlere ters düşmeye başlamıştır. En tehlikeli dönemdir bu: Kurtulduğumuz ve kurtulamadığımız şeyler vardır. Burada iki yol var: Ya sezgilerinizi geliştirmenin yollarını arayacaksınız, ya da bu sezgileriniz, tepkiniz bir bilinçlenme sürecine varmadan, varamadan, bugünün ortamı tarafından abluka edilecek, sizi kıskıvrak yakalayacak, gelişmeniz özlenen düzeyde, gerekli düzeyde değil, sizi azaltan bir düzeyde işleyecek, kendiniz olamayacaksınız.
Sezgiyi bilinç düzeyine ulaştırabilmek için sizin sezgilerinizi paylaşan insanlarla, sizin gibi düşünenlerle, düşüncelerinizi geliştirmeğe zorunlusunuz. Ancak böylelikle edebiyatı bulunduğu düzeyden ayırabileceğinizi anlarsınız. Kendinizi geliştirebilmek için ise birlikte olduğunuz kişilerle durmadan yeni araştırmalara birbirinizi zorlayacaksınız. Birçok sorular soracak, bunların karşılıklarını birlikte arayacaksınız. Bir varoluş sorunudur bu. Sizin varlığınız yanıbaşınızdaki arkadaşınızın varlığına dayalıdır. Ancak böylelikle varoluşunuz haysiyetli olabilir, kendi özel yerini geliştirebilir ve koruyabilir.
Edebiyatta kişisel başarı olmaz mı? Olmaz mı, elbet olur. Bir şiirde, bir öyküde yani yaratıcı ürünlerde olur bu. Bir yaratıcı ürünün iyi olması ise edebiyat ortamını iyileştirmeğe yaramaz. Tersine çoklayın o şiirin hemen değerlendirilemediği, değerlendirilmesi için yeterli ölçütlerin geliştirilemediği görülür. Böylellikle ters bir durum işleme koyulur, iyi şiir, iyi öykü değerlendirilmekte gecikilir, bu da kokuşan edebiyatın daha uzun süre geçmesi anlamına gelir.
Bir dergide toplanmak, bir dergide yazmak kuşkusuz tek çıkar yol değildir. Hatta bir yol bile değildir. Salt bir başlangıçtır o. Eğer toplandığınız dergide siz, kendi düşüncelerinizi geliştirebileceğiniz yolları kuramıyorsanız, bugünkü ortamın niteliklerini saptamak yoluna girmiyorsanız, dahası bu ortam içinde yerinizi düşünmek eylemine katılmıyorsanız, boştur bir dergide toplanmanız. Ama böylesi bir toplanma, bütün bu işleri düşünebilmenin ilk tohumunu taşır, sonra asıl işlere yöneleceksiniz. İşinizi iyi bileceksiniz, üstelik topluluğunuz tarafından iyi deneteleneceksiniz, aksaklıklarınızı kendinizle aşacaksınız. Çevrenize de gözlerinizi kapamayacaksınız, sizden öncekileirn neden tükendiğini, neden edebiyat ortamını işletemeyeceğini iyi kavramaya çalışacaksınız, üstelik onların tükendikleri düşüncesini bir çivi gibi kafanıza çakacaksınız, artık onların yaşamasının da sizin sırtınızdan olduğunu iliklerinizde duyacaksınız. Bu duygu sizi gittikçe araştırıcılığa, bozuklukların irdelenmesine itecek. Araştırdıkça da kendi yerinizi iyi göreceksiniz.
Kimi genel sözler, yazılar vardır, ilk bakışta doğru gibi gelir. Gençler için en aldatıcı olanlar onlardır. Genellemeler, bugün için çokça bildik düşünceler taşırlar. Tembel olduğumuz bir yana seslenirler. Biz, bizce olan doğruyu bulmak zorundayız. Bugüne dek bize aktarılan bilgi ve değerlendirmelerden kuşkulanmasını bilmeliyiz. Genellemeleri okumadan önce tek tek o sorunları ele alıp bizler çözümlemeye çalışmalıyız. Böylelikle, kimseye kapılmadan, sorunları ilkin biz düşünme ve deşme olanağını kendi elimizde tutarız. Yanılgılara daha az düşmenin, kendi bakışını kurabilmenin bir yolu bu.
Edebiyat ortamının bozukdüzen işleyişinden hep yakınıyoruz. Ne var ki, bir türlü bu düzenin dışında, daha başka bir düzeni kurma yolunda başarılı olamıyoruz. Bunların birçok nedenleri var, nedenleri ne olursa olsun, bu nedenlerin farkına varmak, böylelikle değiştirme sürecine bilinçle katılmak gerekiyor. Açık bir bilinçle kendilerine sahip çıkmaya geçmeyen genç arkadaşların, eğer kendileirni sürekli aldatma eylemine girmezlerse, yakın bir gelecekte anlayabilecekleri bazı şeyler olduğunu sanıyorum. Kimse onlara bir tek dergide örneğin Yordam’da toplanalım demiyor. Kendileri bu dergiye karşı olabilirler ama işte kendileri olarak bu karşı koyuş içinde kendilerini kurmaları gerekiyor. Bunun için de herhalde kendi örgütlerini düşünmeleri, amacın gerektirdiği tavrı eskiye bulaşmadan aramaları gerekiyor. Bunu yapabilirlerse, bizi de düzeltebilirler, edebiyat ortamının daha düzgün işlemesinde de bir sorumluluk ve görev yüklenmiş olurlar. Herhalde “icazetli” bir genç kuşak olmanın ardında daha çok dolaşmayacaklardır. Bunu da yakında görmek olanağını bulacağız.
Gönlüm öyle istiyor ki, birbirimize karşı olsak da, edebiyat ortamının kurulabilmesi, düzgün bir raya oturtulabilmesi için birbirimize destek olmalıyız, bizce olan yanlışların nedenlerini göstermeliyiz, yapılması gereken işlerin neler olduğunu ve neden öyle yapılması gerektiğini açık seçik gösteren çalışmalara açılmalıyız. Hesaplaşmamız düne karşı olmayacak, iyi bilelim bunu, yarına karşı olacak, yarına çok suçlu kalmamayı istemiyor muyuz?