Yayın yönetmenliğini şair Osman Çakmakçı'nın üstlendiği Haşhaşi, geçtiğimiz günlerde çıktı.
Haşhaşi’nin çıkış amacı ana akım dışında yer alan imzalara, fikirlere ve eserlere yer vermek. Haşhaşi, edebiyatımızın marjlarında, o tehlikeli ve tekinsiz alanda dolaşanlar ve orada yaşadıklarını yalın ve iletmek amacıyla dışavuranlara yer verecek. Biçimsel söz oyunları, biçimsel fantezilerden uzak durulacak. Bu çerçevede “90’lı Yılların Şiirinde Öznenin Varlıksal Durumu” adlı yazıyı kapağına çıkaran bu derginin ilk sayısında şiirleriyle Lâle Müldür, Levent Yılmaz, Elif Sofya, Ali Karabayram, İrfan Yıldız, Süreyya Evren, Osman Çakmakçı, Murat Uyurkulak ve Hilmi Tezgör; hikâyeleriyle Aslı Erdoğan ve Semra Topal, yazılarıyla da Hüseyin Kıran, Yaşar Güneş, Halil Turhanlı, Yves Bonnefoy, Osman Çakmakçı ve Sören Kierkegaard yer alıyor. Dergide aynı zamanda Ali Karabayram ile yapılan kısa bir söyleşi de bulunuyor.
Yorumlar
Dergiyi ben de gördüm,
Puanlar: 13
‘yukarı’ dedin
Dergiyi ben de gördüm, hayırlısı. Fakat bana hiç de yeni isimler sunuyor gibi gelmedi (Böyle bir iddiaları var gibi, eğer yoksa o zaman yeni bir dergi olmanın pek de anlamı kalmıyor.) Daha çok aynı isimlerin bir başka ortamda toplanması gibi. Bekleyip göreceğiz şiire ne getireceklerini...
İkinci sayı beklerken Haşhaşi
Puanlar: 16
‘yukarı’ dedin
İkinci sayı beklerken Haşhaşi dergisi yeniden 1. sayı olarak çıkmış. Boyut değişmiş yenilenmiş. Derginin bir sunusu yok bu kez. Ama ağustos 2009'da Rahmi G. Öğdül'ün Osman Çakmakçı'yla Açık Radyo için yaptığı uzun bir söyleşi var. Söyleşiden açıklayıcı bir bölüm: ... ... Şimdi 2009 yılının ağustos ayının sonlarında Haşhaşi diye bir dergi çıkarmanın anlamı nedir? Yani birkaç arkadaşla birlikte biz bu dergiyi çıkararak ne yapmaya çalışıyoruz, ne yapmış oluyoruz? Daha önceden, yani bundan 10 sene önce, 80 sonrasının o karanlık dönemlerinde bile bir şey yapmanın kendi başına bir anlamı vardı. Ama şimdi yaptığımız şeyi kendimiz anlamlandırmak zorundayız. Şimdi ne yaparsak yapalım kendi başına bir anlamı yok. Biz onun sahip olması gereken anlamı önceden tasarlayarak, bir virtüöziteyle onunla bütünleştirmek zorundayız, zorunda kalıyoruz. Bu tabii ki bir sıkışmışlık demek. Yani şöyle söylüyorum ben, beden sanatı derken, aslında sıkışmışlık bedensel bir sıkışmışlıktır, nefes alamazsınız, kalbiniz çarpar, bunalırsınız, bütün bunalımlar zaten böyledir, bedensel bir bunalım geçirirsiniz, çığlık atmak istersiniz, bir şey yapmak istersiniz, işte bu dergi de aslında bizim bunalmışlığımızı simgeliyor. Sıkışmışlığımızı dışa vurabildiğimiz bir mecra haline getirebilirsek bu dergiyi, o zaman kendimizi ifade etmiş olacağız. Bu da şu demek; yani, biz herhangi bir siyasi ideolojinin sözcüsü değiliz. Ama bana sorarsan, ben tabii ki sol görüşlüyüm, ama öncelikle şairim, şiir yazan birisiyim, şiir yazan bir insanın da ilkel duyularını ön plana çıkarması gerekir, yani çünkü herhangi bir düşünsel sistem kendi sisteminin dışında kalan gerçeklerin üzerini öretebilir. Ama şair her zaman uyanık kalmalı ve sistemin, düşünsel sistemin açıklarını hissederek onları ortaya vurmalıdır. Bizim de bu dergide yapmaya çalışacağımız şey bu olacak. Bir de yürürlükteki şiir anlayışına tamamen karşıyız. Şiir bizim için bir “yüksek sanat” biçimi değildir. Hatta sanat bile değildir. Şiir bir tür dışa vuruştur, kendini dışa vuruş. Sanat formunun sınırları içindeki şiir biçimleri bizim için yeterli değildir. Biz şiir olmayan bir şiir, deneme olmayan bir deneme, felsefe olmayan bir felsefe, sanat olmayan bir sanat yapmak istiyoruz. Dolayısıyla aslında en devrimci şair şu anda hiç şiir yazmayan şairdir. (Bu sözü yakın daha sonra da duymuştuk Gerçek anlamda şair… ... ...
not: ilk ilk sayıda özellikle vurgulanan "ana akım" konusu da söyleşide yine gündeme geliyor. Bu “ana akım” da hep belirsizdir biraz, bir tane midir çok tane midir… Haşhaşi ana akımın dışında şiirler ve şair-yazarlarla yol alıyor, alacak deniyor. Osman Çakmakçı'nın dergide yer alan "Deli Sarı" şiirinden kısa bir bölüm: … … II . Dünya yuvarlak değil Irmak denize kavuşmuyor Yol bir yere varmıyor Deniz mütemadiyen karaya vurmuyor Ağaç âh o kimsesiz göğe uzanmıyor Kimse kimseyi sevmiyor Kimse kimseyi anlamıyor Zifiri karanlık aynada Sır sûreti tutmuyor Ne yandan baksam Boşluk sızmıyor Uzattığım ellerim Ellerine uzanmıyor Dünya yuvarlak değil Dünya dönmüyor. ... 16 Aralık 2009
Bütün o koca koca lafları
Puanlar: 8
‘yukarı’ dedin
Bütün o koca koca lafları ettikten sonra birisi, bir şair, nasıl olur da, bizi şaşırtmayan kelimeleri dizmek için didinip durur, yanyana? sen koysana ortaya en afilisinden bir fatura, bir tekzip, senin yaşadığına, bedeninin falan herhangi bir yere dokunup, oradan kav aldığına falan bizi inandıracak bir delili? Irmaklardan, karanlıklardan falan bize ne? O ırmak ırmak değil zaten, bulut bulut şeklinde değil, ne bileyim Dünya bir gezegen olarak illa ki dönüyor, dönmediğinde dair kanıtın da yok.
Ağaç ve ah geçecek içinde ve sen hala "sanat olmayan sanat"ta ısrar edeceksin? Ana akım şiir seni ham yapar bir kere, çünkü o bunun için var, öyle değil mi?
"Bir de yürürlükteki şiir anlayışına tamamen karşıyız." Zaten bu bir aksesuar, bir yan ürün/iddia? Neyle karşısın?
ne oldu haşhaşi'ye?
Puanlar: 22
‘yukarı’ dedin
ne oldu haşhaşi'ye?
arkası gelmeyen, geleneksel
Puanlar: 34
‘yukarı’ dedin
arkası gelmeyen, geleneksel birinci filan filan festivali'nin akıbeti gibi galiba...
@#4 bu yaşantıya dergi -hele
Puanlar: 6
‘yukarı’ dedin
@#4 bu yaşantıya dergi -hele matbu olarak- gereksiz ve fazla bana göre. ülkede dergilerin sürekli olabilmesi için gerçekten Kapital'e ihtiyaç var çünkü. Ve iddialar ne olursa olsun, bir dergiyi ortadan kaldıran şey iddiasının arkasını bir türlü dolduramayan finansal tablo: çünkü genelde onun yerine geyikli kilim var duvarda.