Osman Özbahçe, Gerçek Hayat dergisinde yazmış, Mustafa Celep dünyabizim'e haber yapmış: ... ... Düşünce dergisi yok
80’lerden sonra düşünce dergilerinin yerini edebiyat dergilerinin aldığı görüşünde Özbahçe. ‘Bugün, özellikle İslamcıların, bir tane bile düşünce dergisi yok.’ Düşünce dergilerinin yokluğunun sebebini de siyasetten uzak durma kompleksi olarak belirliyor yazar. Yine de tartışmaya açık bir görüş. ... Dergilere özgü fark ortadan kalktı
Dergilerin rutinleşmesi, her derginin kendine özgü farklılığını ortadan kaldırdı. Yazara göre edebiyat dergilerinin rutinleşmesine sebep, çok partili hayat ve paranın bu geçişten sonra belirleyici olması. ... İstanbul telefonlara çıkmıyor
Özbahçe, rutini kıran bütün hareketlerin 10 yıldır Ankara’dan geldiği görüşünde.
‘Rutini kıran bütün hareketler 10 yıldır Ankara’dan geliyor. 2000’den bu tarafa Ankara İstanbul’un önüne geçti. Kökler, Karagöz, Ücra, Heves, Aşkar, Karayazı, Kertenkele türünden dergileri karşılayabilecek bir cevabı yok İstanbul’un.’
Yazarın, İstanbul’un entelektüel kalite bakımından karşılayamadığı dergiler arasında Kertenkele edebiyat ve düşünce dergisini de anmış olması, Kertenkele’nin birikimli ve güçlü bir dergi olduğunu kanıtlar nitelikte. Bunu artı parantez olarak ifade etmiş olalım.
... Merkez kayboldu
Özbahçe söz konusu yazısında merkez-taşra tartışmasına dair ilginç fikirler öne sürüyor. Nitelikli dergicilik ve merkez-taşra tartışmasında temel bir ölçütü var yazarın: Entelektüel kalite.
‘Son zamanlarda merkezle taşranın ayrımının ortadan kalktığını ileri süren yazılar çoğaldı. Ben merkezin kaybolduğu kanaatindeyim. Bugüne kadar merkezi tutanlar bu vasıflarını kaybettikçe, bunların yerini alması beklenenlerin de merkezi dolduracak vasfı taşımadıklarının açığa çıkmasıyla, merkez ciddi bir boşluk yaşamaya başladı.’
... Şiir ve eleştiri şart!
Bizim de gördüğümüz kadarıyla, dergi çıkaranların, şiir eleştiri söz konusu olduğunda yeterli entelektüel kapasiteye sahip olmadığını söyleyebiliriz. Hangi kesimden olursa olsun çıkan dergilerin oluşturdukları dosyalar benzer konuları ihtiva ediyor. Ve ciddi bir eleştirel birikimden yoksunlar. Şiir eleştirisini nazarı itibara almıyorlar. Şiir üzerine düşünmüyorlar. Şiirin temel sorunları gibi bir dertten yoksunlar. Siyasetten oldukça uzaklar. Yazılan yazıların birçoğu Türkiye gibi bir ülkede yaşıyor olmaktan bihaber yazılar. Türkiye’nin meseleleri endişe konusu edilmiyor.
Yorumlar
Özellikle bu merkez konusu
Puanlar: 25
‘yukarı’ dedin
Özellikle bu merkez konusu muallakta biraz aslında. Mesela merkez'den kasıtın ne olduğuna bakıyoruz: İstanbul. Ve de merkez kaybolsa da merkez hissi kaybolmadığı için İstanbul'un yine de bir "muhatab" olduğunu da anlıyoruz. Sonra daha basit bir soru sorabiliriz: Merkez kaybolur mu ya da Merkez yok olur mu? Yoksa merkez değişir mi? diye düşünüyorum. Ve daha çok, merkezin yayıldığını hatta İstanbul dışındaki dergilerin kendi içlerinde Merkeze dönüştüklerini bir adım daha ileri gidersek pek çoğunun kendisini Merkez ilan ettiğini görebiliriz. Bu da ortada bir sürü Merkezcikler oluşmasına neden oluyor. Ama bugünlerde burda sözü geçen "Şiir kamusu"nu da hatırlarsak, aslında tam da bu "şiir kamusu" da bu merkezlerin etrafında toplan mıyor mu? Ayrıca tekmerkezin ortadan kaybolması da bölünmeyi artıyor ve temassızlık doğuyor. Kendi merkezin, kendi etrafın, kendi şairlerin, kendi kahramanın, kendi okurun oluyor.. Yani "şiir kamusu" da çatıyı çökertebilecek konularda göstermelik bir şekilde yan yana duruyor. Nedir bunlar yıllıklar, ödüller vs...
Osman Özbahçe çok temel şeylerden söz etmiş tabii.. Sadece Düşünce dergisi derken bile, tam kasıtın ne olduğu belirsiz. Siyaset ilişkisi hep tartışılmıştır ama bağlanamamıştır bir türlü ya da dozajı belirlenememiştir... Yani yazının tamamına bakmak lazım galiba...
Ama sonuçta kaybolan Merkez değil de tam tersine Taşra gibi geliyor bana...
(ç)evre
Puanlar: 10
‘yukarı’ dedin
Ankara'nın 60'larda yataklık ettiği, kısmen büroratik bağlantıların da etkisi ile öncülük ettiği, Garip'in Cumhuriyet dönemine damgasını vurduğunu düşünürsek, şiirde İstanbul'un ne anlamda bir merkezlik iddiası var, orası biraz tartışılır artık. İstanbul her bir haltın merkezi zaten, sahip olduğu tarih ve ticari kapasite ile birlikte. İstanbul'u bu anlamda geçebilmiş kent yok ülkemizde ve çevremizde. 160 milyar dolarlık bir iş hacmi, 15 milyona yaklaşan insan kalabalığı falan düşünüldüğünde hele. Ama yine de Özbahçe'nin umutla söylediği şey, fiiliyatta var mı bakmak gerek. Anadolu tirajı ile kalkınan dergi var mı, ben bilmiyorum. Varsa da herhalde edebiyat dergisi değildir. Kaldı ki İstanbul merkezli yayınlar da aynı sıkıntıları çekiyor. İstanbul'da dağıtmadığınız zaman derginiz işe yaramıyor, tartışma yaratmıyor, birilerinin eline geçmiyorsa, konuşulmuyor. Aynı şekilde eskiden çevre olarak bilinen çevrelerin eline geçen mecra imkanlarını düşünelim, var mı çevreyi kasıp kavuran, lokal bir olay?
Taşra'nın merkezi taklid etmesi sonucu bugün herhangi bir kasaba, Mcdonalds, alışverişmerkezi, dükkan karışımı bir caddeye sahip oldu. Bakın, her yerde var bu. Ama örneğin kitapçı sayısı İstanbul kadar var mıdır? Ankara'da bile kitapçı sayısı çok az. Öyle her yere dağılmış falan değil.
O yüzden taşranın kurban gittiği şey merkezin iştahı değil, sanki taşranın merkeze özenme iştahı gibi görünüyor bana. Tabi bu da uzun uzun tartışılabilir, fakat, rakamlar ortada.
Böylece bu konu gittikçe
Puanlar: 24
‘yukarı’ dedin
Böylece bu konu gittikçe önemsizleşiyor da.. Yanlış anlaşılmasın tabii, mesela "temassızlık"tan söz ederken bunun merkezsizlikten kaynaklanan bir sorun olduğunu söylemek istemiyorum. Temassızlık gerçekten kötü. Bu okunmamaktan başlayıp, önemsememeye hatta aksi tarafların bile birbirinin umrunda olmamasına dönüşüyor. Bir ölü toprağı serpiliyse bugün, bunun nedenlerinden birisi de bu bana göre...
Ve tabii taşranın da kurban gittiği bir şey yok. Taşra konusunu konuşmuştuk birçok sebeple önceden. Serkan'ın da söylediği gibi, taşra özlemini gideriyor. Büyüyüp Merkez olmak istiyor... Üstelik İstanbul'un da kendi taşraları mevcut. Burda Beyoğlu ve Kadıköy, başka bir iç merkez olarak Üsküdar dışında (orda da her kitabevinde değil birkaç yerde) da zor bulunur dergi filan.
Hani burda mesela İstanbul il sınırları içerisinde kalan, boğazdaki Arnavutköy'e hiç mi hiç benzemeyen, içinden geçmek durumunda kaldığınız da evlerin, yolların haline, insanların yaşantılarına baktığınızda, son yıllarda inanılmaz göç alan, yoksunluğun ve yoksulluğun diz boyu olduğu, burası da mı "Arnavutköy" dediğimiz başka bir "Arnavutköy" var mesela.. En çarpıcı örneklerden birisi... Sultançiftliği'dir, Cebeci'dir, Beylikdüzü'dür vs... Biraz açıldığınızda, her yönde her yönden taşrayla da karşılaşılır zaten. Neyse, burdan konu başka yerlere, nedenlere kayar elbette...
Ama sonuçta geçen gün Enis Batur yazısında da gözümüze takılan periferi-merkez; taşra-merkez... Yok artık.. Zihinlerdeki taşra ise ümitsiz...