Resimsiz resim kitabı— Aydınlanmanın nesnel eğilimi, imgelerin insanlar üzerindeki egemenliğine son vermekti; ama bu nesnel eğilim öznel karşılığını bulamadı: Aydınlanmış düşünce imgelerden kurtulma yönünde ilerlemiyordu. İmgelere saldırı, metafizik İdea'dan sonra, bir zamanlar rasyonel sayılan ve düşüncenin gerçek bir çabayla ulaştığı kavramları da karşı durulmaz bir zorunlulukla tasfiye etmekle birlikte, Aydınlanma tarafından ortaya salınan ve düşünmeye karşı bağışıklık kazanan düşüncenin kendisi şimdi ikincil bir figüratiflik ediniyor – ama imgelerden veya kendiliğindenlikten yoksun bir figüratiflik.
İnsanların birbirleriyle ve eşyayla ilişkilerinin artık iyiden iyiye soyutlaştığı bir ortamda, soyutlama yeteneği silinip gidiyor. Şema ve sınıflandırmaların kapsadıkları verilere yabancılaşması ve işlenen malzemenin bireysel deneyime sığdırılamayan akılalmaz hacmi, bilginin aşılmış sanılan duyusal göstergelere sürekli geri-çevirisini zorunlu kılıyor. İstatistikleri baştan sona kaplayan o hiyeroglif benzeri küçük insan veya ev şekilleri, sadece sunumu kolaylaştıran rastlansal yardımcı öğeler olarak görünebilir her tekil durumda. Ama sayısız reklamı, gazete şablonunu ve oyuncak figürünü o kadar andırıyor ol¬maları rastlantı değildir. Temsil, bunlarda, temsil edilene üstün geliyordur. Gözü dolduran, basitleştirici ve dolayısıyla sahte kavranabilirlikleri, düşünsel süreçlerin kendi anlaşılmazlıklarını desteklemektedir; şekillerin sahteliği de –düşüncesiz ve kör kapsayıcılıkları-- bu anlaşılmazlıktan ayrı tutulamaz. Her yerde her zaman varolan imgeler aslında imge değildir; çünkü genel, ortalama ve standart modeli benzersiz ya da özel bir şey gibi sunmakta ve böylece onu alaya almaktadır. Tikelin tasfiyesinin kendisi de sinsi bir hileyle tikel bir şeye dönüştürülüyordur. Tikellik isteği henüz gereksinim aşamasındayken tortulanmaya uğramıştır ve şimdi kitle kültürü tarafından çizgi-bant modeline uygun olarak her yerde yeniden-üretilmektedir. İlüstrasyonlar almaktadır eskiden adına tin denilen şeyin yerini. Sorun, insanların kendilerine kısaltılmış biçimde gösterilmeyen ve zihinlerine kazınmayan şeyleri hayal edememelerinden ibaret değildir. Eskiden zihnin özgürlüğünün olgulara çarpma ve onları infilak ettirme yolu olan nükte bile ilüstrasyonların bir parçasıdır şimdi. Dergileri dolduran resimli nüktelerin çoğu amaçsız ve anlamsızdır. Gözü değinilen durumla yarışmaya davet etmekten başka işlevleri yoktur. Bu türün sayısız ömeğiyle karşılaşmış olan kişinin, "olup biteni", durumun kendi içindeki anlamlılık anlarının açılımından daha büyük bir hızla kavraması beklenmektedir. Böyle resimlerle sahneye konulan ve sonra da dersini iyi öğrenmiş izleyici tarafından durumun bir anda tartılması ve eşyanın içsiz egemenliğine dirençsizce boyun eğilmesiyle yeniden sahnelenen şey, her türlü anlamın gereksiz yük olarak bir yana atılmasıdır. Zamanımızın nüktesi, amaçlılığın intiharıdır. Bunu en gevrek anlatabilen kişi, kendi gaddarlık hesapları da hayli kabarık olan bir kahkahacılar kolektifine kabul edilmekle ödüllendirilir. Böyle nükteleri düşünerek anlamaya çabalayan kişiyse, olayların dörtnala temposunun gerisine düşer çaresizce: En basit karikatürde bile tıpkı çizgi filmlerin sonu gibi çılgın bir hızla olup bitiyordur her şey. Gerileyici ilerleme karşısında akıllılık da aptallığa dönüşür. Düşünceye kalan tek kavrayış, kavranmaz olan karşısında duyulan dehşettir. Bir diş macunu güzelinin gülümseyen afişiyle karşılaşan düşünceli kişi, kızın parlayan dişlerinde nasıl işkencenin sırıtışını görüyorsa, her nüktede, hatta her resimli sunumda da öznenin ölüm fermanını okuyacaktır – öznel aklın evrensel zaferiyle kesinleşen bir ferman.
(ss. 145-146)