“Semeiotike” (Eleştirel Bilim Semiyotik, 2: Semiyotik ve Üretim)’de Julia Kristeva: “Toplumsal bir şekilde tüketilen ve dağıtılan iletişim açısından, çalışma, her zaman bir kullanım ya da değişim değerine sahip olmuştur... Bu çalışma her zaman için bir değerle ölçülmüştür yoksa başka bir şeyle değil. Değerse, üretim için gerekli olan toplumsal zaman miktarıyla ölçülmektedir. Ancak çalışmanın değer dışı bir anlama sahip olabileceği (Marx bu olasılığı çok kesin hatlarla çizmiştir) yani zincirleme giden iletişim zinciri içinde üretilen ve dolanımı sağlanan mal dışında kalan bir başka uzam tasarlayabilmek de mümkündür. Çalışmanın hiçbir değer ve anlama sahip olmadığı böyle bir sahnedeyse ancak bir Beden’le bir Harcama’dan söz edilebilir...”
Marx “Kullanım değerleri ya da bir başka deyişle malların bedenleri madde ve çalışmanın bir araya getirilmesiyle ortaya çıkmaktadır... Öyleyse maddi servetle, kullanım değerlerinin tek kaynağı çalışma değildir. Çalışma onların babasıdır, toprak ise anaları.” “Sonuç olarak yararlı olma özelliği göz önüne alınmadığında her türlü üretici etkinlik insan gücünün harcanması anlamına gelmektedir.” (Kapital, Pleiade, II s. 570-571)
Marx’ın düşüncesinde gerçekten de yararlı amaçlara sahip üretici çalışmanın dışında yer alan farklı bir çalışma (ekonomi politiğin sınırları içinde kalan bir değer olarak çalışmanın kodlanmış tanımı ve insani amaçlara sahip antropolojik tanımı) kavramı var mıdır? Marx’ın beden (vücut), harcama, anti-değer, yararlı-olmama, amaçlı-olmama, vb. şeyler konusunda kesinlikle farklı bir görüşe sahip olmuş olması Kristeva’nın hoşuna gidebilir, hatta ona o zamanlar henüz hayatta olmayan Bataille’ı bile okutmuş olabilir. Bu onun sorunu - bunları söylemesiyle unutması bir olmaktadır çünkü Marx’ın üstünde kafa yormamış olduğu bir şey varsa o da harcama, kayıp, kurban etme, savurganlık, oyun ve simgesel düzeydir. Üretim konusunda kafa yoran Marx (hiç yoktan iyidir) bu işi değer terimleriyle yapmıştır.
Bundan kurtulmak mümkün olmamıştır. Bu mutlak çerçeve içinde Marksist çalışma: değer üreten rasyonel bir etkinlik olarak, doğal zorunluluğun, diyalektik bir şekilde aşılıp geçilmesi olarak tanımlanmaktadır. Çalışma maddi bir toplumsal zenginlik üretmektedir. Bunun doğal zorunlukla dalga geçen ve değerin tam tersine yapısal bir bozulma ya da yıkıma uğrayıp, yasak çiğneme ya da harcama üstüne oturtulan simgesel zenginlikle hiçbir ilişkisi yoktur. Hatta birbiriyle bir ilişkisi bulunmayan bu iki zenginlik kavramı birbirlerini dışlamaktadırlar. Onlar arasında transfer cambazlıkları yapmaya kalkışmanın bir alemi yoktur. Bataille’ın sözünü ettiği “kurbanla (bağışla) ilgili ekonomi” ya da simgesel değiş tokuş, ekonomi politiğin (yani onun tamamlanmış biçimi sayılan eleştirisinin) dışında kalmaktadır. Oysa ekonomi politiğin malı kendisine iade edilmelidir. Çalışma kavramı ekonomi politikle aynı töze sahiptir ve bu yüzden başka bir çözümleme alanına devredilemez. Özellikle de ekonomi politiği aşıp geçtiğini iddia eden bir bilimin nesnesi olamaz. “Gösterge çalışması”, “metinler-arası üretici mekân”, vb. şeyler karmaşık metaforlardır. Oysa sorun değerle, değer-olmayan arasında bir seçim yapmaktan ibarettir. Çalışma kesinlikle değere aittir. Zaten bu yüzden Marx onu da (aynen üretim ve üretim gücü, vb. kavramlar konusunda yapmış olduğu gibi) ideolojik bir kavram gibi radikal bir şekilde eleştirmiştir. Öyleyse çalışma kavramını tüm o karmaşıklığıyla bir başka yere taşıyarak devrimci bir kavram olarak genelleştirmeye kalkışmak anlamsız bir girişimdir.
J. Kristeva’nın Marx’tan yaptığı alıntılar kesinlikle onun kendilerine yüklemeye çalıştığı anlamlara sahip değillerdir. Çalışma/baba ve toprak/ana adlı doğurgan bileşim yoluyla açıklamaya çalıştığı zenginliğin oluşum süreci “normal” bir üretici/yeniden üretici şemanın gözden geçirilmiş biçimidir - insanlar çocuk yapmak için sevişir yoksa keyif için değil. Burada metafor yeniden üretici bir doğurgan cinselliktir yoksa zevk alma adına gerçekleştirilen bedensel bir harcama değil! Bu zaten bir ayrıntıdır. Marx’ın sözünü ettiği insan gücünün “harcanması” Bataille’ın dile getirdiği anlamda salt bir kayıp, simgesel (içtepisel, libidinal) bir harcama değildir. Bu yine ekonomik, üretken bir harcamadır çünkü şu diğer üretici güç olarak anılan toprak (ya da madde)la çiftleşerek, doğumuna neden olduğu insan gücünün kesinlikle harcanmasını amaçlamaktadır. Bu yararlı bir harcama, bir yatırımdır; yoksa vücut güçlerinin gelişigüzel bir şekilde ve hoyratça boşa savrulması, ölümle oynanan bir oyun, bir arzu edimi değildir. Üstelik bu “bedensel harcama”nın karşılığını (cinsel ya da diğer) oyunda olduğu gibi başka vücutlarda, yankısını ise kendini harcayan bir doğada bulması söz konusu değildir. Çünkü simgesel değiş tokuş bunun üzerine oturtulmamıştır. Çalışma sırasında harcanan bedensel güç asla bir karşılıklılık ilkesi üzerine oturmadığı gibi doğanın verdiği, doğada yitirilen ya da doğa tarafından iade edilen bir güç de değildir. Çünkü bu doğayı “vermeye zorlayan” bir çalışmadır. Öyleyse ilk andan itibaren ister bağış isterse harcama düzenine ait olsun, böyle bir harcama anlayışı her türlü simgesel değerlendirmenin karşıtı olan bir değer yatırımı, bir değerlendirme biçimidir.
Değerin ötesine geçen J. Kristeva çalışmanın yeniden tanımlanıp tanımlanmaması gerektiğini tartışmaktadır. Aslında, Marx için değeri belirleyen çizgi, J.J. Goux’nun da bu konuyu yeniden gözden geçirirken değinmiş olduğu gibi, değişim değeriyle kullanım değeri arasındaki çizgidir: “Kullanım değerinin üretiminde çalışma süreci nitelik düzeyinde ele alınmaktadır. Belli bir amaca hizmet eden üretim araçlarına bağlı bir etkinliktir. Belli yöntemler kullanmakta ve sonuçta ortaya işe yarayan bir ürün çıkmaktadır. Oysa nitelik düzeyinde aynı süreç ancak bir değer üretim süreci olarak ele alınabilmektedir... Söylenmeye çalışılan şey çalışmanın yapması gerekeni yapabilmek için ihtiyaç duyduğu zaman dilimidir…” (Kapital, I, VII). Çünkü bu durumda değer ancak değişim değeri adlı ikinci aşamada soyut bir görünüm kazanabilmektedir. Bu ise kullanım değerini değer üretim alanından çekip almak ya da değer-ötesini kullanım değeri alanıyla (Goux bu öneriyi göstergenin kullanım değerine kadar yayarak yeniden gözden geçirmektedir) birbirine karıştırmak demektir. Burada niteliksel somut çalışma sürecinin çok ciddi bir şekilde idealleştirildiği ve sonuç olarak ekonomi politikle uzlaşıldığı görülmektedir. Bu uzlaşma ekonomi politiğin nihai “dış” sınır çizgisi gölgede bırakılarak, tümüyle değer alanının içinden geçen sınır çizgisiyle somutlaşan bir strateji ve kuramsal yaklaşım sayesinde gerçekleştirilmektedir. Kullanım değeri değişim değerinin ötesine geçirilirken gerçekte her türlü aşıp geçme işleminin değerle ilgili tek bir seçeneğe mahkûm edildiği görmezden gelinmektedir. Oysa niteliksel üretim demek zaten pozitif, akılcı bir gayenin egemenliğini kabul etmek demektir - çünkü doğayı dönüştürmek demek yararlılık göstergesi arkasına sığınarak (bu aynı zamanda insanın çalışması için de geçerlidir), onu, üretici bir güç olarak nesnelleştirmek demektir. Çalışma ve üretimi - değişim değeriyle, onun soyutlanmış eşdeğerlisi olarak toplumsal bir çalışma süresinin ortaya çıkmasından önce - simgesel değiş tokuşun sahip olduğu zenginlikle karşılaştırdığınızda ortaya inanılmaz bir soyutlama, bir indirgeme ve bir rasyonelleştirme süreci çıkmaktadır. Sahip olduğu tüm baskıcı, yüceltici, nesnel amaçlılık, “bir maksata uygunluk”, rasyonel bir şekilde evcilleştirilen cinsel ve doğal değerlerle birlikte bu “somut” çalışma ya da üretken Eros (yine simgesel değiş tokuşa oranla) Marx’ın soyut niceliksel çalışmayla, somut niteliksel çalışma arasında bir yerlere taşıyarak oturttuğu, kesin bir kopuş anlamına gelmektedir. “Değerlendirme”, yararlı bir doğa yaratma süreci ve çalışmanın bildik bir amaca dönüştürülmesi, yani kullanım değeri aşamasıyla birlikte başlamaktadır - gerçek kopuş “soyut” ve “somut” çalışma arasındaki değil, simgesel değiş tokuş ve (üretim, ekonomik olan) çalışma arasındakidir. Kapitalist ekonomi politiğin çok uzun bir süre önce, simgesel değiş tokuş örgütlenmesiyle ilişkisini keserek, rasyonel bir değerlendirme ve üretim şemasına dayanarak bütünüyle belirleyip, yaşama geçirmiş olduğu biçim işte bu soyutlaştırılmış çalışma ve değiş tokuş biçimidir.1
J. Kristeva Marx’a ve çalışmaya sahip çıkarak, değere boşvermek istemektedir. Oysa bir seçim yapılması gerekmektedir. (Tarihsel ve antropolojik açıdan) çalışma: vücut ve toplumsal değiş tokuşla ilgili tüm karmaşık ve simgesel gücüllüklere bir son vererek onları rasyonel, pozitif, tek yanlı bir yatırıma yani üretken Eros’a indirgeyen - simgesel harcama sürecinde baskı altında tutulan her türlü gücül anlam ve değiş tokuş seçeneğini bir üretim, biriktirme ve sahiplenme sürecine doğru götüren - bir şey olarak tanımlanabilir. Bizi ekonomi politikle, bir değer terörüne mahkûm eden bu sürecin yeniden gözden geçirilmesi, simgesel değiş tokuş ve harcama konusunda yeniden kafa yorulması isteniyorsa, o zaman, Marx’ın ortaya atmış olduğu (klasik ekonomiden hiç söz etmeyelim) çalışma ve üretim kavramlarının genel değer sistemiyle dayanışma içinde olan ideolojik kavramlar gibi ele alınması ve çözümlenmesi gerekmektedir. Değerin ötesine geçilmek isteniyorsa (ki tek gerçek devrimci perspektif budur), batıda üretilen metafizik düşüncenin gelip tümüyle üzerinde yansıdığı üretim aynasının kırılması gerekmektedir.
- 1. Marx’ın toplumsal denilen çivi yazısı (anlaşılması olanaksız şey) üzerine yazmış olduğu (Kapital, I, I) şu pasajda da aynı şey söylenmekledir: “Değerin değer olduğu alnında yazılı değildir. Değer, her çalışma ürününü toplumsal bir çivi yazısına dönüştürmekledir. İnsan ancak zamanla bu çivi yazısının anlamını çözmeye, kendisine katkıda bulunduğu toplumsal çalışmanın sırlarını ele geçirmeye çalışmaktadır. Öte yandan Dil yetisini üreten toplum yararlı nesnelere de bir değer kazandırmaktadır.’' Değerin gizemiyle ilgili bu çözümleme hayati bir öneme sahiptir. Bu çözümleme yalnızca dağıtım ve değiş tokuş aşamasındaki çalışma ürünü için değil, “yararlı nesne” olarak kabul edilen çalışma ürünü (hem de çalışmanın kendisi) için de geçeri idi r. (Çalışmanınki de dahil olmak üzere) yararlılık toplumsal bir şekilde üretilen ve toplumsal bir şekilde belirlenmiş şu çivi yazısına benzeyen soyutlamadan başka bir şey değildir. “İlkel” değiş tokuş antropolojisi, bize, yararlılığın doğal görünümünü bozarak, Marx’ın değişim değeri konusunda yapmış olduğu gibi, kullanım değerinin toplumsal ve tarihsel geçmişini yeniden gözden geçirmemiz gerektiğini söylemektedir. Çünkü değer adlı çivi yazısını çözebilmek ve hep birlikte geleceğini kesin olarak belirlemek ancak bu şekilde mümkün olacaktır.
Ek | Boyut |
---|---|
Üretimin Aynası / Baudrillard / PDF | 1.91 MB |