Zaman zaman dergilerle ilgili konuşuluyor. Genel bir memnuniyetsizlik de seziliyor aslında ama sonbaharla birlikte bir şey oldu dergilere galiba.. Daha doğrusu artık bazı şeyler ayyuka çıktı sanırım. Kasım ayı dergilerinden özellikle seçilmiş bazı alıntılar. Her biri ayrı ayrı kendi bulunduğu tepeye bayrak diken dergiler, giriş yazıları.. Eleştirirken kullandığımız dil için filan iyi örnekler... Bunlar en bariz olanlar. Hece'de bir eleştiri dosyası, Fayrap'ta doğumgünü kutlaması ve Karagöz'de kapalı bir eğri çizen bir 90'lar dosyası da bu ay gösterimde... Heves sakin, Yeniyazı bir şey demiyor ve Milliyet Sanat da Yılmaz Erdoğan'a şapka çıkarıyor kapaktan... Liste uzayıp gider... Toplu halde bakınca üzülüyor insan... Varsayalım ki sadece okuruz... Önceki mimlerin birinden çalarsak: "Bu mudur yahu?" diyesi geliyor insanın bazı şeyleri okuyunca...
SİNCAN İSTASYONU– Kasım 2009 – sayı:27
Giriş yazısından: (Abdulkadir Budak yazıyor) […] Yenilenmek, yeni bir şiir yazıyor olmak, o çok sevilen deyişle “yorulan şiirin ayak değiştirmesi” güzel şeylerdir. Kulağa hoş gelir, ama bu iş marazi bir hal almışsa ne olacak? Bir şairin şiirini değiştirmesi, yıkması için önce ortaya bir şey (şiir) koymuş olması gerekmez mi? yıkmak ancak yapanların hakkı olsa gerektir. Öyle olmuyor ama; bu iş bazılarınca o kadar ileri götürülüyor ki, bırakın her kitapta başka bir şair olmayı, hemen her şiirde başkası olmaya çalışıyor şair. İyi de ne zaman kendisi olacak? Bu iş o kadar kolay mıdır? Bu “yenilik tutuculuğu”na sürükler insanı. Tutuculuğun böylesi de zarar verir şaire. Kendi imge sistemini bir türlü kuramaz, üslubunu edinemez bir türlü. Böyle olunca da öteki şairlerden ayrılamaz; özgürlüğünü kanıtlayamaz. Şiirin bir kişilik sanatı olduğu unutulmuş olur; omurgasız şiirler, buna bağlı olarak da şairler kaplar ortalığı […]
AKATALPA –kasım 2009-sayı:119
Giriş yazısından: (bildiğimiz kadarıyla Ramis Dara yazıyor) […] ayrıca derginin ilk sayfasına şiirleri konan şairlerin nitelikli ve kıdemli şair olmalarının yanında ikinci ve çok önemli bir özelliklerinin olduğunu kimse fark etmiyor sanıyoruz. Buraya şiiri konan şair dostlar çok az dergide şiir yayımlayanlar oluyor genellikler. Beş-altı dergide birden şiir yayımlayan arkadaşları kolay kolay buraya koymuyoruz. Ama ilk sayfa şairi olarak değerlendirdiğimiz şairin bazen bizden hemen sonra üç beş dergiye birden yayılmaya başladığı da olmuyor değil ve bu durumda da zaten bizdeki şiir yayımı sürmüyor […] İlk sayfa denen yere yeni şiir yayımlamaya başlamış, hatta bir iki ince kitap çıkarmış yeni şairlerin şiirlerini koymanın anlamı şundan yoktur ki, bu arkadaşların zamanla şiiri bırakmayacağının, ya da ileride çok iyi bir öykücü, romancı, diyelim sinemacı olmayacağının bir garantisi var mıdır? Siz eski dergilere baktığınızda bugün adını sanını bilmediğiniz insanları görünce hüzün duymuyor musunuz? Biz duyuyoruz.
Ramis Dara’nın yazısından […] İlk kitabı 1994’te yayımlanmış, üç bölüm halinde sunulan 85 şiirden oluşan beşinci kitabı Kitaba Adını Veren Şiir’i okuduğum Necmi Zekâ biraz iyi eğitim görmüş, görmeye çalışmış, kendisini de iyi pazarlayan yarı efsanevi bir kişilik gibi geldi bana. Şairliği de bu efsanevi duruşun yan öğelerinden biri sanki. Kitaba Adını Veren Şiir’de kitaba adını veren şiir ya da dize yok. Şiir kitapları üzerine en çok yazı yazmış biri olarak bu deyişi en çok kullananlardan biri de ben olmalıyım. Dolayısıyla Zekâ’nın kendince dalga geçtiği insanlardan biri de ben olmalıyım. Olabilir. Kitaba Adını Veren Şiir’de kitaba adını veren şiir yok, bu pek önemli değil, ama keşke biraz şiir olsaydı. O da çok az, hiç yok değilse de. […]
ŞİİRİ ÖZLÜYORUM – ekim-kasım 2009-sayı:33
Fuat Çiftçi’nin yazısından […] Emrah Altınok, 2048 (pan/heves kitaplığı) adlı kitabında, ışın tabancasıyla oraya buraya zaplasa da, bir hayata karşılık, bir başka hayat meselesi olduğu durumlarda geriyor şiirini. Aradaki (çınar yay. 2005) adlı şiir kitabının çıkardığı şiirsel yolculuklardan zevk alanları terk edip, yeni kitabıyla, aciz ve donanımsız biçimde okurun karşısına yığılıyor. Aradaki’nden 2048’e ilik nakli yapılmalıdır! En korktuğum sömürü, şairin kendi şiirini sömürmesidir. Emrah, bu şiirlerine itfaiye servisini nasıl taşıyacak, bu da ayrı sorun… […]
MÜHÜR –ekim-kasım-aralık 2009-sayı:27
Celal Fedai’nin yazısından: Son on yıldır şiir diye sunulmak istenenlerin dilde olanla yaşamaktan kaçanların, şiirsel yeteneksizliklerini akılla kurgulamalarından öteye gitmediğini gördük. Dili bir alet gibi kullanan, bu yolla da sürekli dile laf atıp şair pozuyla kaçarak üste çıkanların varlığı, şiir ortamımızı, dili yaşanan bir yurt olarak algılayanlar açısından nefes alınmaz hale getirdi. […] Yaşı ilerlemiş olanlardan Ahmet Güntan, Necmi Zeka gibi isimler milenyum kuşağı ile el ele Türk dilinde kaldırım yenileme, yolları sarı şeritler çekme nevinden işlere konsorsiyum oluşturarak imza attılar. Aralarına gençleri alarak obsesyonlarını diri tuttular. Dil cambazlığı yaparak, dilin onları götürebileceği yere gitmiş de gelmiş havası vermeye çalıştılar. Türkiye’de şiir işi de sonunda, böyle dönen bir dümen oldu sayelerinde. Tebriki hak eden bir başarı… […] Asıl üzüntü verici olan ve belki de asıl tebriki hak edenler, şiirden anlar görünmeye devam etmek isteyen destekçiler olsa gerek. Yayınevi yöneticileri, sözümona dergilerin, sözümona editörleri de, Necmi Zeka’nın son şiir kitabına Milliyet Kitap Eki’nin ağustos sayısında övgüler düzen Necmiye Alpay da hak ediyor elbette. […]
KİTAP-LIK –kasım 2009
Giriş yazısından (Murat Yalçın yazıyor) […] Rüzgar Gülü’nde Seyhan Erözçelik’in iki şiiri birden var. Ortaya çıkış öykülerinin de olması nedeniyle Rüzgar Gülü sayfalarına koyduk. Bu arada Seyhan, “Bundan sonra sadece Kitap-lık dergisinde şiir yayımlayacağım” dedi… Bazen de yazarlar dergilerini seçerler, hep dergilerin yazar seçtiği sanılsa da.. […]
Yorumlar
zeyl olsun... BİREYLİKLER –
Puanlar: 19
‘yukarı’ dedin
zeyl olsun...
BİREYLİKLER – kasım aralık 2009
Halim Şafak-dip oda-dört’ten
[…] “günümüzde imgecilik üstünden şiirde eski ama yeni gibi algılanan bir biçim üretilmektedir. İmge biçimin ta kendisidir. İmgenin biçim haline gelmesiyle şiir imge olmak için kötü yola düşmüş sözcüklerin egemenliği altına girmiştir. İmgeyle birlikte şiirde anlam da, dil de bugünün bir sonucu olarak dolaşımdan çıkarılmıştır.
Söz konusu durum şiirde her şeyi belirleyen bir apolitizmin de imkânı olmaktadır. Günümüzde şiirseller büyük ölçüde apolitiktir. Şiirin apolitikliği de sağın üç haline ister istemez eklenmektedir.
Bunu birilerinin hem zeki karaaslan’a hem de ilhan kemal’e ayrı ayrı anlatması gerekiyor. Sayelerinde şiir okuduğumdan iyiden iyiye kuşku duymaya başladığımı, hatta şiirden soğuduğumu öncelikle belirtirim. Zeki karaaslan’ın “ödülsüz”üyle (hayal yayınları 2009), ilhan kemal’in “ücra söz”ünün (hayal yayınları, 2009) hâlâ derin ve olumsuz etkisi altındayım.
Birileri her ikisine de bu sözcüklerin birer anlamı hatta daha fazla anlamları olduğunu ve çoğunun sözlüklerde alt alta daha iyi durduğunu söylese iyi olur! Bitmedi: başta yine zeki karaaslan’la ilhan kemal olmak üzere epeyi şair her türlü sözlükten kendini hiç olmazsa bir süreliğine uzak tutsunlar. Hatta mümkünse evlerinde hiç sözcük bulundurmasınlar. […]
bu da zeyle zeyl
Puanlar: 6
‘yukarı’ dedin
bu da zeyle zeyl olsun...
KURŞUN KALEM – Kasım-Aralık 2009
Editörü Veysel Çolak olan dergide Veysel Çolak şiiriyle ilgili yayımlanan iki yazıdan birinden: Gülümser Çankaya yazmış: […]
Süreyya Berfe’ye çektiği belgeseli izliyorduk. Arife Kalender, O ve ben. Ortalık kitap doluydu. Salonun tam ortasında yıl içinde yayınlanmış bütün dergiler üst üste, yan yana yığılmıştı. Hazırladığı 2007 şiir yıllığı için taramıştı bu dergileri belli. (Şair Vur Kendini!) Çok kışkırtıcıydı etraftaki kitaplar, kalkıp karıştırmak istiyordum. Kalkıp karıştırmaya başladım. “dur” dedi.
“Yeni kitabımı imzalayacağım size “Birkaç Kuş Birkaç Anı” (Hayal Yayınları). Yeni kitabının adı buydu. Alanya’ya dönerken uçakta okumaya başladım. Uçak kadar gerekli bir kitap bence, hemen okunması gerekiyor. […]
ben hiç uçağa binmedim. (gene
Puanlar: 21
‘yukarı’ dedin
ben hiç uçağa binmedim. (gene yanlış anlaşma olmasın deyi, gerekli falan demiş ya, o bakımdan şeyettimdi)
"ağır ol (bay/bayan) düzyazı
Puanlar: 21
‘yukarı’ dedin
"ağır ol (bay/bayan) düzyazı sen ancak uçağa binebilirsin"
de diyesi geliyor insanın çarpıtarak... (c.s. ruhu izniyle)
s.n: yok yok hem yanlış anlama filan da.. o zaman da olmadı..
bu parçadan çıkaracağımız
Puanlar: 25
‘yukarı’ dedin
bu parçadan çıkaracağımız sonuçlar ne olabilir?
a) şairler çok dağınık adamlardır b) birkaç şair bir araya gelince, belgesel izler c) dağınık kitaplar kişiye çok kışkırtıcı gelebilir d) kitap ile kışkıranı imza paklar e) uçak kadar gerekli kitaplar vardır, örneğin Neverland'e bilet aldıysak f) bir şairi övmek için olay örgüsünü pötikareli kurmak gerekmektedir. g) bir yıllığı hazırlamak için bütün yılın dergilerini ortaya dökmek çok iyi bir fikirdir, hem gelenler de karıştırabilir.
çağrışımsal olarak da, bir
Puanlar: 11
‘yukarı’ dedin
çağrışımsal olarak da, bir şairi dövmek için iki kişi yetmezmiş. bunu da öğrendik geçenlerde, izmirde. (yahut sarhoş olmamak gerekirmiş)
aynı çağrışımsal öğreti bana
Puanlar: 15
‘yukarı’ dedin
aynı çağrışımsal öğreti bana da hasıl oldu şimdi.. marmara dolaylarından gelen bir şey olsa gerek...
Re: zeyl olsun... BİREYLİKLER –
Puanlar: 13
‘yukarı’ dedin
neo zeyl şiirin illaki anlamı olmalı diyor Şafak. Ahmet Erhan okusun o zaman. ya da...
Re: bu da zeyle zeyl
Puanlar: 2
‘yukarı’ dedin
"Uçak kadar gerekli bir kitap bence, hemen okunması gerekiyor." koyu yazılı yerde bir anlatım bozukluğu var. uçak bir kitaptır anlamı çıkıyor yazıda.
Re: bu da zeyle zeyl
Puanlar: 17
‘yukarı’ dedin
dur deyişi biraz panik gibi olmuş bir de... o dergilerin arasında başka şeyler bulmasından mı korktu? yoksa kitap imzalayarak dikkatini başka yere mi çekmeye çalıştı? öyleyse başarmış. o masaüstündeki dergilerin sırrını hiç öğrenemeyeceğiz.