edebiyat mevsiminde dökülen yapraklar

Birincil sekmeler

Yalnız 15-20 yıldır Türkiye’de şairler arasında şöyle bir şey yerleşti: Kendi yazdığı şiirinin bir poetikası olursa ve onun adına “görsel şiir” , “deneysel şiir” , “çok sesli şiir” ya da “neoepik şiir” derse kendisinin şiirde daha geniş bir alan açacağını zannediyor. Böyle demekle bu poetikasıyla şiirde yer edinebileceğini düşünüyor. Hâlbuki şairler poetikalarıyla değil, şiirleriyle şiirde yer edinebilirler.

Yorumlar

Çok iyi!
O kadar iyi değil!

Puanlar: 53

‘yukarı’ dedin

Celal Fedai gibi düşünen bir çok şairin olması düşündürücü gerçekten. Fedai, gerçekten bu şairlerle nasıl bir iletişim içinde bilmiyorum ama gerçek bir iletişim içinde olsaydı, anlayışların o şairlerin şiirlerindeki bir ihtiyaçtan, bir açımlama ihtiyacından doğduğunu görecekti. Burada sorun art niyet ve önyargı mı yoksa iletişim kopukluğu ya da merak eksikliği mi bilemiyorum.

Çok iyi!
O kadar iyi değil!

Puanlar: 21

‘yukarı’ dedin

Celal Fedai olayı değil sırf bu. O aklı erdiğince bir cehpeye malzeme taşıyor, sonuçta "kim böyle düşünmüyor ki?" denebilir. Herkes böyle düşünüyor zaten. Başkasının yaptığına çamur atacak, kendi arasında dedikodu yapacak vs. Bu bir yöntem, sadece sağcılarda var sanıyordum ama sol kısım da buna teslim.

Dizeli şiirin ortaya sürebildiği tarihsel entelektüel, düşünce adamı formatı budur. Bizde de budur, başka yerde de. Bağnaz, kapalı, şekilci (burada şekilcilik poz anlamındadır) ve ısrarcı ve çok. Statükoyu oluşturan şeyler de böyle insanlar zaten, çoklar, çok fazlalar.

Fedai vs. gibilerin birileri ile iletişimleri olabileceğini sanmıyorum ben. Onlar hülyalı bir edebiyat tarihi ile söyleşmeyi seviyorlar.

Bir de şu var, başkalarının yaptığı ve kısmen başardığı şeyler ile ilgili böyle konuşabilmek, sağlıklı bir değerlendirme melekesinin eksikliğine de işaret ediyor. Çünkü şaka falan değil,Türkiye'de son 5-6 yılda biz deneysel de konuştuk, epik de, görsel de, lirik de. Bunların ötesine doğru bakmamızı sağlayacak tonla iş de yapıldı, dosyalar, iddilar, kavgalar havada uçuştu. Şimdi, bunlardan haberi olmamak bambaşka, sırf başkası yapıyor diye kıskançlıkla beyin damarlarına eziyet ederek yorum yapmak bambaşka!

Son olarak "züppe"lik sadece Tanzimat'ın bulduğu bir formülasyon değildi, züppelik bu tür yorumları yapmamıza izin veren bir araz aynı zamanda. Hem herkesten şişman olacaksın (ortada bir Celal Fedai şiiri falan mı var?) hem de başkaları için bu ölçütü vereceksin, hem de kuşağının en ortalama değerlerini böyle aslan gibi savunarak, düşünce ürettiğini zannedeceksin.

Artı: Alt tarafı dizeli şiir yazıyorsun, yazdığın şiirin hükmü, ortada efelenmeni gerektirecek kadar zayıfsa, kuşağının ve kendinden öncekilerin yaptıklarına angaje kalarak kendine "sahih" bir düşünce ekseni çizip, bulabildiğin büyük bir kayanın çelişkili gölgelerinin önünde duruyorsan..

Çok iyi!
O kadar iyi değil!

Puanlar: 25

‘yukarı’ dedin

Aslında bu dizeli şiir meselesi de değil, şairlik meselesi. Şair dediğimiz insanların şiir komiserlerinin masalarına meze taşımalarıyla alakaları olabilir mi normalde.

Bu düzenin ve şairlerinin statükocu ve bağnaz olmalarının suçlusu dizeli şiir değil. dizeli şiir bu insanlar tarafından kullanıldı sadece. Böyle bakmak daha hayırlıdır sanırım.

Çok iyi!
O kadar iyi değil!

Puanlar: 38

‘yukarı’ dedin

Ben de çok sağlıksız buluyorum bu tür yaklaşımları. Ayrıca taraf olursun olmazsın, dahil olursun olmazsın, bu da başka bir şey... Üstübal'ın dediği gibi demek ki asgari de mevcut bir şiir başka bir yola girmek istemiş, evet sahiden de belki ihtiyaçla hasıl olmuş olabilir. Birincisi ben bunun niye karşı çıkılması ya da yok edilmesi gereken bir şey olarak algılandığını anlamıyorum gerçekten. Üstelik işe sadece "alan açma" üzerinden bakılırsa, en büyük "alan açma" savaşlarının yine mevcut akış içinde olduğunu görüyoruz, izliyoruz. Alışık olunmayana karşı garip bir gerilim hattı oluşuyor. Bu nedense fena halde tedirgin ediyor insanları..

Ama tabii "alt tarafı dizeli şiir" yazıyor olmaktan kaynaklanan bir şey olduğunu düşünmüyorum bunun... Ayrıca bu da sahih bir bakış değil. Tam da bunlar da aynı şekilde kışkırtıcı... Hem de bütün bu sayılan, tür mü diyeceğiz, görsel, deneysel, epik vs... bizim şair arkadaşlarımızın uydurdukları şeyler mi, bunların bir perde arkası yok mu.. Burda bir karşı çıkış varsa bile bunun türe mi (hangi gerekçelerle) yoksa şairlere mi olduğu da hiç anlaşılamıyor.

Şiir dışı tüm söylemler, yaklaşımlar şairin nasıl bir insan olduğuyla çok alakalı... Geçmişi, bugünü, psikolojisi, algısı, duruşu, niyeti vs. gibi...

Sonuçta dışarıdan gelen ne olursa olsun herhangi bir şeyi kendin ya da yaptığın için "tehdit" olarak algıladığında garip bir "savunu"ya da geçiyorsun.. Bu sahiden "tehdit"se amenna.. Ama ötesi durumdan vazife çıkarmak oluyor ya da oturup ciddi ciddi şu kötüdür, şu nedenle; bu kötüdür, bu nedenle diyebilmek lazım... Gerekçesiz sonuçlara sık tanık oluyoruz bu yüzden de... Örnekleri çok...

Çok iyi!
O kadar iyi değil!

Puanlar: 39

‘yukarı’ dedin

Dizeli şiirin kendi başına problemleri, elbette dizeli/mısralı şiir yazan şairlere de sirayet ediyor. Ama modern türk şiiri, meraksızlık, ilgisizlik, çapsızlık, verimsizlik, boş vermişlik, küsmüşlük gibi yıllanmış assolistlerin arazlarına sahip olmaya ne zaman başladılar? İkinci Yeni o kadar avangard olmasına rağmen ödüllere doymamıştı 80'lerde. Ondan mı acaba? O pek övündüğümüz "yerlilik"leri mi bize kötü bir miras olarak kaldı? Oysa İlhan Berk, Ece Ayhan gibi örnekler gayet meraklı, gayet uluslararası, gayet zamanının ruhunu araştırıcı özelliklere sahipler. Her bir haltın aslında bizde olduğunu düşünmek ile "güneşin altında söylenmemiş söz yok" kolaycılığına kaçmak, hiç bir poetikanın kabul görmemesi ve bunun yarattığı sıkıntı.

İnsanlar "görsel şiir" lafını ağızlarına almaktan çekiniyor, hala. Ne yazık ki hâlâ çünkü konu rayına oturmuştur bana göre. Deneyin modern türk şiirinin apollonesk tarafına biat edenlerin gözünde ne gibi bir değeri olabilir, kanon ya da eliotesk, poundist Kıta Avrupası silsilesi içinde hem türk hem de müslüman olarak nasıl bir şiir kurulabilir, o da ayrı mesele. Neo-klasizmin başa açtığı dertlerin ötesinde bir dert bu. Hadi orayı geçtik, söylemlere bakın. Şairliğin, şiirin önüne geçmesi, sanki bir kural gibi algılanmaya başladı. Modern Batı şiiri ve onun sonrası şairi bireyselliği ölçüsünde ele alırken, bizde toptancı söylemlerin bini bir para. Ve tuhaftır, resmi ideolojinin artık yatırım yapmadığı bir bilgiçlikle hem de.

Ha ben zaten bağnaz olanların, deneyden bir haber kalmasını anlarım. Oidipusal yapı baskın çıkacaktır zaten. O çirkin "mahalle baskısı" ifadesi, her zaman gerçektir, mutlaka bir yerde kendisini gerçekleştirir. Ama çıktığı mahalleye dönmek istemeyenler ya da mahallesinden kovulanların şiirinden bahsetmek, işte 200-300 yıldır görmezden geldiğimiz her bir haltla yüzleşmek de demektir. Kaldı Zaman da bunu buyurmaktadır.

O yüzden ben dizeli şiirin, böyle problemli bir şair tipi yarattığını düşünüyorum. Dizeli olmayan bir şiirin peşinde koşturan elbette şimdi yakışıklı görünmeyecektir çoğuna. Ama deney bitmedi, örneğin ben uzun zamandır dizeli şiir yazmıyorum ve bunun da deneyin bir parçası, çileci bir kısmı olduğunu bilerek de buna itiraz etmiyorum, kaderimi seviyorum yani.

Çok iyi!
O kadar iyi değil!

Puanlar: 30

‘yukarı’ dedin

Ben prizmayı başaşağı çevirerek gerçeği görüyorum, çünkü prizmayı başaşağı çevirdiğin zaman bir süzgeç oluyor. Prizmayı başaşağı çevirdiğim zaman bana görünen gerçek dizeli şiirin sorunları değil dizeli yazan şairlerin dizeli şiiri metalaştırma sorunları daha çok! O kadar çok tüketildi ki bazı biçim ve üsluplar, daha doğrusu bazı biçimler klişe üsluplarla o kadar otoban haline getirildi ki sanki bunun sorumlusu dizeli şiirin kendisiymiş gibi algılandı.

boşverme, ilgisizlik, ufuksuzluk bunların hepsi şiir sosyalitesine ait unsur ve özellikler yoksa şiirin doğasına ve poetikasına ait unsurlar değil. Altmışlarda avangard İkinci Yeni'nin, seksenlerde ödüllere doyması kadar normal bir durum yok! Çünkü her anlayış tüketilmeye açık, okul kitaplarına kadar giren bir İkinci Yeni'den bahsediyoruz artık! Bir gün deneysel şiirin de görsel şiirin de tüketilmeyeceğini kim garanti edebilir, aslında tüketilmeye meyilli olması şiirin dolaşımı ve hayatiyeti açısından da son derece sıhhidir. Fakat bu tüketimin ne eliyle ve ne şekilde gerçekleştiği de çok önemli. İkinci Yeni bu tüketimin en doğal akışını yaşıyor. Önce reddedildi, sonra tepkisel akla uydurmalarla karşılaştı, sonra gömüldü, sonra çıkarıldı tekrar, daha sonra serkan'ın da dediği gibi ödüllere gömüldü, putlaştırıldı sonra, taklit edildi ardından, ve onu açımlayacak yordamlara sahip oluır olmaz da tartışılmaya , eleştirilmeye başlandı gerçek anlamıyla, şimdi ise benim için artık klasikleşti. Böyle sağlıklı bir dolaşımdan geçen ve bu aşamaların hepsinden yıkılmadan geçen bir anlayış klasikleşir çünkü.

Aslında mevzuyu sözlü kültür, yazılı kültür, dijital kültür meslesine getirdiğimizde de fazla bir şey değişmiyor yazılı kültür içinde sözlü kültür temsilleri de olabiliyor. Mesela günümüzde ve postmodern süreçlerde etnisite meselesi de tartışılır hale geldi. dolayısıyla sözlü kültür de gündeme geldi onunla birlikte.. Aslında her şiir çağına önce bir ayak uydurmalı, daha sonra o çağın mesela Yazılı kültürse bu, iktidar odaklarına da direnebilmeli. Kendi çıktığı ve hüküm sürdüğü kültürün tahakkümünü gördüğü yerde ona da isyan edebilmeli. bunu ister daha öte bir kültür alanına geçerek isterse de onun gerisine sözlü kültüre dönerek yapabilir.. Aslında modern post modern tartışmalarında da tartışılan noktalardan biridir bu. postmodernin bir kolunun modern ötesine geçmeye çalıştığı bir diğer kolunun romantik ruha geri dönüp moderniteyi kuşattığı yolunda yaklaşımlar var.

her tüketilen yapının takipçileri o yapıyı daha da tüketmekle kalmayıp kendi tükenişlerini de hazırlıyorlar. o yüzden biz buralarda bağnazlıktan, meraksızlıktan vesaireden bahsedebiliyoruz.

Çok iyi!
O kadar iyi değil!

Puanlar: 49

‘yukarı’ dedin

şiirde yer edinmek mi? şiirden kadastroyu kim geçirdi? tapusunu da antik eleştirmenler mi verecek? yoksa jonathan swift'in kraliyet kütüphanesinde antik ve modern eserler arasında çıkan savaşın spikerliğini yapması gibi biz de maç mı sunacaz? soyluçekimser mi kalacaz?

Çok iyi!
O kadar iyi değil!

Puanlar: 23

‘yukarı’ dedin

ayrıca şairler, ayakta bilem şair alabilen dergilerle de (sepp'in ifadesi ile) şiirde yer edinebilirler. tabi ford yapmamak, yerlere tükürmemek ve parasını ön tarafa "iletmek", inmek istediği yerden 2. dk önce "şöfor bey, rica etsem müsait/uygun bir yerde inebilir miyim?" demek kaydı ile.