Dikkat ederseniz, görsel şiirin mevsimi geçti, bir çoğu için. Geç kalmış birkaç hevesli de, edebiyat tarihinin muhtemelen pek sallamayacağı birkaç cümlesini de söyledikten sonra, bu siteden başka bu konuda fikir beyan eden kalmayacaktır. Ben, umutsuz olmasam da, son 1 yıldaki gelişmeleri, şöyle anahatları ile irdelemek istiyorum, izninizle.
a) tek başıma ben deli dumrul ya da don kişot muyum? b) bunlara cevap verince, kişisel olarak elime ne geçiyor? c) gerçekten neye cevap verebilirim? d) neden hep savunma halindeyim?
Örneğin ben, bir şair olarak, belki bir ayrımı keskinleştirmek, bir iddiayı savunmak için çoğu kez Konvansiyonel Şiir diye birşeyi öne sürdüm. Bu, hem bir yöntemin ismi, hem de içine "imge, yoksulluk, gerçeklik, dostluk" filan gibi "güya-duyguların" karıştığı bir "sahicilik endüstrisinin" de adıydı. Kabul edebileceğim şey, böyle bir toptancılığı yaparken karşımdakilerin bunu bir "tespit" olarak değil, açıkça kendilerine yapılmış bir hakaret olarak algıladıklarını fark edemedim, ikincisi her ne hikmetse, 4 konvansiyonel şiir kitabına rağmen, önce kendi yaptığım şeyle, eserimle, bunca yıldır uğraştığım ve uğraşmaya devam edeceğim şiir ile "konuşmam" anlaşılamadı. Bu, gerçekten hesaplayamadığım birşey oldu.
Çünkü konvansiyonel şiir (uzlaşma, görenek, klişe, alışkanlık, dizeli şiir, düzyazı şiir vb.) büyük bir şemsiye idi ve kuramsal olarak "konvansiyonel alandaki" aksaklıkları, biraz sivri bir dille anlatmayı seçmişti, yani bardığın hangi tarafı meselesi. Etrafımızda bir dolu kötü kitap yayınlanıyor. Bu kötü kitaplar, şiirsel açıdan beklenenin çok altında olmasına rağmen ilgi görüyor, fakat diğer tarafta, belki de çok daha fazla kişiye ulaşan, neredeyse aynı kalitesizlikte şiirler de edebiyat yıllıklarından uzak tutuluyor. Bu, iki yüzlülüğü yapan ben değilim. Bunun farkında olan benim ama. Bunu dile getirmek, örneğin şiire edebiyat sosyolojisi açısından yaklaşmak demek. Edebiyat sosyolojisi, adı üzerinde, edebiyat denen şeyin işleyini sağlayan tarihsel gelişmeler, yöntemler, kişiler, haller tavırlar, ekonomi filan ise, bundan uzak durmak mümkün de değil. Ve bir şair olarak o tarihselliği okumaya çalışmak, hiç de kolay değil.
Bunlardan bahsetmek, elbette işin bir parçası. Hiç tanımadığım insanlar -muhtemelen tanıştığımızda, beni anlayabileceğini düşündüğüm insanlarla- bu kadar aşağılık şekilde tuhaf saldırılara maruz kalarak, gözden ırak tutularak ve umursamasanız bile, biraz iteklenerek, şiir hayatına katkıda bulunmak inanın kolay değil. Örneğin, bu yıl, edebiyat yıllıklarına girmeyişimin sebebi, edebiyat yıllıklarından daha önce bahsetmem ve bundan şikayet etmem kadar, görsel şiir ile olan ilişkimin ve yukarıda saydığım sebeplerin, her ne hikmetse, geçen yıl 2 koca kitap çıkarmama rağmen, hiç birşey yapmamışım sayılmam. Yani dağ, fare hesabı biraz.
Kötü yazarlar durmadan, "ben ben" derler. Bu haltı yedim daha önce ve harbiden de kötü şeyler yazdım. Ama bu, bir bahane değil. İnsanın edebi ömrü ve etkisi, yarılanma ile azalmıyor. Ama benim tartışmaya açtığım konulara dikkat etmesini istediğim insanların çoğunun, başlıktaki fiili gerçekleştirdiğini görmek çok acı geliyor bana. Bundan "esef" duyuyorum.
Fazla uzatmadan söylersem, benim bu siteden uzaklaşmasını istediğim insanlar oldu. Bunlar fiili olarak görsel şiire değil, daha çok bu işlerin, yoluna, yordamına filan uzak kişilerdi (ya da kişiler miydi, tanışmış değilim hiç biri ile). Her ne kadar görsel şiir üretmek, belki diğer şiirleri üretmek kadar kolay olmasa da, en azından temelde, karşımdakinde "üreten adamın" ruh halini, hallenmesini görmek isterim ben. Bunu isterim çünkü, iddiasızlar için günün sonu ile başı arasına sıkışıp kalmışlık yoktur. Ama iş sadece, üretmekle de bitmez. Birileri, istemediğiniz ama iletişim kurmak istediğimiz birileri bir şekilde karşımıza çıkar ve hodbince davranır. Bunlar, ortaya koyduğumuz şeyden rahatsızlık duyarlar, çünkü işin en acı tarafı, o şey, onlarla iletişim kurmaya çalışmaktadır. Enerjileri yoğunlaştırıp, önce reddetme, daha sonra saldırma hallerine bürünürler. Bugün olan budur. Susma, yok sayma, reddetme ve sonra da saldırma.
Saldırmaları, arada dokundurmalar, kaynak göstermeden laf sokmaları, küçümsemeleri filan, gerçekten umursamıyorum. Sadece arada kaynayıp giden, modaya uyan, böyle davrananlar yanında, susanlar filan tuhafıma gidiyor. Bir edebiyat çevremiz var mı, varsa, ben ona dahil değilim ama, dahil olunabilecek halde midir, artık bunu karıştırıyorum.
Özetlemek gerekirse; itiraflar ve kırgınlıklar, kişiler ve haller:
* Örneğin Barış Özgür, benim, bugüne kadar gördüğüm en yetenekli adamlardan biridir. Zinhar'ın kuruluşundan, ayrıldığı ya da adı artık her ne ise, herşeyi bir kenara bıraktığı zamana kadar da yanımda olması destek vermiştir bana.
* Dikkat ederseniz, Suzan Sarı da artık devam etmiyor. Bu konuda, söyleyebileceğim, Suzan Sarı'nın bu işlerin gelişip, serpilmesinde, en büyük emekleri harcadığıdır. Hem bir görsel şair olarak, hem de bu işi kökünden izleyen biri olarak. Çevirileri, yazdıkları, yaptıkları olmasa, herhalde, işimiz çok daha fazla uzardı.
* Örneğin Zafer Yalçınpınar'ın derdini, hala anlamış değilim. Kendisine binbeşyüz kez, görsel şiir ile olan ilişkisini somut olarak kelimelere dökmesi gerektiğini belirttikten sonra, siteye gelen ilk yazısı edebiyat dedikodusu olunca, benim tepem attı. Daha sonra yaptıklarına tepki göstermek, girdiği tuhaf -hala tuhaf geliyor gerçekten- mücadeledeki, yolunu, yordamını, söylemek istediğini ne anladım, ne de anlayabilirim, açıkcası. Çünkü bu işler, hiç bir zaman böyle yürümez. İnsanları baz alarak iş yaparsak, edebiyatın bugünü ile magazin dünyasının bugünü arasındaki fark ortadan kalkar. Yani özetle görsel şiir konusunda Zafer Yalçınpınar'ın ne yaptığı, ne yapmak istediği bana hep yabancı kaldı. Fark ettiğim, muhattap almak istediği kişilere benzediğidir ve arada görsel şiir ve site kaynamıştır.
* M. Davut Yücel, Nihat Özdal, Barış Çetinkol'un ortak olarak benim anlamadığım tarafları, kendilerinden bugüne kadar görsel şiir ile ilgili 4 paragraflık bir yazı çıkmaması. Hep yorum, hep değini, hep geri durma, hep "zamanı değil" ya da "bana ne" halleri vardı. Herhalde 3-4 kere siteye mutlaka yazılması gerektiğini beklediğimi ve bunu rica ettiğimi belirten özel mektuplar gönderdim herkese. Bunu benim için değil, kendileri için yapmaları gerektiğini, düşüncelerin, yazıya geçirilmemesinin ileride herşeyi mahvedeceğini filan söyledim. Fakat sakalım olmadığı için de dinletemedim.
* Erman Akçay'ın ne yaptığını ya da gerçekten bu işlerden ne anladığını henüz anlayamadım. Elbette anlamam da gerekmiyor ama, çelişkilerle dolu bir gençlik halinden öte gerçekten ne var, ben merak ediyorum. O yüzden, uzaktan izlediğimi ve mesafeli kalacağımı da belirtmek isterim. Şurada yorumundan ve söyleşide söylediklerinden sonra da gerçekten ne düşüneceğimi pek bilmiyorum. Nedir "ikisinin de kağıt sanatı?" Origami falan mı?
Daha başka şeyler de var ama, onlar da zamanla.
Yorumlar
Ben yeni çalışmalar
Puanlar: 34
‘yukarı’ dedin
Ben yeni çalışmalar yapıcam. çalışma ortamım uygun değil, yoksa birsürü şey var yapmak istediğim...