2008'i Nasıl Bilirdiniz?

Birincil sekmeler

Çok iyi!
114
O kadar iyi değil!
-77


2008 Yılı edebiyat ve şiir için nasıl bir yıl oldu? Dikkatinizi çeken, ilginize mazhar olan, sizce önemli olayları, kitapları, kişileri konuşalım? 2009 için öngörüleriniz, düşünceleriniz, eleştirileriniz neler?
Forumlar: 

Çok iyi!
O kadar iyi değil!

Puanlar: 33

‘yukarı’ dedin

Genel anlamda hiç iyi bir yıl değildi. Hani 2008'i iyi bilirdik diyorum ki, bir an önce kurtulalım.

Yazın gene belli bir çerçevede izleğini sürdürdü. Onun kaşı, bunun gözü derken, iyi bildik, bu yılı da. Çok şey söylenir ama, unutmak istiyorum, geçen yılı...

Benim açımdan ise verimli oldu. Hâlâ yazmaya devam, belki yazıyı da iyi bilmeliyim, ama olmuyor. Neyse biraz daha yazarsam, Serkan Işın bana şu Kutsal Kitap'daki "bilmek" kelimesini kullanıyorsun Sen diye çıkışacak.

Umarım, çok daha iyi olur. Sevgilerimle.

Çok iyi!
O kadar iyi değil!

Puanlar: 3

‘yukarı’ dedin

biçimsiz ve çok yığınla yaprak.

Çok iyi!
O kadar iyi değil!

Puanlar: 29

‘yukarı’ dedin

bence 2008 biçimci şiirin yılı oldu nasıl olduysa diye kasılmayın oldu bir şeyi 41 kere söylersen olurmuş.ayrıca ne için açıldığı belli olmayan dergiler ne için kapandığı belli olmadan kapandı(mahfil).bir dergi niye açılır niye kapanır bunun hesabı yapılmadan ve de (kendine dahi) verilmeden kapanmamalı.

bazı dergilerde çamur at izi kalsın mantığıyla yoluna devam ediyor. hiç bir heyecana bizi ortak etmeden kişisel bazlı eleştirilerle yola çıkarak edebiyat adına çığır açılamaz.şiir adına eleştiri adına hangi örneği hangi heyecanlandırıcı örneği veya yeni şairi sunmuşlar ki bize fanatikçesine kendi öngörülerine kapılıp gidiyorlar.yol bitmez ama varacağın yer kaçabilir(fayrap).şiiri olmayan bir şiir dergisi olarak fayrap yoluna devam ediyor.fakat şiirinin bir yeri yok.

karayazı diye bir dergi önceleri umut beslediğim sonraları bu umudu boşa çıkaran bir dergi oldu. eleştiri yapacağız derken dengeyi ayarlayamadıkları için kişisel bazı hesaplaşmalara girişen bir dergiye dönüştüler.

bu yıl iyi şairler okudum mesela karagöz dergisinden evren kuçlu yavuz altınışık ,kertenkele dergisinden orhan tepebaş mustafa celep ve değişik derglerde okuduğumuz bölümleriyle 2048 şiirinin şairi emrah altıok.

2009 da kendi adıma şunlar olursa şiirin genelde edebiyatın önü açılır diyorum. şiirin kalıbının olamayacağı bir kez daha anlaşılabilirse,şiir manifestolardan temizlenebilirse,şairin adının değil, ne kadar politik olduğunun değil şairin şiir tavrının hayatı şekillendireceği analaşılabilirse meydana bir şiirin de düşeceği anlaşılabilir..düşen şiir politikaya şekil verenin şiir olduğu gerçeğini de anlatabilir.yoksa her hazır politikaya bir şiir bulmak çok kolaydır..

şimdilik eyvallah.

Çok iyi!
O kadar iyi değil!

Puanlar: 6

‘yukarı’ dedin

2008'de tezgâhlarımızdaki dosyalardan bütün poetikleri sildik. İkinci yeni'ye elveda, İkibininci yeni'ye merhaba dedik. Aşırılaştırıcılarla aşırılaştırmayıcıları aynı sayfalarda, 50 kuruşa izleme şansı bulduk. (Bu bana Hasan ve Hüseyin'in yaşlı bir adama abdest almayı öğretme tekniğini çağrıştırdı, nedense... Bir de tek yapraklık bu derginin ön ve arka yüzlerini birbirinden ayırdığımda içinden ne çıkacağını merak ettim fakat bunu yapmaya çalışırken dergi yırtıldı.) Altın Portakal şiir ödülü -en iyi filmle tutarlılık arz etmesi amacıyla olsa gerek- cevat çapan'a verildi. (Bu ödülü "portakallar"ı yazmadığı için almadığını söyleyen bir şair bildiğim kadarıyla çıkmadı). 2009'daki ödüllerin en iyi şiir, en iyi şair, en iyi kurgu, en iyi senaryo, en iyi makyaj, en iyi özel efekt, en iyi yardımcı şair başlıklarında verilmesini öneririm. Böylece yücel kayıran'ın, birhan keskin'in lale müldür'ün, cevat çapan'ın ve şimdikilerin ve sonrakilerin kronolojik gündem istilalarından kurtulabiliriz.

2008'de 10 yaşına basan google, reklam şirketi doubleclick'i satın aldı. Mehmet Öztek "ben google değilim" dedi. Metin Celal "Şairlik, şairanelik peşinde değil de kendini ifade etmek istiyormuş gibi bir tavrı var" diyerek Aslı Serin'den övgüyle bahseyledi. (Nasılsa bu benim.zip'i sağ tıklayıp extract here demek gerekmiyordu, normal bir kitap gibi açılıveriyordu)

Sel yayıncılık, komiksans'lı ve komikarkayazı'lı kitaplarına "gidiyorum bu"nun ikinci baskısı ve "ölü evinde seks partisi" ile devam etti. Bence kapak resmi değiştirilmiş her "gidiyorum bu", yeni bir kitaptır.

Aşırılaştıranlarla aşırılaştırmayanların eşdüzlemliliğine yky şiir serisinde de şahit olduk. (hâlâ cızırtı yapıyor).

İlhan Berk'i kaybettik. İlerleyen yıllarda İlhan Berk şiir ödülü gibi bir şeyi kimlerin düzenleyeceğini ve bunun kimlere verileceğini çok merak ediyorum açıkçası. Sait Faik ödülünün Pınar Kür'e verilmesi gibi bir şey olacağından şüphem yok.

Bu arada John Arne Riise, Liverpool'dan Roma'ya transfer oldu, ilgililere hatırlatmak istedim.

Çok iyi!
O kadar iyi değil!

Puanlar: 13

‘yukarı’ dedin

50 kuruşluk o derginin kağıdı amerikan kalitesi olunca elveda deme durumuna gelirsin.birinci sayısında elveda denilmesi gerekirken uzadı o dertgi.. ikinci yeniye elveda diyemeyenlerse i'kinci yeni poları olarak kalırlar.polar yapılar hep birşeye ihtiyaç duyarlar yeniden bir şey olmak için. siz bizim aşırılaştıramadıklarımızdanmısınız. ilhan berk şiir ödülünü de siz alırsınız herhalde.

Çok iyi!
O kadar iyi değil!

Puanlar: 7

‘yukarı’ dedin

Türk şiiridir. Mevzu şu: Üstübal ikinci yeni'den ancak onu aşırılaştırarak çıkabileceğimizi söyledi, ücra'yı da kanıt gösterdi. Aşırılaştırmak ne demektir? Görsel şiirle ilgili bir yazısında da bahsettiği, dizgenin semantik, sentagmatik, linguistik, tipografik vb. deformasyonunun, ikinci yeni şairlerinin yaptığından daha fazla ya da daha uçta yapılması olsa gerek.

Fakat galile denizi'nin yayımlanmasından 50 yıl sonra yaşıyor olması, kimsenin yazdıklarını bu tarihten daha ileri kılmaz. Bugün yazılan şiirin % 90'ı garip'le mavi arasında bi yerdedir. (80 sonrası diye bir şey de yoktur) Buna rağmen kimsenin garip ya da mavi taklitçisi olmakla suçlanmaması ilginç. (Taklit maklit konuları tehlikeli sulardır... Herkes herkesin taklitçisi olduğunu iddia edebileceği birilerini bulabilir. Hele anonim yazanlar için bunu bulmak işten bile değildir.) Elde avuçta hiçbir halt yokken ikinci yeni'yi küçümsemek, şair sayılmak için ikinci yeniyi aşmak gibi bir sıkıntıları olmayanların başvurdukları bir taktiktir. Ayrıca klişenin daniskasıdır. Ayrıca beğeni düzeysizliğidir. İkinci yeniyi karakterize eden sözdizimsel ve semantik yıkım göz ardı edilerek, bunlar hiç ortaya konmamış gibi davranılarak hatta ikinci yeninin yamulttuğu dizgeyi düzeltmeye çalışarak nasıl yeni bir şey yazılabilir. Üstelik yeni olma konusunda bir şeylere bunlar falanca yıl önce yapıldı diyecek kadar elektrohassas insanlar kendi yazdıklarının bin yıl önce yazıldığını nasıl görmez anlamak mümkün değil. İkinci yeniye elveda demek sadece tarihle saatle ilgili olsaydı, önce ikinci yeni şairlerinin bunu yapabildiğini söylememiz gerekirdi. Fakat ben, ben ruhi bey nasılım'ı, bakmalar denizi'nden ne daha iyi ne de daha ilerde görüyorum. İşte bu yüzden üstübal'a katılıyorum aşırılaştırma konusunda. Ama hani nerde. Yine o yazıda isimleri geçen efe murad, enis akın, ömer şişman, mehmet öztek dışındakiler ne iş yapar bu ülkede. (bu arada yazıda ece ayhan isminin geçmesini anlayamadım. Bence ya o geçmemeli ya da diğer ikinci yeniciler de geçmeliydi) Bir günah keçisi bulunmuş ikinci yeni. Bu akımın "put"laştırılması birilerine başka putlar ve daha da küçük putları getirip herkesi onlara tapındırtma hakkını mı nerden tanıyor ya hu ? İkinci yeninin "yumuşatılması"nın marifet olduğunu düşünmek, işte o "vasatlık kültü"nün genetik izlerinden başka nedir ki.

Lanet bir ters orantıcı zihniyet almış başını gidiyor: İkinci yeni artık yeni değilse bizim yazdıklarımız yenidir diyorlar. Oysa gerçek şu, ikinci yeni bile artık yeni değilse sizin yazdıklarınız hiç ama hiç yeni değildir.

Kahrolsun Sözcüler.

not: İlhan Berk ödülünü Tuna Kiremitçi'nin almasını öneriyorum. Bu şiir kamuoyuna da bu yakışır.

not-2 : Üstübal'ın yazısının hemen yanındaki Elif Sofya şiirini de buraya yazayım ki ironinin vardığı korkunç boyutlar daha iyi anlaşılsın:

Dip

Kaygının bize eğri bir açısı vardı Kelime kıştı Kök karanlık Akmıyordu zihinde zaman Suları zehirleyen ses duyulmamıştı Merkez bulunmamıştı daha Sahip olunmazdı burada Geceyle genişlerken şarkısı nehrin Dünyayı bir ev gibi geçirirdik üstümüze

Yeniyetme bir rüzgâr Dalların dikliğini yıkarak esti sonra Havalandık hepimiz Yukarıdayız Yukarısı dip.

Şimdi ben size bir lise öğrencisi gibi yukarıdaki şiirde geçen söz sanatlarını sıralayayım :

1-Tezat sanatı 2-Teşbih-i muhtasar sanatı 3-Teşhis sanatı 4-Devrik cümle sanatı (!)

Bunlar ne zamandan beri bir şiiri yeni kılan unsurlardan sayılmaya başladı acaba. 2008 yılında ne mi oldu, bunlar oldu işte. 2008 yılında bu şiir yazıldı, aşırılaştırma teorisinin 5 santim sağına.

Çok iyi!
O kadar iyi değil!

Puanlar: 31

‘yukarı’ dedin

Aslına bakarsanız, bazen laflar cımbızlanıp çekilince ya da o cümle içindeki bir kelime yok sayılınca sizin söylediğiniz de tamamen yanlış anlaşılabiliyor! Benim tam olarak söylediğim şu:

İkinci Yeni’den İkinci Yeni şiirini aşarak değil aşırılaştırarak çıkılabilir. Kanıt:Ücra

Aslında bir aşma’dan çok bir aşırılaştırma’nın İkinci Yeni şiiriyle açılan yolun ilerisini görmemizi sağlayacağını söylemeye çalışıyorum.. Bu hataya Akatalpa’nın şubat sayısındaki değinmesinde Ramis Dara da düşmüş ne yazık ki, olabilir elbette! Hepimiz ne hatalar yapmıyoruz ki! Elbette Liman şu konuda haklı; tabii ki bu aşırılaştırma semantik,dizgesel hatta görsel boyutlarda bir deformasyonla mümkün. Yalnız bu deformasyonun da yaşamsal anlamda bir karşılığı olmak zorunda. Yalnız bu yaşamsallığı da illa ki güncel üzerinden algılama gibi zorunluluk olmamak kaydıyla. Yaşamsallık şiire herhangi bir şekilde varlıksal bir katkıyla da yanaşabilir zira. Yaşamsal alandaki bütünlüğün parçalanması yeni okumaları gündeme getirmiştir; internet ve dijital teknoloji, metropolleşme süreçleri, zapping, görsel reklam sektörü, çevre sorunları vs. daha farklı bir şiirin yolunu açmıştır bugün. Yeni tehlikelere yeni bir şiirle karşı koyulabilir ancak.

Her aşırılaştırma bir aşma’yı taşımaz yanında, bazen gerisine bazen ilerisine düşebilir aşırılaştırma işlemi. Zaten ben aynı yazıda demişim, dikkatle okunursa görülecektir; İkinci Yeni şairlerinin dizelerinden örnekler verirken günümüzde bu dizelerin benzerlerinin yazıldığını ve bu nedenle İkinci Yeni’nin hala aşılamadığını söylemişim. Ama burada İkinci Yeni şairlerinin ötesinde şiirler yazan bu aşırılaştırmayı kullanarak bir çıkış arayan şairler de yok değil( Efe Murad, Ömer Şişman, Bülent Keçeli, Ahmet Güntan, Hakan Şarkdemir, Emrah Altınok, Serkan Işın bunlardan bazıları) Üstüne üstlük Ücra da tam olarak bunu hedeflemişti! Şimdi Mustafa Irgat ve Mehmet Mümtaz Tuzcu gibi örnekleri görmezden mi geleceğiz. Bu şairlerin İkinci Yeni’nin kurduğu düzeyle bir eşdeğerlilikleri kalmamıştır bana göre.( Tuzcu’nun farklı bir gelenekten gelip İkinci Yeni’nin ötesine geçişini de hesaba katarak). Ama daha global bir şairler topluluğundan bahsediyorsanız iş değişir tabii ki! İkinci Yeni’nin gerisinde bir durum sözkonusu.

Ayrıca, bir gelenekten zamanla kopmayla şekillenen bir aşırılaştırmanın ötesinde o geleneği aştığını iddia etmek de çok korkunç değil! Bu İkinci yeni’nin değerini azaltmaz.

Yeni olan eskiciye düşene kadar eskir, sonra durur bu eskime.

Edebi akımların yol göstericiliği değişebilir, eskiyebilir. Doğaldır bu! İkinci Yeni eskiciye düşene dek eskiyebilir sadece. Bir kavramın ya da mefhumun aşılması onun indirgendiği anlamına gelmez. Tam tersine, daha fazla yıpranamayacağı anlamına gelir.

O yüzden, İkinci Yeni aşılırken değeri korunur, tarihe mal olur. Ama İkinci Yeni’ye uymayan yamalar dikmek bizim işimiz değil!

Diye yazmıştım Mahfil’den çektiğim bir yazımda… Klasikleşme dediğimiz şeydir bu.. Shakespeare bugün yaşamaktadır ama onun gibi yazmanın bir anlamı kalmamıştır! Yine de klasik şairlerin yazım tekniklerinden ilham almak ya da onları sorunsallaştırmak faydalı olabilir. Klasik şairlerden buralara onlardan yavaş yavaş koparak geldik, şiirde devrim yapanlar da buna dahil! Ama bakılırsa görülecektir ki her devrim çabasının altında da bir gelenek sorunsalı vardır.

Dediğim gibi, mesele İkinci Yeni’yi ya da herhangi bir yeniyi de aşmak değil zaten. Mesele bugünün dünyasını ve tehlikelerini daha iyi algılamak ve ona uygun bir şiiri yazmak. Bu konuda ben İkinci Yeni’nin yetersiz kaldığını düşünüyorum artık. Bu da doğaldır. Amacımız herhangi bir akımı putlaştırmak olamaz, tıpkı günah keçisi olarak göremeyeceğimiz gibi! Yahu bu memlekette niye hiçbir şey olduğu gibi görülemiyor! Eleştiri yapmak demek yok etmek ya da övgüler düzmek değil, her eleştirinin bir işlevi var. Bu nedenle, Liman’a ve Ramis Dara’ya teşekkür ediyorum..

Kısacası, İkinci yeni artık yeni değildir çünkü klasiktir, bu da kötü bir şey değildir bana göre! Biz yeni miyiz bunu da tartışmak çok anlamsız bence.

Günümüz şiiri Garip ile Mavi arasında bir yerde midir, hangi şiirden baktığınıza bağlı bu da. Sözgelimi, Heves dergisindeki şiirleri ben şimdiye kadar İkinci Yeni’yi sorunsallaştıran şiirler olarak görmüştüm, yanıldım mı bilemiyorum ama son sayılarıyla birlikte böyle bir aşırılaştırmanın Birinci Yeni’nin aşırılaştırılmasına doğru evrildiğini gördüm, algıladım. Yanılıyor da olabilirim… Yalnız Mehmet Taner’di sanırım Heves’in bir tür yeni garip şiiri yazdığını söyleyen.. Sanki haklı çıkıyor Taner veya hep haklıydı da ben yanlış okumuşum! Şu son sayı itibariyle aşırılaşmış bir Garip şiiriyle Beat şiiri arasında bir yerde duruyor Heves, İkinci Yeni damarını da görmezden gelmemek kaydıyla.. Ben yine de iyimserim; Heves şairleri kendi yollarını bulmaya devam edeceklerdir yaşları itibariyle buna müsaittirler; başarılı olup olmayacaklarını kendi irade ve mücadeleleri belirleyecek herkeste olduğu gibi..

Felaket senaryoları çizmeye gerek yok! 2008 güzel bir yıldı çıkan ve batan dergileriyle.. 2009 da güzel bir yıl olacak şiir yazmaya devam ettiğimiz sürece..

Bakın gözardı edilmemesi gereken bir nokta var; Birinci Yeni ve İkinci Yeni şairleri Türk modern şiirinin kurucu şairleridir; mesela ben temelime İkinci Yeni’yi koymadan ilerleyemem kendi adıma! Dolayısıyla, karşımıza bu şairlerin şiir tavırlarının çıkması kadar doğal bir şey olamaz! Ama herhalde bu şairlerin kapılarını tutmaya da gerek yok.. Türk şiiri bu şairlerin ve birkaç bağımsız etkin şairin (Necatigil, Nazım, Asaf Halet, Fazıl Hüsnü vs.) şiirleri üzerinden açılarak genişlemeye devam edecektir, bu açılımlar hem yeni gelenekler yaratacaktır hem de yeni şiirsel kopmalar ve akımlar doğuracaktır diye düşünmekteyim uzun bir zamandır..

Çok iyi!
O kadar iyi değil!

Puanlar: 35

‘yukarı’ dedin

Yazdıklarınızı bir senedir düşünüyorum. 2008'de ne oldu gibi bir başlığı sizin birkaç cümlenize indirgemem bu yüzden hoşgörülebilir. Konuyu doğrudan yazarı ile konuşabildiğime de memnun oldum.

Verdiğiniz örnekler genellikle sözdizimsel sapmalardan müteşekkil dizelerdi:

hiç gel sen kuş çoğaltan ellerini seviyorum kaç kişi

gibi. Şimdi merak ettiğim şu:

Bir dizede sözdizimsel sapmanın hem olması hem de olmaması mümkün olmadığına göre, günümüz şiirlerinde bu dizelere benzer dizeleri göremediğimiz zaman başka ne tür dizeler görme şansımız olacak ki.

"Ben hiç türkü bilmezdim yol öğretirmiş" "hiç aşk şiiri yazmam sanıyordum"

Böyle dizeler mi görmemiz gerekiyor. "Kodlanmış pratikleri çözmek konusunda söz serilerine başvuran" imgeler bile değil, kodlanmış pratikleri çözmek konusunda (burası da şüpheli tabi) söz serilerine başvuran söz serileri görüyorum ben baktığımda.

İkinci yeni'nin aşırılaştırılması gerekliliği ile bu tür (sizin verdiğiniz örneklerdeki) dizelerin görülmemesi gerekliliği birbiriyle çelişmez mi. (Yukarıda bahsettiğim iki ihtimalli dize yapısı göz önünde bulundurulursa). Ya da üçüncü bir ihtimal olarak yaşamsal karşılığı olan sözdizimsapmalı dizelerden mi bahsetmeliyiz. Ya da bunlara benzeyen dizelerin, şiirin bütününde ikinci yenide olduğundan farklı konumlanması bir şeyi değiştirir mi.

Şiir yazmak için elini klavyeye doğru uzatan şair, bugün semantiği ve sentagmayı zorlamanın, elinin gittiği harf kadar, hatta yeni word document.doc'taki boşluklar kadar zorunlu olduğunu (ikinci yeni bunu yaptığında kelimeler kelime, deformasyon da deformasyondu. bana göre bugün deformasyon kelimedir, öyleyse ne deformasyon olabilir bunu bulmak gerekiyor) ve semantik sapmanın daha ilişkilendirilebilir bir şey olmasıyla birlikte, bir toplumun din değiştirmesi kadar büyük bir hadise olan sözdizimsel sapmanın bugün şiirin ahir zamanında sabah mümin uyanıp akşam kafir uyumak gibi olağanlaşması gerekirken, ortalama okuru sinirlendirmemek gibi pazarpaycıl görevler icat edip bu doğrultuda samimi, içten, yalın bilmem ne gibi topitopçul argümanlarla gereksiz çalışan processler gibi şiirin batarya ömrünü yememesi gerektiğini bilmelidir. Yoksa yazmasın. Ben şiir yazanları anlayabilmek için empatinin dibine vuruyorum adeta ama nafile.

Herkes deneysel-biçimci-deformatif vs. bir şiir mi yazmalı. Yazabilselerdi zaten yazarlardı merak etmeyin. Yazamadıkları için kötülüyorlar. Bunları bilgisayar da yazar diyenlere de nah yazar diyesim geliyor buyur :

... Sudan ve zamandan Bir yüz fırlayıp yuvarlanıyor Uykuyu arıyorum. istirahat gerek bana .... (racter)

Bilgisayar asıl sizin yazdıklarınızı yazıyor baksana.

Şiir maalesef "halkın eline geçmiş" matbaadır. Yayınevi sahipleri şair mi. İki örnek olay sunuyorum :

1- Ah Muhsin Ünlü şiirlerini basmaya yanaşmayan yayınevlerinin Ah Muhsin Ünlü şiirlerini basmaya yanaşmaması 2- Bir şekilde basıldıktan sonra Hakan Arslanbenzer'in bu şiirlerin "türk şiirinde deformasyonla fazla ileri gidilemeyeceği"nin kanıtı olduğunu yazması

Gel gör beni, aşk neyledi.

Çok iyi!
O kadar iyi değil!

Puanlar: 10

‘yukarı’ dedin

hala konunun içinde değiliz.

verdiğiniz örnek dizeler murat üstübalın yazısından alınmış dizeler olsa gerek. bu dizeler spesifik şekilde ikibinli yıllar şiirini aktarmıyor.özellikle seçebileceğiniz örnekler olabilirdi.murat üstübal bu dizeleri başka bir yorum için kullanmıştı.

murat üstübal,mustafa ırgat,barışözgür dizelerini örnekleseydiniz cevabı bulmamız daha kolay olabilirdi.dizge yıkıldı diyebiliriz aslında şimdi sözcüğe sıra geldi de diyebiliriz.ama asla deneysel biçimci veya deformatif veya ne karın ağrısıysa. bunun adı dildir.hadi buna orhan koçaktan cevap vereyim asıl dil yabancı dildir.nelerin dili olduğunu düşünmüyor musun.

bilmediğimiz bir çok şeyin bir dil olduğunu yaşadığımız dünya gösteriyor.çözmek için uğraşmayıp deformasyonun politik ardıllarıyla günü kurtarma telaşında olanların söyledikleri bir yere kadar etkili olabilir.

sadece insanların dili yoktur.ritsos sadece anlaşacağımız şeyin dil olacağını söylüyor.bunun içinde harfleri ve kelimeyi ve cümleyi ve dizeyi sabit kılan nedir.

birşeyi dil yapan şey nedir.

görsel örnekler sözden ayrı bir dilin kanıtı değil mi.hala aklımızdaki sözcükleri ilkokuldaki tahtaya yazılır sanıyoruz.

bir yanılsamayı şiir yapan nedir.bunlar da bir klişe sanırım.

Çok iyi!
O kadar iyi değil!

Puanlar: 12

‘yukarı’ dedin

Sevgili Liman, çabanızı takdirle karşılıyorum, lakin benim yazdıklarımla sizin söylediğiniz şeyler arasında hala onarılmamış bir mesafe var.. Ben aslında ilk dokunaklar yazımda şunu demişim(ben de yanılmayayım diye alıntılıyorum):

Bakın! Şu dizeleri ya da benzerlerini günümüz şiirinde, hatta deneysel olduğu bile söylenen şiirde görebiliyorsak hala, ikinci yeni aşılmamış demektir:

demiş ve sizin de yorumunuzda değindiğiniz iki örneğin dışında birkaç örnek daha vermiştim.. Şimdi sorunumuz bu dizeleri göremediğimiz zaman görmemiz gereken dizelerin ne olduğu değil bu dizeler hali hazırda varken hala bu dizeleri aşamamış dizelerin var olduğuna dair yaptığım iddia..

Diyorum ki ben nacizane, İkinci Yeni’nin yarattığı sentaks sapması semantik yapıda o dönem için ciddi bir kırılma yaratmıştır. Fakat günümüzde bu sapma veya kırılma oldukça yumuşak ve etkisiz kalır. Dolayısıyla sözdiziminin nerdeyse geri dönüşsüz kırılması, işin semantik yapısında da geri dönüşü belki de mümkün olmayan farklılaşmalar yaratacaktır bu da iktidar dizgelere yönelik en büyük darbedir. İkinci Yeni rock müziği ise, ücra veya yeni şiir hard rock veya daha underground bir müzik olmalıdır diyorum sözün kısası ve kıssası.. Daha mücadeleci ve sindirimi zor olmalıdır..İşin tadının kaçtığını doksanlı yılların ortasında şiir dinletilerinde esrik kitleleri görünce sezdim ben..

Günümüzde, hala İkinci yeni nahifliğinde şiirler yazmak tam da sizin pek mümkün görmediğiniz bir duruma yol açar: bir dizede sözdizimsel sapmanın hem olması hem de olmaması… Yani aslında sizin söylediğinizi biraz deforme ederek söylersem, oradaki sapmanın sözde biçimsel olarak var olması ama semantik ve varoluşsal olarak ne yazık ki orada olmaması gibi bir fantom etkisi doğuracaktır.

Aslında ben bunları söylerken hiçbir gereklilikten de bahsetmedim yani şöyle olsun ya da şöyle yazılsın demeye hakkım yok, rica ederim; ama şuna hakkım var; ortada bir doygunluk varsa o doygunluğu yaratan uzam veya olgudan uzaklaşmaya veya terk etmeye ve iştahımı kabartacak yeni iştah açıcıları talep etmeye hakkım var..

Şimdi şurası gittikçe daha belirginleşiyor; şiir daha da imgesizleşiyor ya da en azından bilindik şekillerde ortaya çıkmayan bir imge anlayışı var belki de ya da sizin dediğiniz söz serilerine başvuran söz serileri şeklinde bağlam kazanan metonimik ögelere bırakıyor dize kendini.. Belki de, bu metonimik ögelerin bağlam dışılıkların ya da bağlam çevrimlerinin sonucu ulaşılacak olan yeni bir zihinselliğin üreteceği yeni bir imge anlayışı doğacak kim bilebilir bunu. Bunları ister kaygı olarak taşıyın isterse de bir umut olarak hiçbir şey değişmeyecektir, yeni zihinsel hal ya da durum kendi mekanlarını yaratmaya başladığında kaygı ve umutlarımızı unutur unutmaz orijinalliğin bakir uzamlarında yeni bir imge ya da tarif edemeyeceğimiz başka bir şiirsel objeyle yolumuza devam edeceğiz belki de.. Şiirin güzelliği de burada ele geçirilemez kaygan ve uçucu olması yani..

Hadi bilgisayar bunları da yapsın da görelim, bilgisayar sadece bizim yapmak istediklerimizi yapar, deneysel şiirin var olan bir simulatif hayaletini mi üreteceksiniz üretir ama geleceğin şiirini hayal edemez ve hayal eder etmez de onu uygulamaya geçiremez. Hep bir öncül hayalin veya gerçeğin ivmesine ihtiyaç gösterir.. Hayalin kendisi olamaz, hayal kırıklığının da umudun da olamaz dolayısıyla.. Oysa ben bilgisayarla üretebilirim, bilgisayarı ciddiye alabilirim, ben hayallerimi ciddiye aldığım için bilgisayarı ciddiye alabilirim ama bilgisayar bizi sadece bir veri olarak kabul eder.

Ah Muhsin Ünlü deformasyonun girizgahı olabilir ancak, şiirde deformasyon tek güç değildir ama tek güç olsaydı bile bu değişmezdi! Arslanbenzer’in dağa bakmaktansa dağın gölgesine bakması kadar doğal bir şey olamaz, göğe bakma durağında kafasını kaldırıp bakabilmesi için önce boynundaki ağır epik boyunduruktan kurtulması gerekiyor çünkü..O da onun dramıdır saygı duymak gerek!

Çok iyi!
O kadar iyi değil!

Puanlar: 17

‘yukarı’ dedin

Birtakım manifestocuklarla konuyu dağıttığım için özür dilerim. İlk yazımda Üstübal'ın aşırılaştırma düşüncesine katıldığımı fakat bunun herkesçe algılanamamış olduğunu söylemek istedim. Yaşamsal karşılığın gerekliliğini de tartışmamakla birlikte bunun tek başına aşırılaştırmayı analitik önermeye dönüştürmediğini fark ettim. Belki de bu yüzden konu bu kadar uzadı ve semantik sapmanın sözdizimsel sapmayla tümleşik olarak düşünüldüğünü bu yüzden geç anladım. Bazı mesajlarda sözden ayrı bir dilin olduğunun vesairenin bana hatırlatılmasını da çok tuhaf karşıladığımı belirtmek istiyorum. Sözden ayrı bir dil olmasa bizim bu sitede ne işimiz olur...

Çok iyi!
O kadar iyi değil!

Puanlar: 26

‘yukarı’ dedin

sorun şu daha önce hiç gündeme gelmemiş bir konuydu ikinci yeninin hükmünün ne olduğu veya hükmünün kalıp kalmadığı. bunun üzerine son zamanlarda ortaya atılmış bir tartışmadır.

ikinci yeni şiirini aşmanın aşırılaştırılarak olacağı ikibinlerde gündem şiirde dizge devrimi olunca biraz ücra biraz enis akın, bu konuya girilmişti.başka yerlerde ikinci yeninin işlevi veya hükmü konusunda birşeyler tartışılmak istendi mi hatırlamıyorum hatırlayan veya bilen varsa belirtsin.murat üstübal da konunun bam teline dokunmak istemiş.

ayrıca bir diğer husus şiirde serkanın deyimiyle bir tür olarak şiir ve bir birim olarak şiir uzaklığı üzerinden bu ayrılığı anlayabilmemiz gerekiyor.yani ücrada şiir yazanlar fazla retorik kalıyor da heveste yazanlar (hem ücra hem heveste yazanları da katarak) daha mı gündemi yakalayan örnekleri sunuyor.

dilin bir ayraç olması ikinci yenide veya o yıllarda bu kadar bariz miydi ki dilin aşırılaştırılması gündeme gelmedi, ücranın bir kaç sayısını okunursa anlaşılır.ikinci yeni de olay dizgeden kelimeye yeni geçmişti dizgenin devrilmesi de o kadar kolay olmuyor.onun için doksanlarda mustafa ırgat ve ikibinlerde bu saydığımız ikibinci yeniler çıktı.aslında olaydaki parodiyi anlayamaman ilginç ikibinci yeni demek şunun parodisi:ikinci yeni dönemiyle(ellili ve altmışlı yıllar) ve ikibinler dönemi aradaki yetmişler seksenler ve doksanlar döneminin ötesinde esas birleşim yani demem o ki ikinci yeni sonrası dönem ikibinler dönemidir.asıl köprü ikibinli yıllardır.

görsel şiir örnekleri zaten ikinci yeninin içinde bir tür veya birbirim olarak dahi etkisini gösteremedi.poetikhars veya hertz dergilerinde yeralan örnekleri incelersen şiirde ikinci yeni tartışmasının aslında gecikmiş bir tartışma olduğunu da anlarsın.durum görsel şiir olgusuna dayanmışken elbetteki ikinci yeni tartışılması gerekiyordu.

aslında yerel seçim atmosferine girdiğimiz şu günlerde şöyle belirtmek gerekiyor konuyu cumhuriyet dönemi ve hatta tanzimat dönemini de katarak söylersek ücra, poetikhars (matbusu ve ekranı da), heves,hertz,siyahi, ucundan yasakmeyve ucundan karagöz dergileri, yaptıkları çalışmalarla yani şiirde deneysel denilen anlamsız tanımın da ötesinde yaptıkları çalışmalarla tüm bu dönemi bine katlamışlardır herhalde.